29 Aralık 2005 Perşembe

Ekler



Eskiden annemle çarşıya çıktığımızda eve erkence dönersek Esendeniz Pastanesi'ne uğrayıp börek alırdık. Bazen dayanamaz birer tane de ekler sardırırdık. Eve gelince hemen çay demler, bazen "sütlü neskafe" yapar, annemin ısıttığı börekleri, ardından da eklerimizi keyifle yerdik. Epeydir yapmıyoruz bu keyfi. Esendeniz Pastanesi'nin unlu mamulleri hala çok lezzetli ve taze, ama malum, artık evde üretim yapmaya geçtik:)

Yazmaya başlarken önceki yorumlar da aklıma gelince, eklerin bilinen şekli silindir aslında, belki buna profiterol demek daha doğru diye düşündüm. Ama profiterol kadar da yoğun bir sosu yok, tatlıdan çok küçük pastacıklara benziyorlar. İkisinin farkı bunların dışında nedir bilemiyorum açıkçası:) Buket de yaparken hamurunun çok yumuşak olduğunu, pastane eklerine pek benzemediğini söylemiş, ben böyle seviyorum demişti. Her neyse, ekler veya profiterol, sonuçta çok güzeldi! Ben tarif sahibi Buket öyle dediği için ekler dedim:) Buket'in ekleri yumuşacık, ağızda eriyip giden nefis bir lezzet...

Ben kendim ekler yapmayı hiç denememiştim. Kimi yemeklere veya tatlılara karşı geliştirdiğim anlamsız fobilerim vardır; ekler de bunlardan biriydi. Buket aslında hiç zor olmadığını, görerek öğrenince çok daha kolay olduğunu söyledi. Gerçekten de son derece kolaymış, bundan sonra hiç korkmadan deneyebilirim:)

Malzemeler:

Hamuru:
- 1/4 paket (~62 gram) tereyağı / margarin
- 1 su bardağı su
- 3 yemek kaşığı (tepeleme) un
- 2 adet yumurta

Dolgusu:
- İncirli kek'in kreması
veya
- 500 ml sütle hazırlanmış 1 paket kakaolu puding

Üst kreması:
- Dilediğiniz miktarda hazır veya ev yapımı çikolata sosu

Yapılışı:

1. Tereyağı veya margarini tencerede 1 bardak su ile eritin. Kaynamaya başlayınca unu ilave edip tahta kaşıkla hızlı hızlı karıştırın. Birkaç dakika sonra altını söndürüp ılımaya bırakın.

2. Hamur biraz ılıyınca ortasını kaşıkla açıp yumurtanın birini kırın, karıştırarak iyice yedirin. Daha sonra tekrar ortasını açıp diğer yumurtayı kırın, onu da aynı şekilde yedirin. Hamurun kıvamı koyu bir bulamaç gibi olmalı, kaşıkla aldığınızda akıcı kıvamda olmamalı. En önemli püf noktası bu..

3. Hamuru şırıngaya doldurup geniş bir uç kullanarak yağlanmış tepsiye daireler sıkın. Belki orjinal ekler gibi silindir şeklinde de sıkabilirsiniz.

4. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında pişirin. Piştikten sonraki yarım saat boyunca sönmüş fırında -kapağını hiç açmadan- bekletin. Fırın soğuyana kadar da pişmeye devam edeceğini gözönüne alarak biraz daha erken söndürmekte fayda var, aksi taktirde fazla pişebilirler. Bu da bir başka püf noktası.. Diyelim ki sizin de bizim gibi aceleniz vardı ve hamurları fırından erkence aldınız ve söndüler. Sönen ekler hamurlarını hemen tekrar fırına koyun, fırının ısısıyla tekrar kabardıklarını göreceksiniz. Bu da püf noktası mı bilmem ama ilginç bir nokta:)

5. Dolgu kreması için Buket bazen incirli kek tarifindeki kremayı kullandığını söyledi. O kremadan limon kabuğunu çıkartır ve zevkinize göre biraz da kakao eklerseniz leziz bir dolgu kreması elde edebilirsiniz. Ama biz en pratik kremayı seçtik ve puding hazırladık! :)

6. Hafif ılıyan kremayı şırıngaya aktarın ve fırından aldığınız hamurlara alt kısmından doldurun.

7. Üstlerine dilediğiniz bir çikolata sosu hazırlayıp ılık olarak dökün. Biz hazır toz haldeki çikolata soslarından kullandık ve sosu pakette yazılandan biraz daha az sütle hazırladık. Pürüzsüz görünüm için sosu hazırladıktan sonra blender'dan geçirdik..

*************************

Bu akşam ekmek yapılacak...
Bir yandan kümbet pasta hazırlanacak ertesi gece için, bu kez muzlu ve antepfıstıklı..

Yarın sabah tarçınlı ve üzümlü ekmeklerle yapılacak yılın son kahvaltısı.. Sonra mutfağa girilecek ve birkaç çeşit kurabiye yapılacak.. Bir paket kurabiyeyle birlikte babaanne ve dede ziyaret edilecek.. Sonra çayşeker teyzeye gidilip ona da muzlu pasta yapılacak.. Eve dönüldüğünde 1 Ocak'ın kahvaltısı için Zinnur'un panettone'si denenecek, inşallah başarırım diye dualar edilecek.. Akşam için fırında bir sebze yemeği pişirilecek, muhtemelen yanında da bol salata olacak.. Et yenmeyen bir evimiz olduğundan (nihayet doktor babama da yasakladığından ve annem rahat ettiğinden:) her zamanki sofralarımızdan biri -belki biraz daha süslüsü- kurulacak. Hem böylece sonraki güzellikler için midelerde yer kalacak!

Yemek sonrası kanyaklı kahvelerimiz eşliğinde kümbet pastamız kesilecek. Pasta faslından sonra Sevim'le gizlice kendi odamızda bir şişe kırmızı şarap açılacak:)) Mutfakta yine gizlice (bakalım nasıl olacak bu iş) bir şişe Güzel Marmara ile sıcak şarap hazırlanıp kahve fincanlarıyla odaya getirilecek. Çikolata, meyve ve çerezler eşliğinde keyif yapılacak (kalori kavramı bir geceliğine unutulacak)...

yeni keşifler,
yeni lezzetler,
yeni heyecanlar,
ve gerçekleşen düşlerle dolu yeni bir yıl dileğiyle!


(Ben yarın gece tam 12'de IŞIK ve SEVGİ dileyeceğim. Siz de bana katılır mısınız?)

28 Aralık 2005 Çarşamba

Fındıklı Tarçınlı Kurabiye




Sıra benim kurabiyelerime geldi!
Bu yılın son kurabiyeleri bunlar olacak. Kurabiye tariflerimin bu aralar fazlalaştığının farkındayım, ama yılbaşı öncesi sakıncası yok diye düşündüm:) Ben yılbaşı için hangi kurabiyeleri yapacağımı halen bilmiyorum tabi! Bu akşam hem kurabiyelere hem pastaya karar verip yarın iş çıkışında eksik malzemem varsa almayı ve yarın akşam itibariyle de kolları sıvamayı planlıyorum...

Fındıklı tarçınlı kurabiyeler tipik lezzetli ev kurabiyeleri. Hani acele yapılabilecek, ya olmazsa endişesi yaşatmayacak olanlardan. Hem üstlerinde hem de içinde fındık olması nedeniyle ben çok seviyorum. Özellikle çayla çok güzel gidiyor ama çocuk olup bir bardak sütle birlikte atıştırmak da fena olmazdı hani:)

Malzemeler:

- 1 paket tereyağı (oda sıcaklığında)
- 1 çay bardağı zeytinyağı
- 2 adet yumurta (birinin akı üzerine)
- 1 su bardağı toz şeker
- 1 paket kabartma tozu
- 1 paket vanilya
- 1 tatlı kaşığı tarçın
- 1 su bardağı fındık kırığı (yarısı üzerine)
- Yaklaşık 500 g (4,5 su bardağı) un

Yapılışı:

1. Tereyağını, sıvıyağı, şeker ve yumurtaları mikserle iyice çırpın.

2. Mikseri çıkartıp fındığın yarısını karışıma ekleyin. Tarçın, kabartma tozu ve vanilyayı da ekledikten sonra unu yavaş yavaş ekleyerek yoğurmaya başlayın. Elinize yapışmayan biraz sertçe bir hamur yapın.

3. Hamurdan cevizden biraz daha iri parçalar koparıp yuvarlayın. Önce yumurta akına sonra da fındığa batırıp tepsiye sıralayın.

4. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında yaklaşık yarım saat pişirin.

*** Yağın fazlalığı sizi korkutmasın, bu ölçüyle epey fazla kurabiye çıkıyor. Ben biraz irice kurabiyeler yaptım, 30 tane çıktı. Siz daha küçük yaparsanız çok daha fazla kurabiyeniz olur. Yarım ölçü ile de deneyebilirsiniz tabi...

27 Aralık 2005 Salı

Beyaz Kurabiye

Sanırım önümüzdeki birkaç gün boyunca mutfaklarda yoğun hazırlıklar olacak! Özellikle yılbaşı gecesi evde olacaklar pastalarını ve kurabiyelerini hazırlayacaklar, tabi yemek için de menüler belirlenecek, hazırlıklar tamamlanacak. Ne güzel bir telaş değil mi?

Kurabiye Tarifi

Ben pastamı ve kurabiyelerimi ancak son gün hazırlayabileceğim, yemek olarak da vejetaryen pizza yapacağım muhtemelen. Komşu teyzem için de bir pasta yapma sözü verdim, umarım hepsini yetiştirebilirim! Tabi fazlaca yorulmayıp Cumartesi gecesinin de keyfini çıkarabilmek lazım..

Bugün Buket'in tariflerine beyaz kurabiye tarifi ile devam edeyim dedim. Bunlar ağızda çabucak dağılan o keyifli (ve evet, biraz da suçlu) kurabiyelerden! İçindeki nişastadan dolayı bu tür beyaz kurabiyeler çok çabuk parçalanabiliyorlar, o nedenle ben genelde un-nişasta karışımıyla yaparım. Buket'in tarifinde ise hiç un yok, ama 2 yumurta var, tutucu görevde. Kurabiye tariflerimize eklenmesinde fayda var diyorum! Tezgahta ilk gördüğümde pastane kurabiyelerinden hiç farkı olmadığı aklımdan geçen ilk düşünceydi..

Malzemeler:

  • 500 g mısır nişastası
  • 2 adet yumurta
  • 1 paket tereyağı (oda sıcaklığında)
  • 1 bardak pudra şekeri
  • 1 paket vanilya
  • 1 paket kabartma tozu

Yapılışı

  1. Tereyağı ve pudra şekerini kabarıncaya kadar mikserle çırpın. Yumurtaları ekleyip tekrar çırpın.
  2. Nişasta, vanilya ve kabartma tozu karışımını yavaş yavaş ekleyerek yumuşak bir hamur yapın.
  3. Hamurdan biraz irice parçalar kopartıp yuvarlayın, çok hafif yassıltarak tepsiye sıralayın.
  4. Önceden 175 derece ısıtılmış fırında kurabiyeler hafif pembeleşene dek pişirin. Çıkarınca üzerine pudra şekeri eleyin.

26 Aralık 2005 Pazartesi

Kremalı İncirli Kek

İncirli kek bizim evde en sevilen keklerden biridir. Özellikle annem çok sever. Benim kuru incirleri suyla kaynatarak yaptığım bir kekim vardır, hatta sevgili Hatice de yayınlamıştı o tarifimi. Buket'in kekinde ise incirler minik minik doğranarak direkt hamura ilave ediliyor. İncirler suyla kaynatıldığında kek hamurunun daha elastik bir yapısı oluyor, bu kek ise çok daha yumuşak ve ağızda eriyen bir yapıdaydı. Hatta pastadan farkı yoktu.

Kremalı incirli kek


Kekin üst kremasının lezzeti bence mükemmeldi, limon kabuğunun verdiği aromayı zaten çok severim. Buket bu kremanın klasik kreması olduğunu, pekçok tarifte kullandığını söyledi. Hatta ekler için dolgu kreması olarak bile kullanıyormuş. Kremadan limon kabuğunu çıkartıp kakao ekleyerek farklı alternatifler yaratmak da mümkün..

İlk önce bu nefis incirli kekin tarifini yazayım dedim. Buket buraya yazacağım tariften daha fazla şeker ve incir kullanmıştı ve keki oldukça tatlıydı. Tarifi yazarken miktarları azaltmamı söyledi, ben de öyle yapıyorum:)

Malzemeler (Kek İçin)
  • 2 adet yumurta
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 1 Türk kahvesi fincanı sıvıyağ (tercihen mısırözü)
  • 1 çay bardağı süt
  • 1 su bardağı çekilmiş ceviz içi
  • 7 adet kuru incir
  • 1 çay kaşığı tarçın
  • 1,5 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • Süslemek için dilediğiniz kadar çekilmiş ceviz içi
Malzemeler (Krema İçin)
  • 2,5 su bardağı süt
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 1 yumurta sarısı
  • 50 g margarin / tereyağı
  • 3 yemek kaşığı un
  • 1 paket vanilya
  • 1 limon kabuğu rendesi

Yapılışı
  1. Yumurtalarla toz şekeri mikserin önce düşük sonra yüksek devrinde iyice çırpın.
  2. Sıvıyağı ve sütü ekleyip çırpmaya devam edin.
  3. Çekilmiş cevizi ve yıkayıp minik doğradığınız kuru incirleri ekleyin (eklemeden önce una bularsanız daha iyi olur).
  4. En son birlikte elediğiniz tarçın, un ve kabartma tozunu ekleyip hafifçe karıştırın.
  5. Hamuru yağlanmış kare borcama dökerek, önceden 175 C ısıtılmış fırında üzeri koyu kahverengi olana dek pişirin. Pişen keki fırından alıp soğumaya bırakın.
  6. Krema için yağ haricindeki tüm malzemeyi bir kaba alın, ocağa koymadan önce çırpma teli veya mikserle iyice karıştırın. Daha sonra ocağa alıp karıştırarak pişirin. Ocaktan almadan önce yağı ekleyin, karıştırarak yağı eritin (sonradan eklenen yağ kremanın parlak olmasını sağlar). Ocağı kapatıp kremanın ılıması için biraz bekleyin.
  7. Soğuk kekin üzerine ılık kremayı dökün, kare dilimler halinde kesin. Cevizle süsledikten sonra servis yapın.

Bezelye Yemeği

Malzemeleri:
1/2 kg bezelye, 1 tane kuru soğan, 1 küçük havuç, 1 orta boy patetes, 1 kepçe yağ, kıyma veya parça et, tavuk eti de olabilir (miktarı isteğe göre ayarlayın), tuz, su, 1 yemek kaşığı salça

Yapılışı:
Parça eti küçük küçük doğradıktan sonra tavanıza alın ve biraz kavurun. Soğan ve havuçları küçük küpler halinde doğrayıp etin üzerine ilave edin. Bir kepçe yağı da ilave edin ve rengi dönene kadar kavurun.
Küçük küpler halinde doğradığımız patetesleri de atın en sonunda salçanızıda ilave edin. Düdüklünüze bezelyeyi ve suyunu ekledikten sonra kavurduğumuz harcı içine dökün ve tuzunu ayarlayın. Kaynadıktan sonra ocağınızın en küçük yerine koyup 20 dakika pişirin. Yanında pirinç pilavıyla servis edebilirsiniz.

Afiyet Olsun...

25 Aralık 2005 Pazar

Pazar günü Buket'te..




Buket'le eskiden aynı işyerinde çalışıyorduk. Ofiste kutladığımız doğumgünleri için nefis pastalar yapardı ve biz biraraya geldiğimizde de genelde yemek tariflerinden bahsederdik:) İşten ayrıldığından beri bir türlü görüşme fırsatımız olmamıştı. Nihayet bu böyle olmayacak deyip bir tarih belirledik ve o gün birlikte mutfağa girme kararı verdik.

Dün öğle saatlerinde Buket'e gittiğimde o kurabiye ve kek hazırlamış, poğaça yapıyordu. Benim cheesecake getirme önerimi reddetmiş ve pastayı birlikte yapalım demişti. Ben de fındıklı tarçınlı kurabiyeler yapıp götürdüm. Poğaça hamurunu mayalanması için fırına koyduktan sonra pastayı düşünmeye başladık. Spesyallerinden muzlu pastayı mı yapsak derken "aslında benim bir de eklerim var ama.." deyince ben atladım "ekler, tabi ki, ekler yapalım!" Yapılışını görerek bir ekler tarifi öğrenme fırsatını kaçıramazdım:))

Bol lezzetli ve keyifli bir Pazar günü oldu. Mutfaktaki işleri umduğumuzdan daha kısa sürede bitirip çaylarımızı ve tabaklarımızı aldık, Buket'in güzel çalışma odasında bol bol sohbet ettik. Herşey için tekrar teşekkürler Buket!

Buket'in menüsü:
* Mayalı Poğaça
* Beyaz Kurabiye
* Ekler
* Kremalı İncirli Kek
* Fındıklı Tarçınlı Kurabiye

Tüm tarifleri hafta boyunca yazmaya çalışacağım!


22 Aralık 2005 Perşembe

Pestil Kavurması



Pestil sever misiniz?
Peki sizin de evinizde fazla miktarda var mı onlardan? Hani iyi güzel de pek aklınıza gelmiyorlar, bir köşecikte öylece bekliyorlar mı? Hemen onları değerlendirin! Bu sıcak, üstelik de sağlıklı tatlıya bayılacak, pestilleri hep böyle yemek isteyeceksiniz:) Hatta bizim geçenlerde yaptığımız gibi pestil stoklarınızı bu şekilde bitirebilirsiniz de... Bu tarifi öğrendiğimden beri defalarca yaptım, nihayet sonuncusu Sevim'in ani düşen kan şekeri için acilen hazırlanan yukarıdaki tabak oldu. Bakalım artık bir daha ne zaman güzel bir pestil bulurum da tekrar yaparım?

Yapacağınız işlem çok basit ve toplamda birkaç dakikanızı alacak:
Dilediğiniz kadar ve dilediğiniz cins pestili alıp küçük parçalara böleceksiniz. Bıçakla düzgünce kesebiliyorsanız ne ala, ben gelişigüzel kopartıyorum:) Sonra dilerseniz yıkayacaksınız. Ben normalde yıkamayı tercih ediyorum ama bir keresinde aceleden (evet aceleden, çünkü bu tatlı hep yemek sonrası tatlı olsa da yesek dediğimiz anlarda aklımıza geliyor!) yıkamayı unutmuştum, daha çıtır olmuşlardı. Annem öyle daha çok sevince artık yıkamadan yapmaya başladım. Bir tavada çok az (tavayı ıslatacak kadarı yeterli) tereyağı eritip kızdıracak, sonra pestil parçalarını tavaya atıp tahta kaşıkla çevire çevire kavuracaksınız. Ama çok çabuk kızarırlar, başından ayrılmayın ve sürekli karıştırın. Hepsi bu! Sonra servis tabağına alıp üzerine de bol bol ceviz serpecek, sıcak sıcak afiyetle yiyeceksiniz.

Pestil aslında bizim kültürümüzde yani Ege'de çok yaygın değil. Buralarda üzümden bol bol pekmez kaynatılır da pestil yapan pek yoktur. Belki iç Ege'ye doğru bu durum değişebilir, ama bizim çevremizde pek yapılmıyor en azından.. Daha çok soğuk iklimlerde, kışa hazırlık için yapılıyor, benim bildiğim Doğu Karadeniz'de ve Doğu Anadolu kentlerinde oldukça yaygın. Üniversitede kaldığım yurttaki oda arkadaşlarımdan biri Elazığlıydı, nefis pestiller gönderirdi annesi (onlar "bastık" derlerdi), bayılırdım. Ders çalışırken yanında bir avuç leblebiyle harika giderdi. Meyve kurusu, pestil gibi tatlı şeylerle tuzlu çerezleri birarada yemeyi o zamandan beri çok severim. Ceviz + kuru incir, susam + kuru incir, veya küçük birer avuç çekirdekli siyah üzüm kurusu + leblebi gibi atıştırmalar sağlıklı ve çok leziz enerji kaynaklarıdır benim için. Yanında bir de açık çay olursa tamam!

En çok bilinen pestil üzümden yapılanı olsa da duttan da pestil yapılıyor, belki benim bilmediğim başka meyvelerden de yapılıyordur. Kimileri sade yapılıyor, kimilerinin içinde ceviz, fındık, fıstık parçaları, hatta susam oluyor, ben onları daha çok seviyorum. Lezzetini unutamadığım bir pestili de Artvin'den almıştım, bir geziden dönerken.. Onlar tabi ki fındıklıydı ve çok lezizdiler! İnternette araştırınca Erzincan'ın ve Gümüşhane'nin de dut pestillerinin ünlü olduğunu öğrendim, hatta Gümüşhane'de her yıl Ağustos ayında geleneksel pestil şenlikleri bile yapılıyormuş. Bir de pestilden yumurtalı bir kavurma yaparlarmış ki ben yumurtayla pestili birlikte pek düşünemedim açıkçası:)

Ayfer T. Ünsal da Mutfak Rehberi'ndeki bir yazısında pestil yapım aşamalarını anlatmış. İlginizi çekerse onu da burada okuyabilirsiniz...

21 Aralık 2005 Çarşamba

Bademli Baharatlı Kurabiye




Özellikle kek ve kurabiyelerde baharat kullanmayı çok seviyorum. Onları kullanmak üzere tahta havanda döverken büyücü gibi hissediyorum kendimi:) Karanfil gibi inatçı olanları fazlaca ufalanmıyor ama olsun, onların yerken kendini belli etmesini çok seviyorum, karakterli olduklarını düşünüyorum!

Kış keklerine ve kurabiyelerine sanırım daha çok yakışıyor baharatlar. Temel özellikleri "ısıtıcı" olmaları ne de olsa. Bu kurabiyede de çeşit çeşit baharat var. Uzun zamandır yapmayı düşünüyor, tarifin arkasında yazdığı Dr. Oetker vanilya paketini çekmecemde saklıyordum, ama üşeniyordum da yapmaya. Neden olabilir ki? Bademlerden dolayı elbette! Bademleri tek tek soyma ve rondoda çekme işlemi fena halde zor geldiğinden:) Nihayet artık daha fazla tembellik etmeyeyim dedim ve denedim. Son zamanlarda yaptığım en güzel kurabiyeler oldular!

Baharatlı bir çayla veya sevdiğiniz herhangi bir bitki çayıyla birlikte güzel giderler.
Kahve fincanlarının yanında minik kurabiyeler görmeyi seviyorsanız onun için de idealler.
Ben ceviz büyüklüğünde yaptığım için yarım ölçüyle bile 17 adet kurabiyem oldu. Size yine tam ölçüsünü vereceğim:

Malzemeler:

- 200 g tereyağı / margarin
- 1/2 su bardağı pudra şekeri
- 1 portakal kabuğu rendesi (ben 1 yemek kaşığı portakal şekerlemesi kullandım)
- 1/2 çay kaşığı kişniş
- 1/2 çay kaşığı kakule
- 1/2 çay kaşığı tarçın
- 1/2 çay kaşığı karanfil
- 1 su bardağı çekilmiş badem
- 1 paket vanilya
- 1 paket kabartma tozu
- 2,5-3 su bardağı un

Yapılışı:

1. Oda sıcaklığındaki yağı pudra şekeri ile birlikte mikserle 2 dk kadar çırpın.

2. Portakal kabuğu rendesini, döverek incelttiğiniz baharatları ve vanilyayı ekleyerek tümü karışıncaya dek çırpın.

3. Mikseri çıkartıp önceden hazırladığınız bademleri ekleyin. Kabartma tozunu ve unu yavaş yavaş ekleyip yoğurarak elinize yapışmayan bir hamur yapın. Hamuru streç filmle sararak buzdolabına koyun, 1 saat bekletin.

4. Dinlenen hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayın, yağlanmış tepsiye dizin. Önceden 180 derece ısıtılmış fırında 25-30 dk kadar pişirin.


18 Aralık 2005 Pazar

Limonlu Tagliatelle



Makarna ruha iyi gelir!
Yağmurlu kış akşamlarında daha da iyi gelir.

Eve biraz geç de dönseniz, makarnanın çabucak yapıldığını bilmenin huzuru vardır içinizde. Alışveriş torbanızı bir kenara bırakıp üstünüze ev kılığınızı geçirir geçirmez mutfağa dalarsınız. Dolaba sıralanmış makarna çeşitlerinden keyfinize göre birini seçersiniz. Ocağa çabuk kaynasın diye sıcak su koyar, kapağını da kapatır, kaynamasını beklerken bir yandan sosunuzu hazırlamaya başlarsınız. Canınız o an ne istiyor? Nasıl bir makarna iyi gelecek size? Bunu neredeyse içgüdüsel bir şekilde bilirsiniz:)

Uzun zamandır makarna yemiyordum. Yemiyor ama sayıklıyordum!
Dün annem "akşam yemeğin yanına makarna gibi birşey yapmalı" deyince hemen "ben makarna yapayım!" dedim. O köy eriştelerinden yapmamı istiyordu gerçi ama onu başka sefere erteleyip ne zamandır sayıkladığım limonlu makarnayı yaptım. Gerçi tagliatelle de bir çeşit yumurtalı erişte zaten... Annem limon aromasını fazla yoğun buldu, bense bayıldım! Yani bu makarnayı denemek, ya da limon miktarını azaltmak tamamen zevkinize kalmış. Limonseverseniz, kremalı makarna sosları da damak tadınıza uygunsa bu makarna hoşunuza gidecektir. Limonu makarnada hiç denemediyseniz ama zevkleriniz bir önceki cümledeki kriterlere uygunsa kesinlikle deneyin derim!

Malzemeler:

- 1 paket (250 g) tagliatelle (Filiz marka, belki başka markalar da vardır)
- 3 adet limon
- 1 yemek kaşığı zeytinyağı
- 1/2 paket çiğ krema
- 1/2 limon suyu
- 75 g rendelenmiş tulum peyniri (kaşar ya da parmesan kullanabilirsiniz)
-
Tuz, karabiber

Yapılışı:

1. Bir tencerede yeterli miktarda su kaynatıp 1 çorba kaşığı deniz ya da kaya tuzu atarak çözdürün (bu tuzlar haşlama sırasında makarnaya daha iyi işliyor ve sonradan tuz eklemenize gerek kalmıyor). Makarnayı 7-8 dk haşlayın.

2. Limon kabuklarını rendeleyin. Orta boy bir tavada zeytinyağını ısıtıp limon kabuklarını kısık ateşte 2 dk kavurun.

3. Çiğ kremayı ilave edin, kaynadıktan sonra limon suyunu ekleyin. Sos biraz yoğunlaşınca rendelenmiş peyniri ekleyip peynir eriyene kadar karıştırın. Sosu ocaktan alıp taze çekilmiş karabiber ekleyin.

4. Suyu süzülmüş makarnayı tekrar tencereye alın, hazırladığınız limonlu sosla harmanlayıp servis yapın.

Sucuklu Kuru Fasulye

Malzemeler:
1,5 su bardağı kuru fasulye, 1 parmak kadar sucuk, 1 yemek kaşığı salça, 1 baş kuru soğan, 1 kepçe sıvı yağ, tuz, su, birkaç diş sarımsak

Yapılışı:
Kuru fasulyeyi akşamdan ılık suyla ıslatın. Ertesi gün pişireceğiniz tencerenizin (ben düdüklü tercih ediyorum) içine yağınızı koyup ince ince kıydığınız soğanları ekleyin ve dilimlediğiniz sucukları ilave edin. Sonrasında salçasını da kavurup yeteri kadar sıcak su ilave edin. Ardından da fasulyeleri koyup tuzunu ayarlayın. Ben içine 2 diş de sarımsak(bütün) atıyorum. Fasulyenin gazını aldığını söylerler, ben de katılıyorum. Ocakta 20-25 dakika pişirin(Tabi bu fasulyenin cinsine göre değişir). Yanına garnitür olarak pirinç pilavı ve turşuyla servis edebilirsiniz.

Afiyet Olsun...

14 Aralık 2005 Çarşamba

YE #-5: Kestaneli Kakaolu Kek, Kestaneli Salacak Pastası




Köz üzerinde çıtırtılarla pişen kestanelerin kokusunu duyunca evimi özlerdim...
Ankara yıllarında yani!
Hani o herşeyin özlendiği, eve dair her ayrıntının anımsandığı (hatta yurt odalarındayken evdeki halının bile özlendiği) üniversite yıllarında..
Ankara'ya kış gelince, kaldırımlarda, sinema köşelerinde kestaneci amcalar olurdu, caddeye insafsızca o mis gibi kokuyu dağıtarak kestane kebap yemesi sevap yaparlardı. İşte o zamanlarda, tüm kaçıp gelmişliğime, oh işte uzaklaşmışlığıma inat, evimi özlerdim...

Gürül gürül yanan sobanın üzerinde ne güzel kızarırlardı, kabukları ayrılırken çıt çıt! sesi duyulur, ve tabi o harika kokusu kaplardı salonu. Kızaran kestaneler maşayla ters çevrildikten bir süre sonra gazete arasına alınır ve beklenirdi. "Biraz terlesin de kolay soyulsun" derdi babam, ama ben sabredemez, elimi dilimi yaka yaka yemeye başlardım:)

Şimdi yine çocukluk evimdeyim, yine soba yanıyor akşamları, yine kestane kızarıyor sobada zaman zaman. Ben yine dayanamıyor, elimi dilimi yakarak yiyorum kestaneyi. Sobada demlenen çayımı yudumluyorum bir yandan, yanına çok yakıştığından... Ve hala, kestane kokusunda evimi özlediğim soğuk Ankara akşamlarını anımsıyorum (unuttum mu ki?)!

Bloglararası 5. yemek etkinliğimize evsahipliği yapan sevgili Devletşah kestaneyi seçmiş.
Ben de pekçok kişi gibi kestaneyi en çok közlenmiş haliyle severim, ama güzel bir kestaneli tatlıya, pastaya, keke, hele de kestane şekerine kolay kolay hayır diyemem!

Etkinlik için ne yapacağımı çok fazla düşünmedim bu kez. Üyesi olduğum "yemekbiz" mail grubundan sevgili Muzaffer Özyaman'ın tarifini gönderdiği kestaneli kakaolu keki denemek en baştan beri aklımdaydı. Bir de Sahrap Soysal'ın bisküvili-muhallebili bir pastasını deneyecektim. İlk sıraya keki aldım ve haftasonunda önce onu pişirdim. Tatlıyı da aynı akşam yapsam mı yapmasam mı kararsızlığından sonra "aklımda duracağına..." deyip yaptım:) Hem kekten hem tatlıdan güzel sonuç alınca ve tadanlar tarafından da çok beğenilince her iki tarifi de paylaşmaya karar verdim.

KESTANELİ KAKAOLU KEK


Muzaffer Bey'in tariflerini bilenler bilir, şahane kek, cheesecake, kurabiye tarifleri yollar gruba, tümü de bir an önce deneme ve yeme iştahını kabartan tariflerdir. Kestaneli kakaolu keki blogda yayınlamak üzere iznini istemek için kendisine yazdığımda, aslında tarifin orjinalinin hurmalı olduğunu söyledi. Hurmalıyı çok beğenince kestaneli niye olmasın demiş ve bu nefis versiyon çıkmış ortaya. Kendisine paylaşımı için bir kez daha teşekkür ediyorum. Ve orjinalini, yani hurmalı versiyonunu da deneyeceklerim arasına alıyorum:)

Biz keki çok beğendik; bolca kakao ve kahve içerdiği için oldukça yoğun bir aroması var, içindeki kestane parçaları bu yoğun aromayla birleşince çok özel bir lezzet çıkıyor ortaya. Keklerde sert ve yoğun aromaları sevenleri, özellikle de kahve ve kakao tutkunlarını bir dilimi fazlasıyla mutlu edebilir. Yanında bir fincan kahve, keyfinizi katlayacaktır!

Malzemeler:

- 240 ml sıcak su (~1 büyük su bardağı)
- 70 g kakao (ben 50 gramlık 1 paket kullandım)
- 2 çorba kaşığı Nescafe Classic
- 2 çorba kaşığı su
- 180 g tereyağı (oda sıcaklığında)
- 180 g esmer şeker (~3/4 su bardağı)
- 2 adet yumurta
- 250 g haşlanmış, kabukları soyulmuş kestane*
- 300 g un (2 su bardağı)
- 1 çay kaşığı kabartma tozu
- 1/2 çay kaşığı tuz

* Kestaneleri dilimlerde görünmeleri ve çatala gelmeleri için fazla küçük parçalara ayırmadım, sadece iki-üç parçaya böldüm.

Yapılışı:


1. Bir kapta sıcak su ile kakaoyu iyice karıştırarak eritin. Kahveyi bir bardağa koyup 2 çorba kaşığı su ile karıştırın ve daha sonra kakaolu karışıma ekleyin.

3. Ayrı bir kapta un, kabartma tozu ve tuzu eleyerek karıştırın.

4. Tereyağı ile şekeri mikserle çırpın, teker teker yumurtaları ekleyip çırpmaya devam edin. Kakaolu karışımı da ekleyip çırpın.

5. Mikseri çıkartın, kestaneleri ekleyip kaşıkla karıştırın. En son un karışımını ekleyip yine kaşıkla karıştırın (koyu kıvamlı bir hamur oluyor).

6. 25 cm'lık kelepçeli bir kek kalıbını yağlayıp unlayın. Hamuru kalıba boşaltıp önceden 180 derece ısıttığınız fırında 45 dk pişirin. Fırını kapatıp 5 dk daha bekledikten sonra keki fırından alın. Soğuduktan sonra kalıptan çıkartıp servis yapın.


KESTANELİ SALACAK PASTASI


Sahrap Hanım'dan yine ilginç isimli bir tarif:)
Doğrusu isminin neden böyle olduğunu bilmiyorum ama yaptıktan ve sabırsız geçen 1 gece sonrasında kalıptan çıkartıp yukarıdaki görüntüyü gördükten sonra, kararsız kalmama hiç gerek yokmuş, iyi ki denemişim diye düşündüm.

Kestane ve çikolatayı birarada sevenlere (sevmeyen var mı?) bu hafif tatlıyı denemelerini tavsiye edebilirim. Muhallebisi hafif, çikolata eritilirken eklenen birazcık yağı saymazsak (saymayalım!) yağ da içermiyor.

Ben küçük baton kek kalıbımı kullanarak yarım ölçü yaptım. Buraya tam ölçüyü yazıyorum. Tam ölçü ile yapılırsa 10 kişilik bir tatlı.

Malzemeler:

- 2 su bardağı haşlanmış kestane veya kestane şekeri (ben haşlanmış kestane kullandım)
- 1 yemek kaşığı bal (haşlanmış kestane kullananlar için)
- 100 g bitter çikolata
- 1 yemek kaşığı tereyağı
- 1 su bardağı toz şeker
- 2 yumurta sarısı
- 2 yemek kaşığı un
- 2 yemek kaşığı buğday nişastası
- 4 su bardağı süt
- 20 adet bebe bisküvisi

Yapılışı:

1. Kestane şekerini veya haşlanıp balla karıştırılmış kestaneleri birkaç parçaya bölün (fazla küçültmeyin). Uzun bir kek kalıbını alüminyum folyo ile kaplayıp kestaneleri kalıbın dibine sıralayın.

2. Çikolatayı parçalayıp bir cezveye koyun. Tereyağını da koyup çok kısık ateşte tümünü eritin. Bekletmeden kestanelerin üzerine dökün. Buzdolabına kaldırıp 1 saat bekletin.

3. Bu arada muhallebiyi hazırlayın: Tencerede yumurta sarıları ve şekeri çırpma teliyle karıştırın. Un ve buğday nişastasını ekleyin. Sütü yavaş yavaş ekleyip çırptıktan sonra ocağa alın, kaynayana dek karıştırarak kısık ateşte pişirin.

4. Muhallebi ılıyınca un haline getirdiğiniz bisküvileri ekleyip karıştırın. Buzdolabına bekleyen kalıbınızı çıkartın, hazırladığınız bisküvili muhallebiyi çikolatalı kestanelerin üzerine boşaltın. Üzerini düzleyip tekrar buzdolabına koyun.

5. En az 1 gece buzdolabında beklettikten sonra tatlınızı kalıptan ters çevirerek çıkartın. Dilimleyerek servis yapın.

13 Aralık 2005 Salı

Zeytinyağlı Yaprak Sarması

Malzemeler:
1 su bardağı pirinç, bir kepçe zeytinyağı, 1-2 adet kuru soğan, 1 yemek kaşığı salça, maydonoz, nane, karabiber, tuz, kuru reyhan(fesleğen)1/2 kg asma yaprağı (ben yazdan dondurucuya koymuştum oradan kullandım), 1 su bardağı kaynamış su

Yapılışı:
1-2 kuru soğanı yemeklik doğrayıp, 1 kepçe zeytin yağıyla kavurun. Pirinçleri yıkayıp suyunu süzdükten sonra soğanlara ilave edin. 2-3 dakika kavurduktan sonra salçayı da ilave edin. Biraz çevirdikten sonra 1 bardak suyu ve tuzunu ilave edin. Çok kısık ateşte pirinçler suyunu çekene kadar pişirin.
Pirinçler suyu çekince sırayla incecik kıydığımız maydonozu, naneyi, karabiberi, reyhanı atıp karıştırın ve soğumaya bırakın. Sarılmış yaprakları tencerenize dizin eğer bozuk yapraklar varsa tencerenizin dibine koyun. En üste halka şeklinde dilimlenmiş limon kayun, sarmaya çok hoş bir ekşilik veriyor. Tencereye yeteri kadar su ilave edip üzerine biraz tuz ve zeytinyağı gezdirin. Yaprakların patlamaması için tencerenize sığabilen bir porselen tabak koyun sonra kısık ateşte pişirin.
Piştikten sonra tencerenizde bir yarım saat demlenmesini bekleyin. Servis yaparken üzerine limon dilimleriyle süsleyin. Yanında sarımsaklı yoğrut da fena olmaz.
Afiyet Olsun...

12 Aralık 2005 Pazartesi

Yeni kitaplar, yeni albüm..


Dharma'dan yeni kitaplarım geldi!..
Yaşasın!
Akşamın bir saatinde kapı çaldı. Kargoyu kapıda görünce şaşırdım, hem sipariş teslimi için erken olduğundan (sonuncu siparişim Türkiye karayollarını epey gezdikten sonra gelebilmişti), hem de kargo gelmesi için geç bir saat olduğundan!

Dharmacılara pakete bu kez o güzel ayraçlarından eklemedikleri için derin teessüflerimi bildiriyor ve hemen tanıtımlara geçiyorum:

Louis Aragon'un 22 yaşındayken yazdığı ve 1921 yılında yayınlanan Anicet ya da Panorama, Roman, yayınlandığı zaman Andre Gide tarafından "Fransız edebiyatının şaheseri" olarak nitelendirilmiş...

Aragon'un bu kitapta seçtiği kahramanlar oldukça ilginç isimler: Mesela Rimbaud, Valery, Breton, Cocteau, Chaplin, Picasso... Kendilerini roman kahramanı olarak pek düşünemiyorum..

22 yaşındaki Aragon, aşk ile sanatın ayrılmazlığını kanıtlamaya çalışırsa, bize eyvallah üstad demek düşer:)



Alpay Kabacalı'nın derlediği Yedi Deniz Beş Bucak, bir gezi edebiyatı seçkisi. Gezi yazılarını okumaktan keyif alacağım isimler arasında; Fikret Otyam, Yaşar Kemal, Haldun Taner, Attila İlhan, Nedim Gürsel, Enis Batur, Feridun Andaç, Oktay Akbal, Buket Uzuner, hatta Nasuh Mahruki var.

Ancak kitap sadece bu isimlerden ibaret değil, Türk edebiyatının daha eski dönemlerinden başlıyor, Evliya Çelebi'den bugüne kadar uzanıyor. Gezi edebiyatımızın gelişimini izlemek adına iyi bir çalışma olduğunu düşünüyorum.

Ve tabi, satırlara daldığımda yine gitmeler üzerine düşler kuracağım sanırım...


Hakan Savaş'ın bu çalışmasını kitapçı raflarında gördüğümden beri, bu kitabı kesinlikle okumalıyım! diyordum. Varoluşçuluktan ve Sartre'den çokça etkilenmiş bir sinefil(imsi) olarak edinmekte geç bile kaldım aslında...

Kitabın tanıtımında şu cümleler gözüme çarptı:
"Çağdaş insanın kendini arayışının izini, -yaşamın ve insanın bütünlüğünü hiç gözden yitirmeksizin- felsefede ve sinemada sürmek, varoluşçuluk ile sinema arasındaki ilişkinin boyutlarını açığa çıkartmak bu kitabın konusu olmakla birlikte, asıl amaçlananın sinemaya felsefe ile bakmak, felsefi bakışı film çözümlemesi ve eleştirisine taşımak olduğu söylenebilir. Başka bir deyişle, "Sinema ve Varoluşçuluk" başlığını taşıyan bu çalışmadan beklenen, felsefe ile sinema arasında kurulacak bağda bir ilmek atabilmek ve felsefi bakışın sinema sanatını değerlendirme yönünde sağlayabileceği olanaklardan hiç olmazsa bir bölüğünü tanıtarak, örneklendirebilmektir."

Kitap sanatta varoluşçuluktan yola çıkmış, film noir'dan Hollywood'a uzanmış, kapanışı Bergman'ın Yedinci Mühür'üyle yapmış. Hadi bakalım...


Ve, Ezginin Günlüğü...
Sanırım bir süre daha başka bir albüm dinleyemeyeceğim.

Ezginin Günlüğü "Gemi"dir aslında benim için..
"ah küçücük gemi,
sulara attın şimdi kendini delisin
ah yakarlar seni
dönmezsin bir daha geri" ...

Ve, Datça'nın Mesudiye koyunda,
şirin bir pansiyonun terasında,
kocaman bir hamak yanına kurulmuş müzik setinden onları dinlediğim yıldızlı Ağustos gecesidir Ezginin Günlüğü...
Kadehteki kırmızının, içimdeki çokça hüzün ve yalnızlığın ebruli fonudur.
Gecenin sonunda deniz kıyısında yakamozları izlerken uyuyup kalmaktır...
Biraz su sesi, biraz yaz gecesi, biraz yalnızlıktır.
Küçük bir gemi olmayı istemek, küçük bir gemi olup okyanuslara açılmayı düşlemek, ama bir kıyıcıkta kalmaktır...

Gemi'nin verdiği duyguya çok benzer bir duyguyu yine ancak onlar verebilirdi. "Eksik Bir Şey" ile! Bu şarkıyı dinlerken, uyuyakaldığı için babasının kucağında taşınan bir kız çocuğu geliyor gözlerimin önüne, nedense... Ve hayır, o kız çocuğu ben değilim!

"eksik bir şey mi var hayatımda
gözlerim neden sık sık dalıyor
eksik bir şey mi var hayatımda
gökyüzü bazen ciğerime doluyor
öyle bir şey ki bu kolay anlatamam
atsan atılmaz satsan satamam
eksik bir şey mi var anlayamam
bak çayım sigaram herşeyim tamam
kalksam duraktan dolmuş gibi
arka koltukta unutulmuş gibi
terliklerimle gelsem sana
sonunda aşkı bulmuş gibi"....

11 Aralık 2005 Pazar

Kahvaltının mutlulukla ilgisi...





"Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem
Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı"

demiş Cemal Süreya...

Sevgili Elvan beni kahvaltı keyfimi paylaşmaya davet edince yine hemen bu dizeler geldi aklıma. Yine diyorum, çünkü Git'e yazdığım kahvaltı yazısına da aynı dizelerle başlamıştım. Öyle değil mi ama, ne büyük mutluluktur güzel bir kahvaltı sofrası! Ağzınızın tadı yerindeyse, uykunuzu aldıysanız, hele bir de hava o gün tam sizin sevdiğiniz gibiyse! Güneşli, ıpılık bir sabahsa ve siz balkonda ya da bahçede kahvaltı yapacaksanız.. Veya serin, yağmurlu bir sabahsa, ama siz evdeyseniz ve çaydanlık buharıyla buğulanmış camlardan kenti izleyerek evde olmanın tadını çıkaracaksanız.. Tüm gazeteler ekleriyle birlikte salondaki kanepede keyfinizi beklemekteyse! İçinizde tembel bir çocuk, bütün günü böyle geçirsem ne olur ki diye düşünürken kızarmış ekmek kokusu geliyorsa burnunuza...

1. Normal bir günde nasıl kahvaltı yapıyorsun?

Uyanır uyanmaz midem kazınır benim! Geceleri pek atıştırmam, hafif aç yatarım çoğu kez, sanırım ondan. Güne 1 bardak ılık su içerek başlarım. Sonra yolda kemirmek için yanıma bir-iki kuru kayısı ya da incir alır, servise yetişirim:)

Ben de ofiste kahvaltı yapanlardanım. Evden oldukça erken saatte çıktığım için kahvaltımı ofise gelince masamda yapıyorum. Kahvaltı sırasında bloglar arası seyahat etmek her günkü sabah keyfim:)

Fotoğrafta klasik ofis kahvaltılarımdan birisini görüyorsunuz. 4 kaşık müsliye 1 büyük bardak ılık yağsız süt ekliyorum. Müslinin içindeki kuru meyve ve tahılların yumuşayıp şişmesi için 10 dk kadar bekledikten sonra çoğu kez 1 elma, bazen diğer mevsim meyvelerinden doğruyorum içine. Ve bu kahvaltıyı gerçekten çok seviyorum. Fazlasıyla doyurucu ve besleyici, üstelik daha güne başlarken pekçok temel besini almamı sağlıyor.

Meyveli müslileri sevsem de bu aralar yeni çıkan çikolatalılar favorim!

2. Haftasonu nasıl kahvaltı yapıyorsun?

Haftasonu deyince sadece Pazarım var malesef.. O günün kahvaltısı da elbette çok önemli oluyor! Bazen akşamdan birşeyler hazırlıyorum, bazen de sabah biraz erken kalkıp poğaça, krep, omlet, özel bir ekmek gibi şeyler yapmayı seviyorum. Kışın bazen portakal-mandalina-greyfurt suyu içerim kahvaltıda. Yazın domates ve yeşillikler eksik olmaz. Mutlaka yumurta yerim, bazen omlet, bazen de haşlayarak. Ve tabi kızarmış ev ekmeğimiz vardır. Bir de en sevdiğim peynir, keçi peyniri, kocaman bir dilim:)

Annemle birlikte sofrada uzun uzun oturup sohbet eder, bir yandan NTV'de Defne Sarısoy'un "Güzel Pazar"ını izler, günümüzü planlarız. Bütün hafta sadece kahve içen biri olarak, sırf Pazar kahvaltısında sevdiğim keyif çayım vardır, onu da Radikal'e göz atarken, özellikle de Nur Çintay'ı okurken yudumlamaya bayılırım.

3. Ne zaman kahvaltı yaparsın?

Hafta içinde 08.00-08.30 arası, Pazar günleri 10.00-11.00 gibi.. Çay keyfiyle birlikte bu süre 11.30'a kadar uzar genelde...

4. Belirli aile gelenekleri veya inanışlarıyla büyüdün mü? Bunlar hangileri?

Pekçok Türk ailesinde olduğu gibi bizde de sofraya hep birlikte oturulur kuralı egemendi ben küçükken.. Sonraları hayat şartları bu kurala pek de uyulmamasını getirdi tabi.. Babam evdeyse hiçbir öğün geçiştirilmez, mutlaka sofraya oturulurdu, gerçi hala öyledir. Ama o yokken biz öğle yemeklerini genelde geçiştiririz, onun yerine geç saatte ve uzun uzun kahvaltı yaparız:)

Bir de tabi ki kahvaltısız evden çıkılmaz, mecburen çıkılırsa da bir şekilde yolda, gidilen yerde muhakkak birşeyler yenir. Kahvaltı alışkanlığı öyle yerleşmiştir ki bende, üniversite hayatım boyunca öğrenci evimde bile "lüks" kahvaltılar hazırladım, uyanınca birşey yiyemediklerini söyleyen ya da kalkar kalkmaz kahve-sigara içen arkadaşlarıma hep şaşırdım.

5. Beslenme çantanı düşündüğünde neler hatırlıyorsun?

Bol bol şokellalı ekmek dilimleri hatırlıyorum! Ve yanıma gelip "her gün şokella her gün şokella! dişlerin ne olacak?" diye kızan sevgili Gülgün öğretmenimi... Haklıydı ama ben de çocuktum yani, iyi ki yemişim o şokellalı ekmekleri!..

6. Senin için lüks bir kahvaltı nedir?

Lüks kahvaltı deyince; mümkünse açık havada, ya da şık bir kafede, bol seçenekli bir kahvaltı geliyor aklıma. Hazır olana kadar açlık başıma vurmamışsa ve bunun için erkenden uyanmak zorunda kalmamışsam bu bile lükstür ya:) Şaka bir yana, kendi hazırladığım, emek verdiğim, bol çeşitli bir kahvaltı da lükstür benim için. Yeter ki bolca zaman ve haftasonu gazeteleri yanımda olsun.

7. Nasıl, nerede ve ne zaman severek kahvaltı etmek istersin?

3 cevap hakkım var mı?
Dilediğim gibi yayılarak evimde, mümkünse uyandıktan sonra hemen..
Bol çeşitli, büyük ve kalabalık bir sofrada, sevdiğim insanlarla..
Tek başıma, deniz kıyısında, sabahın erken bir saatinde, simit-peynir-çayla..

8. Hayatında hatırladığın çok özel bir kahvaltı var mı?
Onu özel veya ilginç kılan ne?

1 Ocak 2005.
Sevim'le İstanbul'dayız.
Güzel bir yılbaşı gecesinin ardından, uslu kızlar olup ipin ucunu kaçırmadığımız için erken bir saatte uyanıyoruz. Evdekilerin tüm gün uyuyabileceklerini düşünerek kendimizi dışarı atıyoruz. Açız! Taksim'e uzanıyor, koşarak Bambi'ye giriyor, pek kimseyi beklemedikleri belli olan Bambicilere "günaydın!" deyip kahvaltı istiyoruz. Aslında çok özelliği yok tabağımızdakilerin, ama herşey o kadar lezzetli geliyor ki! Yeni yıl planlarımızdan bahsediyoruz omletlerimizi yerken.. Üstüne kahvelerimizi İstavrit'te içiyor, günün gazetelerine orada göz atıyor, sonra da "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak"a bilet alıyoruz!

Bunu özel veya ilginç kılan neydi diye düşündüm burada durup..
Sanırım İstanbul'da, günün erken saatlerinde Beyoğlu'nda olmaktı.. Gecenin yorgunluğuyla mahmur, neredeyse bomboş İstiklal'in bu değerli saatlerini yakalamış olmanın hazzıyla, caddeyi çocuklar gibi zıplayarak katetmekti. Ve detaylardı elbette, Bambi, İstavrit, kahve, kitap kokusu, gazeteler, sinemalar...

9. Kahvaltı masanda eksik olmaması gereken şey nedir?

Keçi peyniri!

10. Kahvaltı konusunda söylemek istediğin başka birşey var mı?

Sanırım hepsini başlarken yazdım. Kahvaltı bence mutlulukla çok yakından ilgilidir deyip bitireyim:)

11. Blogundan gelecek/bir pazar kahvaltıya hazırlayabileceğimiz bir tarif önerir misin?

Zeytinli ekmek yapmanızı önerebilirim. Ilık / sıcakken muhteşem bir lezzet, Pazar kahvaltısına çok yakışacaktır.

Ben de Fethiye, Ev Cini ve Hatice'nin kahvaltılarını merak ediyorum. Müsaitlerse kendilerine kahvaltıya gelicem, sırayla tabi:)

Hamsi Kızartma

Malzemeler:
1 kg hamsi, kızartmak için sıvı yağ, bulamak için mısır unu

Yapılışı:
Hamsiler kafaları koparılıp kılçıkları çıkarılarak fileto olarak ayıklayın, sonra yıkayıp durulayın. Bir süzgecin içine temizlenmiş balıkları koyup yeterince tuz yapıp 1 saat kadar tuzu almasını bekleyin.
Tavaya yağını koyun ve iki balığı bir birine yapıştırıp mısır ununa bulayın, ardından kızgın yağın içerisine koyup kızartın. Yanında salatayla servis edebilirsiniz. Ayrıca kızarmış balığın üzerine limon sıkarak yemeyi de deneyebilirsiniz, güzel olur.

Afiyet Olsun...

8 Aralık 2005 Perşembe

Tarçınlı Kalpler



Sanırım yaklaşan yılbaşı nedeniyle kurabiye tarifleri daha çok şenlendirecek blogları. Dün pekçok blogda birbirinden güzel kurabiyeler gördüm, yine heveslendim. Benim hevesim yemekten çok yapmak için ama! Bu cici bisküviler de birkaç gündür yayınlanmayı bekliyordu, hatta bunlar çabucak bitti, ardından kakaolu kokos kurabiyeler bile yapıldı. Haftasonu gelirken tarçınlı kalplerimi artık yayınlayayım dedim. Tarçınlı kalpler tam kahveye banmalık, belki pencereden kış akşamını izlerken, belki tv karşısında tembellik yaparken, ya da sevdiğiniz derginin Aralık sayısını karıştırırken!

Bu tarifi eğer kıtır bisküvileri seviyorsanız deneyin derim. Biraz sert olmaları nedeniyle kahve veya çaya (hatta nefis bir fincan süte!) banmak için idealler. Tarifi Dr. Oetker poşetinden aldım, yarım ölçü ile denedim. Tam ölçü ile yaklaşık 28 bisküvi elde edebilirsiniz. Buraya tam ölçüyü yazıyorum.


Malzemeler:

- 150 g Becel
- 1 çay bardağı pudra şekeri
- 2 tatlı kaşığı tarçın
- 1 paket vanilya
- 1 paket kabartma tozu
- 2,5 su bardağı un


Yapılışı:

1. Margarini ve pudra şekerini mikserle krema haline gelene dek çırpın.

2. Mikseri çıkartıp tarçın, vanilya ve kabartma tozunu ekleyin. Unu eleyerek ve yavaş yavaş ekleyip yoğurun, elinize yapışmayacak bir hamur elde edin.

3. Hamuru 0.5 cm kalınlığında açıp kalpli kalıplarla kesin, yağlanmış tepsiye sıralayın.

4. Önceden 170 derece ısıtılmış fırında 20-25 dk pişirin.



Bisküviler pişerken harika bir tarçın kokusu gelecek fırından! O sırada siz sütünüzü ısıtabilir, ya da çayınızı kahvenizi hazırlayabilirsiniz. İyi bir film var mı bu akşam?

Mercimek Çorbası

Malzemeler:
1 çay br kırmızı mercimek, 1 yemek kaşığı pirinç, 1 yemek kaşığı arpa şehriye, 1 tane soğan, 1 orta boy patetes, 1 kaşık salça (yarısı kırmızı biber, yarısı domates salçası), biraz kıyma (yoksa 2 tablet tavuk bulyon), bir kepçe sıvı yağ, 2 tas su (benim her zamanki ölçüm, yani 6,5-7 br su)

Yapılışı:
Öncelikle mercimeği, pirinci ve şehriyeyi yıkadıktan sonra düdüklüye dökün. Üzerinede suyunu ekledikten sonra ocağın üzerine koyun. İçine rendelediğimiz patetesi atın. Eğer kavrulmuş kıyma varsa onu yoksa tavuk bulyonları atın. Diğer taraftan ayrı bir tavada sıvı yağı kızdırıp soğanları pembeleşinceye kadar kavurun. Salçayı da ekledikten sonra biraz da salçayla çevirin ve bu karışımı düdüklünün içine dökün. Ocağımızın en küçük yerinde altını kısmadan 20 dakika pişirin. Piştikten sonra blender'dan geçirin. Limon suyu ve pul biberle servis edin. Gerçekden çok lezzetli oluyor.

Afiyet Olsun...

6 Aralık 2005 Salı

Ekmek Denemeleri...

Sibel'in Kahvesi yerine Sibel'in Fırını mı koysaydım bu blogun adını diye düşündüm dün gece ekmek yaparken:)) Farkındayım, çok fazla bahsediyorum ev ekmeğinden ve aslında bir kahveye daha çok yakışabilecek pastaları kekleri pek göremiyorsunuz burada. Sanırım ekmek tariflerine bir müddet ara versem iyi olacak. Ama bu denemeleri paylaşmazsam olmazdı ki, saklayamazdım kendime!

Ev ekmeği başka olur, bileğiniz ağrıyarak, tüm enerjinizi aktararak yaptığınız ekmeğin tadına doyum olmaz, ekmek yoğurmak bir çeşit meditasyondur! dedik... Biz çeşitli ekmek tarifleriyle denemeler yaparken bir de baktık ki Söke Un tam 5 çeşit un karışımı çıkarmış, özel tarife ihtiyaç duymadan, herkese evinde ekmek yapma kolaylığını getirmiş!

Hepsini denedim.
Merak edenler, alıp denemekte kararsız olanlar, ya da acaba hangisi damak tadıma daha çok uyar diye düşünenler olabilir diye, en azından fikriniz olması için tümünü fotoğrafladım ve tabi ki tadımlarını da yaptım, yaptık:) Bu güzel unlarla beni tanıştıran sevgili Aliye'ye bir kez daha teşekkür ediyor ve hemen konuya giriyorum..

..ve işte buyrunuz, tekmili birden Söke Un karışımları ile yapılan ekmek denemelerimin sonuçları!

1. Köy ekmeği unu karışımı ile, köy ekmeği:

İlk denemem köy ekmeğiydi. Tek bir somun halinde yaptım, kocaman bir ekmeğim oldu:)Oldukça esmer, tok bir ekmek bu. Tam buğday unu ve çavdar unu içeriyor.

2. Çavdar unu karışımı ile, çavdar ekmeği:

En sevdiğimiz ikinci ekmek bu oldu. Hepsi içinde en yumuşakları bunlar olduğu için sanırım. Dış kabuğu çıtır, içi yumuşak ve puf puf olan bu ekmekleri küçük somunlar şeklinde pişirdim. Bu ekmek buğday unu, çavdar unu ve çavdar ekşisi içeriyor. Aliye de en beğenilen ekmeğin bu olduğunu söylemişti..

3. Yulaf unu karışımı ile, yulaflı ekmek:


Bunu çiçek ekmek formatında (en sevdiğim ekmek formatı!) yaptım. Diğerlerinden çok daha tok bir ekmek oldu, belki farklı bir format bu ekmek için daha uygun olabilirdi. Buğday unu ve yulaf unu içeriyor.

4. Tam buğday unu karışımı ile, tam ekmek:


Bu klasik, bildiğimiz tam ekmek. Daha önce kullandığım tam unlarla aldığım sonuçlardan çok daha iyi bir sonuç aldım. Çavdar ekmeği gibi yumuşak ve dışı çıtır oldu bunların da. Fotoğraftaki dikdörtgen somunları elde etmek için hamuru önce uzun bir silindir haline getirdim, daha sonra bıçakla üç parçaya kestim.

5. Yedi tahıllı un karışımı ile, tahıllı ekmek:


Tüm ekmekler içinde besleyici özellikleriyle favorimiz bu oldu. Tam buğday unu, yulaf unu, çavdar unu, mısır unu, soya unu, ayçiçek içi, keten tohumu ve susam içeriyor. Ambalajındaki ekmeğe özenip baton kek kalıbımda pişirdim. Sanırım bu kalıbı ekmek yapmak için daha sık kullanacağım, çünkü ekmeği tost ekmeği gibi kare dilimleyebilmek çok hoşuma gitti.

****************************

Sonuç olarak tüm un karışımlarından güzel sonuç aldım. Hiçbir sorun yaşamadan, kolayca yaptığım ekmeklerin tadları da çok güzeldi, iyi bir fırından alınmış tahıllı ekmeklerden farkları olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Tarifleri ambalajlarda göreceksiniz, zaten tümünün tarifi aynı, size gereken tek ekstra malzeme su. Tarifleri aynen uygulayın, suyu mutlaka ambalajda yazılan kadar ve yavaş yavaş ekleyin, ilk başta hamur toplanmayacak gibi gelse de yoğurmaya devam ettiğinizde elastik ve harika bir ekmek hamuruna dönüşüyor. Ama bu takriben 10-15 dakika sürüyor:) Tabi ki ekmek makinesinde de yapabilirsiniz, tercih sizin...

Sabah yaparsanız tazecik, akşamdan hazırlarsanız zevkinize göre belki kızartılmış ince bir dilimin üzerine artık tereyağı mı sürersiniz, peynir dilimi mi koyarsınız, yoksa tatlı birşeylerle mi seversiniz bilemem ama mutlaka bir kahvaltınızda sizin de ev yapımı ekmeğiniz olmalı!..

2 Aralık 2005 Cuma

Bol Tarçınlı Salep & Hindistancevizli Kurabiye

Soğuk kış günlerinde kapısından üşüyerek girdiğiniz bir pastane veya cafede uzatılan menüye bazen hiç bakmadan salep söylediğiniz olur. Hele de salebini bildiğiniz, daha önce içtiğiniz bir yerse tereddüt bile etmezsiniz salep ısmarlarken. Masanıza gelen sıcacık tarçın kokulu fincanla önce avuçlarınızı ısıtır, sonra damağınızda o muhteşem salep aromasını duyarak yavaş yavaş yudumlarsınız bu leziz içeceği... Ancak...

Hindistancevizli Kurabiye Tarifi


.. canınız salep istiyorsa ve tanımadığınız bir pastanedeyseniz muhtemelen siz de benim gibi sorarsınız: "salebiniz gerçek mi?" Aldığınız yanıttan ve garsonun yüz ifadesinden gerçek olup olmadığını zaten anlarsınız. Emin olamazsanız da hemen kahve seçeneklerine yönelirsiniz, zira suyla pişirilen hazır salep karışımlarının aynı lezzeti kesinlikle vermediğini bilirsiniz.

Hayatımda içtiğim en güzel salep yukarıda fotoğrafı görülen, annem tarafından pişirilmiş saleptir. Dondurmaları ve tatlılarıyla ünlü pastanelerde de salep içtim, çok da beğendim, bizim ev yapımı salebimizden bir farkları yoktu:) Diyeceğim odur ki, evinizde de yapabilirsiniz aynı lezzette salep. Tek yapmanız gereken en yakınınızdaki aktara uğramak ve birazcık saf salep almak. Birazcık diyorum çünkü hem pahalıdır hem de zaten çok az miktarda kullanılır. Annem örneğin 50 gram kadar alır, bu miktarı yaklaşık 5 defa kullanır.

(Şimdi telefon ettim, annem 10 gram saf salebin 1 YTL olduğunu söyledi, aktarlarda saf olmayan salep karışımı da satılabildiğinden özellikle veriyorum fiyatını, daha ucuz olursa şüphelenin diye)

Evde saf salep yapmak için

1 tepeleme tatlı kaşığı salep ve 1 tepeleme tatlı kaşığı nişastayı (herhangi bir türü olur), biraz şekerle birlikte küçük bir kasede karıştırın. Biraz ılık süt ile ezerek bulamaç haline getirin. Bir yandan ocakta 2 litre süt kaynatın. Kaynayan süte hazırladığınız karışımı yavaş yavaş ekleyerek bir yandan çırpın. Tadına bakarak dilediğiniz kadar şeker ekleyin, kısık ateşte yarım saat kadar kaynattıktan sonra ocaktan almaya yakın 2 paket vanilya ekleyin. Hepsi bu kadar! En sevdiğiniz kupanıza doldurup bol tarçın ilavesiyle yudumlayabilirsiniz artık.

Bize 1 litre süt yeter derseniz, tatlı kaşığı yerine çay kaşığı ölçüsünü kullanın. Annem genellikle fazla yapıp, kalanı soğuyunca buzdolabına kaldırır. Sonraki birkaç gün boyunca da her defasında içeceğimiz kadarını ısıtarak içmeye devam ederiz.

Karabiberin ağaçta yetiştiğini öğrendiğimde şaşırdığım gibi salepin de bir cins orkidenin yumrularından elde edildiğini öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Sonra o güzel bitkinin doğada gittikçe azalmakta olduğunu ve bir müddet sonra yokolabileceğini öğrendim. O zamandan beri salep içerken içim burkuluyor açıkçası...

Bir kupa bol tarçınlı salepin yanında birşey aranmaz gerçi ama yukarıdaki fotoğraf şımarılmış bir anda çekildi :) Eee, yanındaki hindistan cevizlilerin tarifini paylaşmak da şart oldu! Tarifi annem bir misafirlikte yiyip çok beğendiği için not etmiş defterine. Mutlaka denemem için ısrar edince sırada bekleyen kurabiye tarifleri arasından öne aldım. Gerçekten çok lezzetli oldular!

Hindistancevizli Kurabiye Tarifi


Malzemeler
  • 250 g tereyağı / margarin
  • 6 yemek kaşığı pudra şekeri
  • 2 adet yumurta (sarısı-akı ayrı)
  • 4 yemek kaşığı hindistan cevizi
  • 3,5 - 4 su bardağı un (yaklaşık)
  • 1 paket kabartma tozu
  • Üzeri için bir kase hindistan cevizi
Yapılışı
  1. Eritilip soğutulmuş yağ ile pudra şekerini mikserle iyice çırpın.
  2. Yumurta sarılarını ve hindistan cevizini ekleyip çırpmaya devam edin.
  3. Mikseri çıkartıp, elenmiş un ve kabartma tozunu karışıma yavaş yavaş ekleyerek yoğurun. Elinize yapışmayan biraz sertçe bir hamur yapın (yağ eritilmiş olduğundan fazla un almayacak gibi görünür ama yoğurmaya devam ederek un ekleyin).
  4. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayın, çırpılmış yumurta akına ve hindistan cevizine batırın.
  5. 170 derece önceden ısıtılmış fırında üzerleri hafif kızarıncaya kadar pişirin.
Hindistancevizli Kurabiye Tarifi

1 Aralık 2005 Perşembe

Karnabahar Sote

Zeytinyağlı Karnabahar SoteDedim ya, annem ne sebzesi ve otu bulursa kavurmaya - sotelemeye bayılır! Ne yalan söylemeli biz de sebzeleri bu şekilde yemeye bayılırız. Sebze olsun da, her türlüsünü ve her pişirme yöntemini severim ama doğrusu kavurmaların yeri apayrıdır, onları ayrı severim, çoğunlukla da yoğurtla yerim / yeriz. Size bu karnabahar tarifini "işte bu da annemin son icadı!" diyerek verecektim ki "buralarda yapılır zaten kızım" dedi annem, onun icadı değilmiş yani.

E madem öyle güzel annem, şu güzel sebzeyi niye daha önce böyle yapmadın? Karnabahar bu kadar mı lezzetli pişirilir? Annem diye mi bilmiyorum vallahi ama bu kadın nasıl lezzetlendiriyor sebzeleri bu kadar, bir anlasam! Kaç fırın ekmek yapsam (ve yesem) onun gibi olamam gibi geliyor...

Karnabahar sevmeyen, ya da severek yemeyenler şu görüntüye bir bakabilirler mi lütfen? Tüm sebzeler mis gibi zeytinyağında çevrilmiş ve birazcık toz biberin verdiği o güzel renkle sarılmışlar birbirlerine.. Kırmızı biberler tüm albenileriyle en üstte.. Havuçlar da aralardan biz burdayız diyorlar! Bu an'ın elim fotoğraf makinesinde, gözüm çatalımda görüntülenmesinden takriben 20 dk sonra malesef yokoldular, tabi en kısa zamanda tekrar görüşmek dileğiyle :)

Karnabahara bir şans verin ve bir de böyle deneyin derim; ister bizim gibi yoğurtla birlikte ana yemek (ya da yardımcı yemek) olarak getirin sofraya, ister garnitür olarak.. Yanında kızarmış ev ekmeğiniz de varsa başka bir yemek aramayabilirsiniz!

Malzemeler
  • 1 orta boy karnabahar
  • 1 adet kuru soğan
  • 3-4 diş sarımsak
  • 2 adet kırmızı biber (yeşil de olur)
  • 1 adet orta boy havuç
  • 3 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 tatlı kaşığı toz kırmızı biber
  • Arzuya göre tuz, pul biber, karabiber
Yapılışı
  1. Karnabaharı kök kısımları da dahil olmak üzere ufak ufak doğrayın. Yıkayıp tel süzgece alın, üzerine kaynar su gezdirin. Annem bunun amacının karnabaharın bazen hoşa gitmeyen kokusunu almak olduğunu söyledi, ama bu işlemi yapmayabilirsiniz de.
  2. Soğanı, sarımsakları, biberleri ve havucu küçük küçük doğrayın. Tümünü zeytinyağını ısıttığınız geniş bir tavaya alarak 5 dk kadar soteleyin.
  3. Karnabaharın kök kısımlarını tavaya ekleyip orta ateşte kavurmaya devam edin. Çiçek kısımları daha çabuk pişeceği için onları birkaç dakika sonra ekleyin.
  4. Eğer karnabahar çok körpe değilse pişmemekte direnebilir. Bu durumda biraz su eklemenizde sakınca yok. Çatalla ara ara kontrol edip sert gelirse su ekleyebilirsiniz. Sebzeler biraz yumuşadıktan sonra sonra tuz, kırmızı biber, acı severseniz pul biber serpip karıştırın, kapağını kapatın. Kısık ateşte pişirmeye devam edin. Arada kontrol etmeyi ve karıştırmayı unutmayın. Piştikten sonra dilerseniz taze çekilmiş karabiber serpin.
Servis önerileri
  • Karnabahar soteyi sarımsaklı yoğurt ve kızarmış ekmekle servis edebilirsiniz.
  • Sade pişirilmiş bir makarna yanına çok yakışabilir.
  • Yoğurtla servis etmeyecekseniz serviste üzerine limon sıkabilirsiniz. Hatta elinizin altında turunç varsa limon yerine turunç denemenizi tavsiye ederim. Sürpriz bir aroması, mis kokulu bir lezzeti vardır!