28 Şubat 2006 Salı

Bahar ve Zen...


"birşey yapmadan
sessizce otur
bahar gelir
ve otlar kendiliklerinden büyür..."

Zen şiiri

25 Şubat 2006 Cumartesi

Pizza




Sanırım İtalyan mutfağı benim damak tadıma çok uygun! Son zamanlarda siteye eklediklerimi ve başka sitelerde görüp iştahlandıklarımı düşününce bu kanıya vardım:) Ama makarnadan vazgeçemeyen, pizza deyince ağzı sulanan bir tek ben değilim, hepimiz biraz düşkünüz bu tatlara. Aslında "Akdenizlilik" ekseninde düşününce çok da garip olmasa gerek bu. Zeytinyağıyla yapılan yemekler, yeşil salatalar, çeşit çeşit soslu makarnalar, pizza ve ekmekler Akdeniz mutfağının vazgeçilmezleri zaten. Pizza da İtalyanların focaccia ekmeğinden yola çıkılarak zamanla tek başına bir yemek haline gelmiş ve zamanla tüm dünya mutfaklarına değişik versiyonlarıyla girmiş, evrensel olmuş bir lezzet...

Bizim mutfağa ilk ne zaman girdi diye düşününce, annemin biz küçükken yaptığı kalın tabanlı ekmeğimsi pizzalar geliyor aklıma. Pizzanın ince tabanlısı makbul olsa da, canım annem güzel doyalım diye tabanı kalın tutardı. Üst malzemesini de evde ne varsa onlardan oluştururdu. Kullanılan üst malzemeye göre pizzalar değişik isimler alıyor olsa da ev yapımında sanırım herkes "evde ne varsa" prensibine göre hareket ediyor, yani evlerde daima "karışık pizza"lar yapılıyor. Bizde pizza işine ben girdiğimden beri "vejetaryen pizza"ya geçildi tabi:) Benim etsiz yaptığım ama malzemeden kaçmadığım vejetaryen pizzalarımı severek yiyorlar neyse ki!

Pizzayı genelde haftasonu, Pazar akşamına yapıyorum. Her seferinde "sık sık yapalım!" diyoruz ama çok da sık yapmıyoruz nedense. Geçen Pazar günü dışarıdan eve erken dönünce, Sevim'e günler önce verdiğim sözü artık daha fazla ertelemek istemedim ve akşam için pizza hamuru hazırladım. Hamuru beklerken aklıma bir yerde okumuş olduğum fikri denemek geldi. Pizza tabanına kaşar, üzerine ise dil peyniri serpmekti bu fikir. Üşenmeyip köşedeki markete gittim, dil peyniri aldım. Rafta yarım yağlı kaşar peyniri de gözüme çarpınca daha hafif bir pizza yapma düşüncesi hoşuma gitti, onu da aldım. Döndüğümde fırının içinde beni bekleyen hamurumun harika mayalandığını görünce sevindim ve hemen en keyifli aşamaya geçtim, yani üst döşemeye:)

Bu kez denediğim hamur şimdiye kadar yaptıklarımın sanırım en iyisi oldu. Bence tam olması gerektiği gibiydi, yine de acaba kalın mı oldu diye endişelenirken annem "daha da ince olmazdı, gayet iyi" deyince içim rahatladı. Bizde kola türü şeyler içilmiyor, pizzayı ayranla birlikte çok seviyoruz. Annem ayran hazırlarken ben de fotoğrafları çekmeye başladım ama "abla yeter ama artık hadi!" diyen Sevim'in pizzaya saldırmasını daha fazla engelleyemedim:))

Üzeri için kendi kullandığım malzemeleri yazıyorum ama siz istemediğinizi kullanmayabilir ya da istediğinizi ekleyebilirsiniz, tamamen ağız tadınıza, zevkinize ve buzdolabınızın durumuna bağlı!

Malzemeler:

- 1 su bardağı ılık süt
- 1 yemek kaşığı aktif kuru maya
- 1 yemek kaşığı silme toz şeker
- 1 su bardağı tam buğday unu (kepekli un)
- 2 su bardağı çok amaçlı un (beyaz un)
- 3 yemek kaşığı zeytinyağı
- 1 tatlı kaşığı tuz

Üzeri için:
- 1 yemek kaşığı domates salçası
- 100 g yarım yağlı kaşar peyniri (rendelenmiş)
- 250 g mantar (ince dilimlenip 5 dk kadar haşlanmış)
- 1 adet közlenmiş kırmızı biber (şeritler halinde dilimlenmiş)
- 3 yemek kaşığı konserve mısır
- Birkaç parça kurutulmuş domates
- 5 adet siyah zeytin
- 5 diş sarımsak (ince kıyılmış)
- Bolca kekik
- 100 g dil peyniri (şeritler halinde parçalanmış)

Yapılışı:

1. Bir cezvede hafifçe ısıttığınız sütün yarısıyla mayayı ve toz şekeri karıştırarak eritin.

2. Unları yoğurma kabına alarak karıştırın, ortasını açıp maya karışımını ve sütün kalanını dökün. Zeytinyağını ve tuzu unun üzerine gezdirin. Hepsini yoğurarak yumuşak kıvamlı ve elastik bir hamur elde edin.

3. Hazırladığınız hamurun üzerini örterek sıcak bir ortamda en az 1-1,5 saat dinlendirin. Pizza hamurunu biraz fazla dinlendirmekte fayda var, vaktiniz varsa 2 saat bekletin.

4. 30 cm çapındaki bir tepsiyi ya da pizzaya uygun bir kalıbı (tart kalıbı da olur) zeytinyağı ile yağlayın. Hamuru elinize alarak avucunuzla iki yana doğru çekip döndürerek açın ve kalıba yerleştirin. Kenarlarını yükseltmeden, parmak uçlarınızla hamurun eşit şekilde kalıba oturmasını sağlayın.

5. Hamurun üzerine 3 kaşık kadar suyla incelttiğiniz domates salçasını fırçayla sürün, rendelediğiniz kaşarı serpin. Daha sonra mantarları ve istediğiniz diğer malzemeleri yerleştirin. Bolca kekik serpin. Son olarak dil peynirini iri parçalar halinde serpiştirin.

6. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında 25 dk kadar pişirdikten sonra üzerinin güzel kızarması için ısıyı 220 dereceye yükseltip 10 dk daha pişirin.


Yanına süzme yoğurttan yapılmış koyu bir ayran şahane gider!
Bu ölçüde bir pizza 3 ya da 4 kişi için güzel bir akşam yemeği ya da ara öğün olabilir. Gerçi Sevim "ben bunu tek başıma da yerim!" dedi ama siz normal iştahtaysanız 2-3 kişiyle daha paylaşabilirsiniz:))

23 Şubat 2006 Perşembe

Double Chocolate Decadence (Biscotti)




Bu güzel çikolatalı biscottileri esasen kendime moral vermek için yaptım...

Son günlerde içim biraz karanlık ve ben tüm karanlık zamanlarda olduğu gibi yine tatlıya düşmeye başladım! Böyle zamanlarda her çeşit tatlıya saldırma potansiyelim yüksek olduğundan kendimi frenlemek için daha sağlıklı tatlı alternatiflerine büyük bir sempatiyle bakıyorum. Geçen akşam da yine karanlığım devam etmekteydi, evde kimse yoktu, tv'de milyonuncu kez yayınlanan Selvi Boylum Al Yazmalım'a bile gözlerim dolunca eee yeter ama! dedim ve mutfağa attım kendimi..

Ertesi sabah kahvaltı yapmaya vaktim olmayacağı için sütle birlikte çabucak yiyebileceğim birşeyler yapayım, hem ofise de getiririm ve çekmecemdeki Burçak paketlerinin egemenliğine son veririm düşünceleri vardı kafamda. Kepekli muffinler mi yapsam, yoksa biscotti mi denesem diye ufak bir kararsızlık yaşadım ama biscotti ağır bastı! Baktım stokta 1 paketcik çikolatam kalmış, tazecik kavrulmuş bademim de var, hatta ve hatta sadece bu tarife yetecek kadar kepekli unum kalmış! Hemen kolları sıvadım..

Belki bilmeyenler olabilir diye kısacık bir bilgi vereyim. Öncelikle başlıkta İngilizce isim kullandığıma kızmayın lütfen, ama tam karşılığını da bulamadım. Çikolatalı ve kakaolu çifte fırınlanmış bisküvi demek biraz uzun olacaktı sanki:) Bir de sonuçta orjinal ismi böyle, kulağa da fena gelmiyor! Her neyse, biscotti İtalyan mutfağından bir bisküvi çeşidi. Özelliği, hamurun bütün halde pişirilmesi ve normal bir kurabiye pişirme süresinin ardından dilimlenerek ikinci kez fırınlanması. Zaten bildiğim kadarıyla "biscotti" kelime olarak da çift fırınlanmış anlamına geliyor.

Benim ilk biscotti denemem antepfıstıklıydı ve süte banıp banıp yemiş, tadına doyamamıştık. Daha sonra başka tariflere rastladım, portakal ağacında da Hatice bir tarif vermiş ve ona gelen yorumlar arasında Çağla'nın yazdığı çikolatalı versiyon ilgimi çekmişti, sonra bir de bunu deneyeyim diye not almıştım. O zamandan beri de aklımdaydı, bir gün yapılması düşünülen yığınla tariften biri olarak!

Ben Çağla'nın tarifinde ufak tefek değişiklikler yaptım, mesela biscotti hamurunun sert bir hamur olması gerektiğini bildiğim için un miktarını artırdım ve unun yarısını kepekli kullandım. Şeker olarak esmer şeker kullandım ve tarifteki 1/2 cup tereyağına karşılık 3 kaşık tereyağı koydum. Cup ölçüsü olarak büyük boy bir su bardağı kullandım. Diğer ölçüleri de bunlara göre uyarladım. Bir de fırın ısısını kendi fırınımıza göre ayarladım (yükselttim). Tarifi kendi yaptığım şekilde yazıyorum.


Malzemeler: (20 dilim biscotti)

- 2/3 cup kavrulmuş badem
- 3 yemek kaşığı tereyağı (oda sıcaklığında)
- 3/4 cup esmer şeker
- 2 adet yumurta
- 2 yemek kaşığı sıcak suda eritilmiş 1 çay kaşığı granül kahve
- 1,5 cup tam buğday unu
- 1,5 cup beyaz un
- 1/3 cup kakao
- 1,5 tatlı kaşığı kabartma tozu
- 1/2 çay kaşığı tuz
- 1 paket (80 g) bitter çikolata (küçük kesilmiş)

Yapılışı:

1. Bademleriniz kavrulmamışsa öncelikle onları 180 derecede 8-10 dk kadar fırınlayın. Ben zaten kavrulmuş badem aldığım için bu aşamayı atladım (ve bu işi sevdim, kavrulmuş bademlerin zarlarını soymaya gerek kalmıyor:) Daha sonra bademleri 2-3 parçaya kesin.

2. Tereyağını ve esmer şekeri bir kaba alarak mikserle krema haline getirin. Yumurtaları ve kahveyi ekleyerek iyice çırpın.

3. Başka bir yerde un, kakao, tuz ve kabartma tozunu harmanlayın. Tüm kurabiye tariflerinde olduğu gibi ilk aşamada unun hepsini birden değil, bir kısmını kullanmakta fayda var. Kuru malzemeyi diğer karışıma ekleyin, yoğurun.

4. Çikolatayı ve bademleri de ekleyin, sertçe bir hamur elde edene kadar gerekirse un ekleyerek yoğurun. Hamuru 2 parçaya ayırın ve yağlı kağıt serili bir tepsiye uzunlamasına yassıltarak yerleştirin. Benim hamurlarım 1 parmak kalınlığında ve yaklaşık 30 cm uzunluğunda oldular..

5. Önceden 175 derece ısıtılmış fırında 25 dk pişirin. Biscottinin bu ilk fırınlama aşamasında çok iyi pişmesi değil, pişmeye yüz tutması gerekiyor. O nedenle fırın ısısını ve pişme süresini kendinize göre ayarlayın.

6. Fırından aldıktan sonra sadece 5 dk bekleyin ve daha sonra ekmek bıçağı gibi tırtıklı bir bıçakla verev olarak dilimleyin. 2 parmak kalınlığında dilimlediğiniz biscottileri, kestiğiniz tarafları yukarıya bakacak şekilde tepsiye sıralayın. Bu şekilde tekrar sıcak fırına sürerek 10 dk daha pişirin. Fırından alın ve iyice kuruması için havadar bir yerde soğumaya bırakın.

İşte en keyifli kısmı bu! Yani bu sert kurabiyeleri sıcak veya ılık güzel bir içeceğe banarak kemirmek!
a) bir bardak sütle birlikte kahvaltınızı yaparsınız..
b) k
arnınız acıkırsa öğleden sonra, çaya banarsınız..
c) tv karşısında keyif yaparsanız kahveye banarsınız..
.. bahane aranırsa daha bulunur elbet:) Ama neyse ki vicdanınızı fazlaca sızlatmaz biscotti, hafiftir, tadımlık değil gerekirse doyumluktur.

Yazarken bile moralim düzeldi..

22 Şubat 2006 Çarşamba

Kuru Patlıcan Yemeği

Kış aylarının bu bayıla bayıla yediğim yemeğinden bahsetme konusunda kararsızdım. Epeydir klasörde bekleyen fotoğrafa ağzım sulanarak bakıyor, sonra kendime "Sibel insanların bulup yapamayacağı, yiyemeyeceği şeyler yazma!" deyip vazgeçiyordum.

Kurutulmuş Patlıcan Yemeği Tarifi

Ama bir gün Tijen ablayla yazışırken dayanamayıp bu fotoğrafı da yolladım ona. Biz böyle birşey yapıp yiyoruz ama acaba bize özgü bir egzantriklik mi bu da? sorusuna bir yanıt bulabilmekti niyetim. Meğer bizde acayiplik yokmuş, her sebzeyi-otu kavurangiller olarak pek bir sevdiğimiz patlıcan kavurmasından kışın da mahrum kalmamak için yazdan patlıcan kurutan bir biz değilmişiz..

Dedi ki ablaların güzeli;
"Sibel'ciğim, kuru patlıcanı koy bence çünkü birçok yerde insanlar doğranmış ya da uzun uzun şeritler halinde kesilmiş kuru patlıcan bulabilirler. Antalya'da da satarlar pazarda. Hem de nasıl biliyor musun iki parmağınla zafer işareti yap, onun gibi dilimleyip iplere dizerek kuruturlarmış. Onlar önce haşlanıyor sanırım sonra da kavruluyor diye hatırlıyorum."

O böyle deyince tamam o zaman dedim, bu şahane kış yemeğinin tarifini verebilirim. Patlıcanı benim gibi bağımlılık derecesinde seviyor, ama en iyisini yapıp mevsimini bekliyorsanız yemek için, tam da bu zamanlarda çok özlemiş olmalısınız. Belki özleminizi kuru patlıcan dolmalarıyla ya da közlenmiş patlıcan konserveleriyle gidermeye çalışıyorsunuzdur ama kesmiyordur. O zaman yakınlarınızdaki bir pazara gidip köylü teyzelere sorun, muhtemelen dolmalık kuru patlıcan satanlardan yemeklik kuru patlıcan da bulabilirsiniz, belki büyük aktarlarda bile vardır.

Patlıcanı evde kendiniz kurutacaksanız

Yazdan hazırlanan tüm kışlık sebzeler gibi patlıcanların da en lezzetli olduğu zamanı bekliyoruz. Zamanı gelince, dilediğimiz kadar patlıcanı alıp 1-2 parmak kalınlığında şeritler halinde doğruyoruz. Daha sonra ipe diziyor, temiz bir sofra bezi üzerine serip (veya çamaşır ipine de asıp) havadar ve gölgelik bir yerde kurutuyoruz. Patlıcan kurutmanın en güzel tarafı güneş gerektirmiyor oluşu. Gölgelik yerde kuruttuğunuz patlıcanlar kararmaz, daha güzel olur. Yani yaşadığınız yer fazla güneş almıyorsa bile rahatlıkla patlıcan kurutabilirsiniz..

Kuruyan patlıcan dizilerini daha sonra bez bir torbaya koyup yine hava alacak şekilde saklayın (kapalı dolaplar içine koymayın, mutfakta bir yere asabilirsiniz). Burada en önemli nokta patlıcanların kaldırılmadan önce çok iyi kuruması, annemin deyimiyle "takır takır" olması. Aksi takdirde küflenebilirler.

Gelelim yemeğimizin yapılışına!

Malzemeler
  • 1 veya 2 dizi kurutulmuş yemeklik patlıcan
  • 1 adet kuru soğan
  • Birkaç diş sarımsak
  • 1/2 çay bardağı sızma zeytinyağı
  • Birkaç tane kurutulmuş domates (veya birkaç kaşık konserve domates)
  • 1 tatlı kaşığı kırmızı toz biber, tuz
  • Bir avuç kurutulmuş biber (*)
* İsteğe bağlı ama biz kurutulmuş biberi yemeklerin içinde kullanmayı bu kış keşfettik ve çok sevdik!

Yapılışı
  1. Kuru patlıcanları haşlamak üzere tencereye alıp su ekleyin, patlıcanları suya bastırmak için tıpkı sarma pişirirken yaptığınız gibi üzerlerine uygun bir kapak koyun. Yumuşayıncaya kadar (yaklaşık 15-20 dk) haşlayın.
  2. Haşlanan patlıcanları hemen süzgeçe alın, ilk sıcaklığı geçince dikkatle iplerini sıyırın.
  3. Başka bir yerde zeytinyağında doğranmış soğan ve sarımsakları pembeleştirin. Üzerlerine domates ve biberleri ekleyin, bir müddet karıştırarak kavurmaya devam edin.
  4. Suyu süzülen patlıcanları tencereye ekleyin. Yemeğinize renk vermek isterseniz kırmızı toz biber, damak tadınıza göre de tuz serpin. Son olarak 1 çay bardağı kadar da su ekleyin (sulu bir yemek olmayacağı için bu miktar yeterli). 5 dk daha pişirip altını kapatın.
Son bir not : Patlıcan kavurmasını özellikle sarımsaklı süzme yoğurtla servis yapmanızı öneririm. Ben bu yemeğin yanında kızarmış ev ekmeği seviyorum. Ama sade bir makarna yanında da gayet güzel olur!

19 Şubat 2006 Pazar

Arabaşı Çorbası ve Hamuru

Malzemeler:
1 adet tavuk, 1 talı kaşığı kırmızı biber ve domates salçası karışık, 3 tatlı kaşığı un, 1-2 kaşık sıvı yağ, tuz, limon suyu, bolca acı biber
Yapılışı:
Tavuğu temizleyip tütsüledikden sonra yıkayın, sonra düdüklünüze tavuğunuzu koyun ve üzerini geçecek seviyede su ilave edin ve tuzunu koyun. Ben 20-25 dakika normal ateşte pişiriyorum. Ayrı bir tavanın içinde 3 tatlı kaşığı ununuzu kokusu gidene kadar biraz kavurun ve soğuduktan sonra içine tavuk suyundan ilave ederek ayran kıvamında açın. Çorbayı yapacağınız tencerenize yağı ilave edin ve salçayı biraz kavurun bu aşamada bolca acıbiber ilave edin. Sonrasında üzerine 4-5 su bardağı tavuğun suyundan ilave edin. Kaynamaya başlayınca suyla incelttiğiniz ununuzu azar azar çorbanızın içine ilave edin ve 5-10 dakika kaynatın. Bu arada tuzu az ise tuz ilavesi yapın. Ocaktan indireceğinizde içine limon suyu ekleyin.
Not: Tavuğun etlerinden çorbanın içine bolca didikleyerek koyun.
Afiyet Olsun...

Hamuru için:
1 tepeleme su bardağı un, 5 su bardağı su, tuz
Hamurun Yapılışı:
Öncelikle tencerenize 3 su bardağı suyu ve tuzunu ekleyip kaynamasını bekleyin. Başka bir kapta 2 su bardağı suyu ve unu içinde mikserle iyice çırpın ve kaynayan suyun içine yavaş yavaş bir yandan da karıştırarak dökün. Kaynayınca 15-20 dakika sürekli karıştırarak kaynatın. İşlem bittikten sonra tepsinize dökün ve soğuması için ya buzdolabına yada soğuk havalarda balkonunuza koyabilirsiniz. Benim tepsim yuvarlak fırın tepsisiydi ve de iyi geldi. Servis edeceğinizde hamuru baklava dilimi gibi kesin ve ortadan çorbayı koymak için yer açın. Sıcak çorbayla birlikte servise hazırdır.
Afiyet olsun...

17 Şubat 2006 Cuma

Tulum Peynirli Köy Ekmeği




Söke Un paketinde gördüğüm bu farklı ekmek tarifini deneyeceklerim arasına almıştım. Nihayet sıra geldi! Aslında ertelenmemesi gereken, çok leziz bir ekmekmiş... Tarifin orjinali "kaşarlı köy ekmeği", ama ben tulum peyniri kullanınca böyle bir isim değişikliği mecburi oldu...

Ekmeğin içindeki zeytinyağında karamelize edilmiş soğanın, erimiş peynirle birleşen tadına bayıldım, hele fırından ilk aldığımda sıcakken çok güzeldi. Ayrıca hafif tatlımsı hamuru da bu iç malzemeyle bence çok uyumlu ve lezzetliydi. Kahvaltıda da, yemeklerin yanında da sevdim. Tereddüt edenler için söylüyorum, ekmeğin içinde soğan fikri hiç de fena bir fikir değilmiş, ben bu tecrübeden sonra daha önce emin olamadığım için sadesini yaptığım soğanlı Fransız ekmeğini de denemeye karar verdim!

Bu ekmeği katkılı ekmeklerden hoşlanıyorsanız denemenizi öneririm. Belki kahvaltılık olarak tercih edilmeyebilir ama mesela bir kase çorbanın yanında ekmek yemeyi seviyorsanız ideal bir seçim olabilir... Yaklaşık 6 bardak un aldığı için kocaman bir ekmek oluyor, onu da belirtmekte fayda var:)

Malzemeler:

- 2 + 1/4 su bardağı Söke köy ekmeği karışımı
- 3 + 3/4 su bardağı beyaz un
- 1 küçük kuru soğan
- 1 yemek kaşığı kuru maya (paketten çıkan 1 poşet mayayı kullandım)
- 3 yemek kaşığı bal
- 3/4 su bardağı süt
- 1 adet yumurta (oda sıcaklığında)
- 1 su bardağı tulum peyniri (kaşar peyniri de kullanabilirsiniz)

Yapılışı:

1. Öncelikle rendelediğiniz kuru soğanı küçük bir tavada çok az zeytinyağında biraz pişirip soğumaya bırakın.

2. Kuru mayayı bir küçük kase ılık suda eriterek köpüklenene dek (yaklaşık 15 dk) bekletin.

3. Unları yoğurma kabına alın, ortasını açıp mayayı dökün (başlangıçta beyaz unun tümünü birden koymayın, ben önerilen miktarın yarısıyla başlayıp yoğururken gerektikçe ekledim).

4. Küçük bir cezvede balla sütü hafifçe ısıtarak karıştırın ve ılıyınca unlu karışıma ekleyin. Yumurtayı ayrı bir kasede çatalla çırparak onu da ekleyin. İdeal kıvama gelene dek hamuru yoğurun. Gerektikçe beyaz un ekleyebilirsiniz.

5. Hamuru unladığınız bir zemine alın, merdane ile yaklaşık 25 cm çapında açın. İçine pişirdiğiniz soğanı ve rendelediğiniz peyniri serpin. Oval ya da yuvarlak şekilde kapatın, içindeki malzemenin taşmaması için kenarlarını iyice bastırın (bu nokta önemli, ben iyi kapattığımı düşünürken çok az bir aralık bulmuştu iç malzemem, ama neyse ki çok az taşmıştı)

6. Şekillendirdiğiniz hamuru yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine koyarak üzerini örtün, hacmi 2 katına çıkıncaya kadar (1-1,5 saat) sıcak bir ortamda bekletin. Mayalandıktan sonra 190 derece ısıtılmış fırına verin. Yaklaşık 40 dk içinde ekmeğiniz hazır!

Ekmeğinizin tadını çıkartmak için piştikten sonra çok fazla soğutmadan servis yapın ya da soğuduktan sonra dilimleyerek kızartın...

16 Şubat 2006 Perşembe

Kurutulmuş Domatesli Focaccia



Kahve müdavimlerinden sevgili Deniz Güney, geçenlerdeki bir yazışmamızda focaccia tarifim olup olmadığını sormuş, birkaç yerde gördüğümü ama hiç denemediğimi söylediğimde bana harika bir tarif göndermişti. Daha önce focaccianın yapımı zor bir ekmek olduğunu düşünüyordum açıkçası. Yine de en kısa sürede deneyeceklerim arasına aldım bu tarifi ve geçen Pazar günü aşurenin hemen ardından denedim!

Focaccia, İtalyan mutfağının geleneksel ekmeği. Bu ünlü ekmeğin, Akdeniz kıyılarında keşfedilen pizzanın ilk şekli olduğu rivayet ediliyor. Zaten pizzadan tek farkı hamurunun daha kalın olması ve üst malzemesinin pizzada olduğu kadar fazla olmaması. Google'daki grafikleri taradığımda farklı üst malzemelerin kullanıldığı focaccialar da gördüm, zaten focaccia çeşitlemelere açık bir ekmek tarifi.. Örneğin Hatice'nin tarifine de göz atabilirsiniz.

Benim denediğim tarifte kurutulmuş domates vardı ve ben bu sayede ilk kez kurutulmuş domates kullandım. Daha önce denememiş olmamın büyük kayıp olduğunu düşünüyorum! Deniz evde de yapılabileceğini yazmıştı ama mevsimi değildi tabi, o yüzden ben Tukaş'ın konservesini kullandım. Konservesi bile bu kadar lezzetliyse ev yapımının tadını düşünemiyorum. Annemle bu yaz domates konservesi yaparken bir miktar da güneşte kurutmaya karar verdik... Yazın o en lezzetli domateslerinden daha güzel bir pizza malzemesi olamaz sanırım!

Focaccia hamuru oldukça güzel bir hamur oldu. Dikdörtgen fırın tepsime yaydım, üst malzemesini döşedim ve büyük bir merakla fırına verdim. Ekmeğimiz gün batarken enfes kokularla fırından çıktı.. Karanlık çökmeden ve ekmek soğumadan aceleyle fotoğrafları çekildi.. Aşure telaşıyla akşam yemeği yapamamıştık zaten, yanına bir çay demlendi ve çok acıkmış 3 kişi tarafından hemen paylaşıldı! Ben keçi peyniriyle birlikte çok sevdim ama katıksız bile yenilebilirdi doğrusu... Deniz'e bu güzel ekmekle (ve tabi kurutulmuş domatesle!) bizi tanıştırdığı için çok teşekkür ediyor ve hemen tarifi paylaşıyorum:



Malzemeler:

- 1 cup su (büyük bir su bardağı kullandım)
- 1 yemek kaşığı sızma zeytinyağı, ayrıca bir miktar da fırçayla sürmek için
- 1 tatlı kaşığı tuz
- 1 yemek kaşığı şeker
- 3 cup un (bana yaklaşık 2 büyük su bardağı yetti, o nedenle unu yedire yedire kullanmakta fayda var)
- 2+1/4 tatlı kaşığı aktif kuru maya

Üstü için:
- Güneşte kurutulmuş domates (8-9 parça)
- Közlenmiş kırmızı dolmalık biber (2 adet -konserve- kullandım)
- Yarım halka doğranıp az yağda sote edilmiş 1 küçük soğan
- Sevdiğiniz tüm taze ve kurutulmuş baharatların karışımı (ben kekik ve biberiye kullandım)
- Biraz rendelenmiş kaşar (tulum peyniri kullandım)

Yapılışı:

1. Mayayı 1 cup un, şeker ve tuzla karıştırın. Zeytinyağı ve suyu küçük bir kapta kısa bir süre kaynatın, daha sonra un-şeker-tuz-maya karışımının üzerine dökün. Hepsini mikserle düşük hızda biraz karıştırın. Ardından mikseri orta hıza alıp 3 dk kadar çırpın.

2. Mikseri çıkartıp elinizle, unu azar azar ilave ederek yoğurmaya başlayın. Çok fazla olmamak kaydıyla sert bir hamur elde edene kadar -yaklaşık 7 dk- yoğurun. İyice katı bir hamur olmayacak, yoğurdukça elastik bir hamur haline gelecek.

3. Hamuru hafifçe yağlanmış çukur bir kaseye koyun. Üstünü de hafifçe yağlayıp streç filmle örtün. Biraz bekletin (Deniz, "hamura parmağını soktuğun zaman parmak izin hamurda kalacak kıvama gelene kadar, o kıvamı buldun mu işlemeye hazır demektir" demişti, ben yaklaşık 1 saat beklettim).

4. Kıvama gelen hamuru azıcık unlanmış tezgaha alın, havasının çıkması için çok az yoğurun. Tepsiye yağlı kağıt serip kağıdın üstünü de hafifçe yağlayın. Hamuru tepsiye elinizle yaydırıp pide inceliğinde yassıltın. Daha sonra hamura şekil verebilirsiniz, ben bıçakla baklava dilimi gibi -ama fazla derin olmayan- kesikler attım. Tepsinin üzerini bir bezle örtüp bir 15 dk daha bekletin. Üst malzemeleri bu arada hazırlayabilirsiniz.

5. Hamurun üzerine fırçayla zeytinyağı sürün. Domatesleri, biberleri, sotelediğiniz soğanları yerleştirin. Rendelenmiş peyniri ve baharatları da serpin. 200 derece ısıtılmış fırında 30 dk kadar -koyu altın rengini alana dek- pişirin. Ekmeğiniz piştikten ve oda sıcaklığına geldikten sonra dilimleyip dilerseniz peynir ve çayla birlikte servis yapın...


Özellikle öğle yemeği atlandığı için çok acıkılan ikindi saatlerinde çok iyi gidecektir... Misafirlerinize de rahatlıkla sunabileceğiniz bir lezzet!

14 Şubat 2006 Salı

Çikolatalı Muffin




Doğumgünleri ve yıldönümleri gibi özel günlerin "kişisel" oldukları için önemli, diğer özel günlerinse "kamusal" olduğu için çok da önemli olmadığını düşünenlerdenim. Ama bir bahanedir, sevdiğimiz insanları mutlu etmek, birlikte güzel birşeyler paylaşmak için araçtır derseniz ona birşey diyemem... Yine de ben görmüş olduğunuz çikolatalı muffinlerimi -kimse kusura bakmayacaksa- 14 Şubat'ı yalnız geçirip de hüzünlenenlere ithaf ediyorum! :)

Bir fincan cappuccino eşliğindeki bu güzel çikolatalı muffinler haricinde dün gece bir de Olimpiyat keyfim vardı. Torino 2006 Kış Olimpiyatları'nda buz pateni akşamlarını tabi ki kaçırmıyorum! Önceki gece çiftler kategorisinde her daim favorim olan sevgili Tatiana ve Maxim boyunlarına altın madalyalarını gözyaşları içinde taktıktan (ve ekran karşısında benim bile gözlerimi nemlendirdikten) sonra, dün gece de erkekler kısa programda tüm zamanların yıldızı ve her daim favorim sevgili Evgeni birinci oldu. Buz prensimize Olimpiyat şampiyonluğunun da geleceğini adım gibi biliyorum! Kızımız Tuğba da ilk 10'a girebilse ne güzel olur!

Muffinlerime gelince..
Onları Pazar günü yaptım aslında. Muffin yapsam, çikolatalı yapsam ama nasıl yapsam derken Nestle kakao paketinde bu tarifi gördüm ve hoşuma gitti. Tüm malzemelerimin de hazır olduğunu farkedince hemen yapmaya başladım. Çok kısa sürede hazırlandılar, piştiler ve test edilip onaylandılar... İçlerinde parça çikolata bulunan kekler her daim favorilerim arasında!

Malzemeler: (12 adet muffin)

- 1 adet yumurta
- 125 g tereyağı (oda sıcaklığında)
- 3/4 su bardağı süt
- 1/2 su bardağı yoğurt
- 1 paket vanilya
- 2,5 su bardağı un
- 2 yemek kaşığı kakao
- 1 tatlı kaşığı kabartma tozu
- 1 tatlı kaşığı karbonat
- Bir tutam tuz
- 1 su bardağı toz şeker
- 1/2 tatlı kaşığı portakal kabuğu rendesi
- 1 paket (80 g) bitter çikolata

Yapılışı:

1. Yumurta, tereyağı, süt, yoğurt ve vanilyayı derin bir kaba alarak mikserle çırpın.

2. Ayrı bir kapta portakal kabuğu rendesi, un, kakao, kabartma tozu, karbonat, şeker ve tuzu harmanlayın.

3. İki karışımı birleştirip mikserle pütür kalmayıncaya kadar karıştırın. Küçük karelere kestiğiniz çikolatayı da karışıma ekleyin.

4. Hazırladığınız hamuru yağlanmış muffin kalıbınıza paylaştırın. 170 derece ısıtılmış fırında 25-30 dk kadar pişirin.

5. Fırından çıkardığınızda oldukça yumuşak olacaklar, o nedenle kalıptan çıkartmak için biraz bekleyin, daha sonra dikkatlice çıkartıp tel ızgara üzerinde soğumaya bırakın.


Bu kekler soğuduktan sonra da sertleşmiyor, yumuşacık ve hafif nemli kalıyorlar... Size de cappuccinonuz veya kahveniz eşliğinde tadını çıkartmak kalıyor!

12 Şubat 2006 Pazar

Aşure !



Aşureyi çok fazla seviyorum.
Bu sevgi sanırım bana annemden geçmiş, çünkü annem bana hamileyken aşureye abartılı derecede aşermiş! Bunun sonucunda o kadar fazla yemiş ki benim doğumumdan sonraki uzun yıllar aşure yiyememiş. Bende de -irademle övünmeme rağmen- aşure sözkonusu olunca irade filan kalmıyor, kendimi kaybediyorum. Bu zaafımın annemden geçtiğini düşünmem bu yüzden yani:) Annelerin aşerdiklerini çocuklar da sever diye bir kural var mıdır bilmem ama annemin çok yediği ve benim de sevdiğim yiyeceklerin başka örnekleri de var:))

Neyse ki sadece ben değilim aşureyi bu kadar seven..
Buğday gibi harika bir hammaddeye dayanan, içine türlü çeşit bakliyat, kuru meyve giren, nefis kuruyemişlerle süslenen, bu inanılmaz lezzetli, üstelik faydalı tatlı sevilmez mi? Her yıl heyecanla beklerim zamanını ve bazı şeyleri özel zamanlarda yemeyi, o zamanı beklemeyi sevdiğimden yılın diğer zamanlarında aşure yemem. Tatlıcılarda satılan aşure zaten aşure değildir benim gözümde. Hem canım, soğuk soğuk aşure mi yenirmiş? Ben onu sıcak severim, ilk piştiğinde hemen yemeyi severim, pelteleşmeden, o güzel sulu kıvamıyla.. Soğuduktan sonra yiyeceksem de tıpkı yemek gibi ocakta ısıtır, hatta çok koyulaşmışsa sulandırır, öyle yerim.

Bu yıl da nihayet aşure ayı geldiğinde ilk haftasonumu aşureye ayırma niyetiyle heyecanlandım. Gerçi bu yıl kendi yapacağımı bekleyemedim, ilk olarak komşu Nazike teyzemin aşuresinden koca bir tabak yedim. Nasıl özlemişim! Cumartesi gecesinden biz de hazırlıklarımıza başladık ve Pazar günü annemle aşuremizi yaptık...

Bu benim ciddi anlamda ikinci aşurem ve geçen yıl yaptığım(ız)dan çok daha başarılı oldu. Hatta annemle bunun yaptığımız ve yediğimiz en güzel aşure olduğuna karar verdik. Canımız çok mu istemişti bilmiyorum ama tadanlar da aynı şeyleri söyledi sonradan. Bazı değişik eklemeler yapmamızın ve tabi yer ocağında, kazanda pişirmemizin etkisi büyüktü sanırım bunda! Ocakta pişen herşeyde apayrı bir lezzet oluyor sanki.. Kazan dediğime bakmayın, yaklaşık 1 kg buğdaydan yaptık aşureyi, ama geceden kaynatıp beklettiğimiz buğday sabah baktığımızda öyle bereketlenmişti ki en büyük tencerede bile zorlanacağımızı anlayınca kazana aktarmaya karar verdik ve bahçeye, ocak başına taşındık. Neyse ki hava çok güzeldi, günler sonra güneş açmıştı..


Aşurenin birkaç temel malzemesi her tarifte aynı olsa da, herkesin kullandığı ve sevdiği malzemeler aynı olmayabilir. O yüzden aslında tarif vermeyi düşünmüyordum ama geçenlerde sevgili Fethiye'nin yemekbiz grubumuza attığı aşure sorusundan da yola çıkarak, belki bu yıl ilk defa yapacak olanlar ya da bizim usulü öğrenmek isteyenler vardır diye düşünerek tarifi yazmaya karar verdim. Hiçbiri olmasa bile, belki ufak bir fikir alabilir, bilmediğiniz birşey öğrenebilirsiniz...

Biz dağıtacağımız epey kapı olduğundan 1 kg'dan biraz fazla buğday kullandık. Aşurede kullanacağınız buğdayın mutlaka iyi kalite olması gerekiyor. Çünkü her buğday "üremiyor" annemin deyimiyle.. O yüzden kalitesine güvendiğiniz bir marka kullanın ya da öyle bir şansınız varsa köyden gelmiş buğdayla yapın. Tarifi 1 kg buğdaya göre yazıyorum, eğer siz çok fazla dağıtmayacaksanız yarım ölçü ile yapabilirsiniz. Sadece kendinize yapacaksanız 4'te bir ölçü de kullanabilirsiniz:

Malzemeler:


- 1 kg aşurelik buğday
- 3 lt sıcak su (başlangıç için)
- 1 su bardağı kuru fasulye
- 1 su bardağı nohut
- 1 su bardağı börülce
- 2 adet portakalın kabukları
- 10 adet kuru kayısı
- 1 kase kuru üzüm
- 10 adet kuru incir
- 2 kg şeker
- Bir tutam tuz
- 1 Türk kahvesi fincanı pekmez
- 1 yemek kaşığı bal
- 2 su bardağı süt
- 2 tatlı kaşığı gülsuyu
Üzeri için:
- Kabuğu soyulmuş tuzsuz yerfıstığı
- Susam
- Ceviz
- Dolmalık fıstık
- Kuş üzümü
- Tarçın



Yapılışı:

1. İlk olarak aşure pişireceğiniz günden önceki akşam 1 kg buğdayı 3 lt sıcak su ile büyük bir tencereye alın, kaynamasını bekleyin. 5 dk kadar kaynadıktan sonra altını kapatın, kapağını hiç açmadan sabaha kadar bekletin. Bu yöntemi kullanırsanız buğday sabaha kadar helmeleşir, çok daha çabuk pişer.

2. İkinci adım olarak yine bir önceki geceden kuru fasulye, nohut ve börülceyi ayrı ayrı kaplarda sıcak suya ıslatın.

3. Ertesi gün öncelikle bakliyatları ayrı ayrı kaplarda haşlayın, sularını süzün.



4. Buğdayı ocağa koymadan önce diğer malzemelerinizi de hazırlayın. Çünkü buğdayı sürekli karıştırarak pişirmeniz gerekecek, yoksa dibi tutabilir. Kuru incir ve kayısıları küçük küçük doğrayın, kuru üzümleri de ayıklayıp yıkayın. Portakal kabuklarını soyarak kesme tahtası üzerinde çok küçük doğrayın. (Portakal aromasının daha çok hissedilmesi için bu kez kabukları rendelemek yerine doğradık. Sonuç inanılmazdı! Bu yöntemi özellikle tavsiye ederim, aşurenin havası bir anda değişiyor, hatta aşurenin yıldızı bu portakal kabukları oluyor:)

5. Malzemeler tamamlandıktan sonra aşureyi kaynatmaya geçebilirsiniz. Geceden koyduğunuz suyu buğday çekmiş olacağı için tekrar üzerini örtecek kadar sıcak su ekleyerek pişirmeye başlayın. Büyük bir tahta kaşıkla tencerenin dibine kadar ulaşmaya dikkat ederek sürekli karıştırın.

6. Buğdaylar yumuşamaya başladığında portakal kabuklarını ekleyin. Kabukların iyice pişebilmesi için ilk aşamada eklenmeleri önemli. Rende kabuk kullanılması durumunda ise aromasını vermesi için sonlara doğru eklenebilir.

7. Bir müddet sonra kuru kayısı ve üzümleri ekleyin. Kuru incirleri hemen eklemiyoruz, çünkü aşureyi karartabiliyorlar. Birkaç dakika daha karıştırıp tencereye tüm bakliyatları ilave edin.

8. Bakliyatlar zaten pişkin olduğu için buğdaylar tamamen yumuşadıktan sonra aşure pişti sayılır. Tadına bakarak kontrol edin, buğdaylar iyice piştiyse artık kuru incirleri de koyabiliriz.

9. Şekeri bu aşamada ekliyoruz. Bana kalsa 2 kg şeker çok fazlaydı (ben hafif tatlı seviyorum) ama annem aşurenin çok tatlı olması gerektiğini söyledi. Damak tadımız için değil dağıtmak için yapıyormuşuz, hafif tatlı olmazmış. İyi peki dedim..

10. Bir tutam da tuz ekliyoruz, olmazsa olmazmış, bütün bir yıl evimizin tadı tuzu olsun diyeymiş efendim..

11. Pekmez ve bal aşurenin tadına çok fazla katkıda bulunacak miktarda değil ama eklemekte fayda var. Pekmezi daha fazla koyarsak aşureyi karartabilirdi o yüzden az koyduk. Bal da binlerce çiçekten toplanmış olduğu için konurmuş aşureye, ben bunu yeni öğrendim ve tabi onu da ekledim...

12. Son aşamada sıcak süt de koyuyoruz ki aşuremizin rengi açılsın, tadına tat eklensin.. Şeker aşurenin kıvamını sulandıracaktır ama bu aşamada eğer yine de koyuysa süt miktarını artırabilirsiniz. Kıvam tam tersine sulu gibiyse endişelenmeyin, soğuduktan sonra mutlaka biraz koyulaşıyor.

13. Ben gülsuyunu çok seviyorum ama annem sevmeyenler olabilir diye az koyalım dedi. Gülsuyunu aşureyi ocaktan aldıktan hemen sonra eklemek gerekiyor..


14. Artık kaselere alıp süsleyerek servis yapabiliriz! Kaselerin üzerini süslemek için biz yukarıdaki malzemeleri hazırladık: Susamları, iki-üç parçaya bölünmüş tuzsuz yerfıstıklarını ve iri parçalanmış cevizleri ocakta çelik bir tava içerisinde tahta kaşıkla karıştırarak kavurduk. Miktar veremiyorum ama kaselere bol bol yetecek kadar hazırladık. Hatta arttı bile..

Bu malzemeye ek olarak ben her kaseye birkaç kuş üzümü, birkaç künar (dolmalık fıstık) ekledim ve kendi yediğim tabağa bir de tarçın serptim...

Dağıtıma geçmeden önce ocak başında sıcak sıcak koca birer tabak yedik annemle. İşte buna bayılıyorum!



Hadi sıra sizde...
Mutlaka yapın aşure, ilk kez yapacaksanız az miktarda bile olsa yapın, o kadar mutlu olacaksınız ki artık hep yapmak isteyeceksiniz! Kızı olan mutlaka aşure yapmalıymış, nedenini bilmiyorum, kader-kısmetle bağlantılı birşey olsa gerek:) Herkes az-çok bilir aşurenin öyküsünü, o yüzden tekrarlamıyorum, benim tek söyleyebileceğim bunun en güzel mutfak ritüellerimizden biri olduğu ve eğer bir de annelerinizle ya da kızlarınızla yapma şansınız varsa özellikle ıskalanmaması gerektiği...

Dağıtması, paylaşması, sıcak sıcak yemesi ayrı keyif!

9 Şubat 2006 Perşembe

Kök Ispanak Çorbası

Bu kış soğuklarla başımız dertte... Aslında bu cümleyi benim gibi bir kışseverin, hatta kış aşığının kurmaması gerekir ama malesef ben bu kışı hiç sevmedim.. Yaz sıcağıyla boğuşurken (bazıları sıcak sevmez!) kış gelsin hiç şikayet etmeyeceğim soğuktan derim hep ama sözümü bu kış için geri alıyorum! Çünkü ben bu kış çok üşüyorum! Üşümeyi abartıyorum hatta. Evde sobayla kurduğum samimiyet yerimden kalkıp herhangi basit bir işi yapmama bile engel oluyor. Mutfağa bile eskisi kadar sık giremiyorum. Sobalı evin keyifleri olsa da işte böyle kabusları da var malesef; evin diğer bölümlerinin sokaktan farkı olmuyor soğukluk açısından!

Kök ıspanak çorbası


Ofiste de kliması en fazla çalışan benim, buna rağmen ellerimi ve ayaklarımı ısıtabilmem mümkün değil! Kaldı ki burası kar yüzü bile görmeyen bir memleket ve benim karlı memleketlerde yaşamışlığım da var, bu kadar üşüdüğümü hatırlamıyorum.

Üşümemin nedeni kan değerlerim olabilir, annem de yüzümün rengi ve zayıflığım yüzünden (kadın sürekli zayıfladığımı zannediyor nedense, halbuki kilom aynı) kansızlığımın ilerlediği görüşünde, bilmiyorum belki de ilerlemiştir. Ama bir kez daha gidip de o testleri yaptırmayı hiç canım istemiyor açıkçası.. Biliyorum aslında ihmal etmemeliyim ama sonuçta yine demir ilacı yazılacak, ben yine içmeyeceğim, onun yerine pekmezimi yiyeceğim.. Pekmezi de düzenli tüketmek gerekiyor sanırım faydasını görmek için, benim gibi aklına gelince değil.

Neyse işte, bu kış çorbasız akşamım olmadı diyebilirim. Sağolsun annem 2-3 günde bir değişik çorba pişirdi, ben de bazen mutfağa girip kendi çorbamı yaptım üşümeyi göze aldığım günlerde. Kök ıspanak çorbası'nın yapımı da tam bir komedi!

- Anne nooolur ıspanakları yıkasana (hain evlat ökkeş:) ben donuyorum yaa!
- Kızım napıcaksın ıspanakları akşam akşam?
- Dı dı dı dıı, yarın akşam için çorba yapıcam dı dı dı..
- Onlar şimdi çok kumludur yarın temizleyeyim de işten gelince pişir
- Olmaz dı dı... yarın gelince çok aç olurum ben dı dı dı...
- Tamam tamam yıkayıvereyim
- Sonra köklerini kesiver, ben de soğan doğrayayım dı dı dı...
- ??!
- Köklerinden yapıcam çorbayı anne ya, vakit kazanmak için diyorum, sen köklerini kesiver ben soğanları....
- Yapraklarını ne yapayım?
- Sonra kavurursun onları sen canım benim

Annem ne yapmak istediğimi hala anlamamış olsa da kökleri benim için hazırlarken ben de diğer malzemeleri hazırlamaya giriştim. En zor kısmını ben yapmadığım için çorbam kısa sürede pişti. Annemin hakkını nasıl öderim bilmiyorum:)Bu çorbayı ıspanağı sevenlere tavsiye ederim, benim çok hoşuma gitti. Terbiyeli olduğu için çok lezzetli bir çorba, çok da faydalı tabi. Tarif Nergis Bayrak'a ait:

Malzemeler (5 kişilik)
  • 1/2 Türk kahvesi fincanı zeytinyağı
  • 1 orta boy kuru soğan
  • 200 g kadar ıspanak kökü (250 g ıspanağın kök kısımlarını 3 parmak kadar kesin)
  • 1,5 yemek kaşığı un
  • 1 adet yumurta
  • 5 yemek kaşığı yoğurt
  • 4 diş sarımsak
  • 4-5 su bardağı su (koyu seviyorsanız 4 bardak yeterli)
  • 1 tatlı kaşığı deniz tuzu
Üzeri için
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • Bir tutam kuru nane, kırmızı toz biber
Yapılışı
  1. Yıkayıp iyice temizlediğiniz ıspanak köklerini ince ince kıyın.
  2. Soğanı küçük küpler halinde doğrayın, orta boy bir çorba tenceresinde zeytinyağında pembeleştirin. Hazırladığınız ıspanakları tencereye ekleyin, diriliklerini kaybedinceye kadar arasıra karıştırarak kavurun.
  3. Derin bir kabın içine yumurtayı kırın, unu, yoğurdu, dövülmüş sarımsakları ekleyerek çatalla iyice çırpın. İnceltmek için 4 kaşık da su ekleyin.
  4. Ispanaklar diriliğini kaybedince tencereye 4-5 bardak soğuk su ekleyin. Hazırladığınız terbiyeyi de yavaş yavaş dökün. Kaynayıncaya kadar orta ateşte sürekli karıştırarak pişirin. Kaynadıktan sonra tuzunu ekleyin, 10 dk kadar daha kısık ateşte pişirdikten sonra altını kapatın.
  5. Erittiğiniz tereyağının içinde kuru naneyi ve kırmızı biberi hafifçe yakın, kaselere aktardığınız çorbanın üzerine gezdirerek servis yapın...
Kök ıspanak çorbası


Ispanakların yaprakları ile annem sonraki günlerden birinde bol havuçlu yumurtalı ıspanak kavurması yaptı, sarımsaklı yoğurtla afiyetle yedik... Bana ot olsun da nasıl olursa olsun zaten!

Patates Püreli Mantar

Malzemeler:
250gr dilimlenmiş hazır mantar, 4 tane orta boy patates, 200gr kaşar peyniri, 2 adet kuru soğan, 3 adet yeşil biber, 2 adet domates, sıvı yağ, tuz, karabiber, kırmızı pul biber, kekik

Yapılışı:
İlk olarak patatesleri haşlayın. Haşlanan patateslerin kabuklarını soyarak püre haline getirin içine istediğiniz baharatlardan atın birazda sıvı yağ ekleyip karıştırın ve püreyi daha önceden sıvı yağla altı yağlanmış mini fırın tepsisine eşit şekilde yayın. Başka bir tavada biber, mantar, soğan, domates ve baharat karışımını damak zevkinize göre karıştırın. Hazırlanan karışımı patateslerin üzerine eşit şekilde yayın. Son olarak üzerine rendelenmiş kaşar peyniri yayın ve fırına verin. Kaşarlar kızarıncaya kadar fırında bekletin.

Afiyet olsun...

7 Şubat 2006 Salı

Hindistan Cevizli Kek

Bol malzemeli, meyveli, kuruyemişli kekleri ne kadar sevsem de, sade kekleri de seviyorum. Bir keksever için bu normal bir durum elbette. Özellikle öğleden sonra çay içerken, fırından az önce çıkmış ve biraz ılımış olan tazecik bir kek dilimlenirse yanına, çayın keyfi katlanmaz mı? Hele de bu soğuk kış günlerinde...

Hindistan cevizli kek tarifi

Bu hindistan cevizli keki de sade bir kek yapsam ama ne yapsam diye düşünürken Piyale paketinden görerek yaptım. Ben yağ olarak zeytinyağı kullandım, diğer malzemeler orjinal tarifle aynı. Siz zeytinyağını kekte kullanmak istemezseniz başka bir sıvıyağ da kullanabilirsiniz. Ben tipik bir Egeli olarak zeytinyağının kek ve kurabiyelere verdiği kendine has aromaya bayılırım, "anne keki" ya da "anne kurabiyesi" demek zeytinyağıyla yapılmış demektir bizde, ama tabi herkes sevmeyebilir.

Aslında oldukça basit bir kek ama yerken içindeki hindistan cevizleri hissedildiği ve yumuşacık olduğu için sevdim ve tarifini eklemek istedim. Eğer fazla uğraşmadan lezzetli bir kek yapmak istiyorsanız elinizin altındaki malzemelerle hemen yapabilirsiniz!

Hindistan cevizli kek

Malzemeler

  • 3 adet yumurta
  • 2 su bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı zeytinyağı
  • 1 su bardağı süt
  • 3 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 çay bardağı hindistan cevizi

Yapılışı

  1. Oda sıcaklığındaki yumurtalarla şekeri mikserin önce düşük sonra yüksek devrinde iyice çırpın.
  2. Sütü ve yağı ekleyerek 1-2 dk daha çırpmaya devam edin.
  3. Elenmiş unu, kabartma tozunu ve hindistan cevizini ayrı bir kapta karıştırın, yavaş yavaş ekleyerek sıvı karışıma yedirin.
  4. Hamuru yağlanmış kek kalıbına boşaltın, önceden ısıtılmış 180 derece fırında pişirin.
  5. Pişen kekinizi kalıptan çıkardıktan sonra üzerine bolca hindistan cevizi serpin, dilimleyerek servis yapın.
Hindistan cevizli kek tarif

5 Şubat 2006 Pazar

Ofisteki kurabiye kutusu..



Günümün 10 saati ofiste geçiyor, pekçoğumuz gibi... Kahvaltılarımı burada yapıyorum, öğle yemeklerimi burada yiyorum. Kahvaltı için tahıl gevrekleri, ezmeleri ya da müsli tercih ediyorum, öğle yemeklerimi ise malesef çoğunlukla "yemek için" yiyorum ya da bazen evden getiriyorum... Haliyle gün içerisinde kan şekerim sık sık düşüyor. Böyle zamanlar için çekmecemde daima kepekli bisküviler ve meyve bulunduruyorum. İşte ev yapımı, nispeten düşük kalorili ve sağlıklı alternatifler böyle anlarda çok işe yarıyor! Tam unla yapılmış bol meyveli bir muffin ya da 1-2 kurabiye, midenizin kazındığı öğleden sonralar için çayınızın yanında harika bir eşlikçi olabiliyor.

Bu bol üzümlü kurabiyeleri esasen bunun için yapmıştım ama benden çok evdekiler yedi! Annem "yine mi kurabiye yapıyorsun!" dediğinde verdiğim "kendime yapıyorum" cevabıma hiç inanmamıştı ama sonuçta kurabiyelerimi benden çok o sevdi. Ben de ancak yukarıda görülenleri kurtarıp ofise getirebildim:)

Bu kurabiye tarifinden diyet yapanlar ya da hamurişlerinden uzak duranlar da yararlanabilir diye düşünüyorum. Normal bir kurabiyeye konan yağın yarısından bile az yağ içeriyor. Üzüm ve şeker miktarı da isteğe göre azaltılabilir, daha düşük kalorili olması istenirse..

ÜZÜMLÜ KURABİYE

Malzemeler: (22 adet)

- 1/2 su bardağı eritilmiş tereyağı + zeytinyağı karışımı
- 1/2 su bardağı esmer şeker
- 5 yemek kaşığı yağsız yoğurt
- 1 adet yumurta (sarısı üzerine)
- 1 su bardağı kuru üzüm (önceden ılık suda biraz bekletin)
- 1 tatlı kaşığı tarçın
- 1/2 paket vanilya
- 1/2 paket kabartma tozu
- Aldığı kadar tam un / kepekli un*
- Arzu edilirse ceviz
* Ben biraz da beyaz un kullandım.

Yapılışı:

1. Yağları çırpma kabına alın, üzerine esmer şeker, yoğurt ve yumurta akını ekleyip mikserle iyice çırpın.

2. Mikseri çıkartıp üzümleri ekleyin. Tarçın, vanilya, kabartma tozu ve bir miktar unu ayrı bir yerde karıştırıp ekleyin, yoğurun. Aldığı kadar un ekleyerek yoğurmaya devam edin, sertçe bir hamur olacak.

3. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp avucunuzda şekillendirin. Yağlı kağıt serilmiş tepsiye sıralayın.

4. Üzerlerine fırçayla yumurta sarısını sürdükten sonra, önceden 180 derece ısıtılmış fırında 25 dk pişirin.

Kurabiyelerinizi soğuttuktan sonra kapalı bir kutu içerisinde saklayabilirsiniz. Pek uzun süre saklanmıyorlar, onu belirtmek lazım:) İşlerinizin arasında bir mola verip kendinize çay ya da kahve söylediğinizde yanında atıştıracak birşeyler arıyorsanız güzel bir alternatif...

Sebzeli Bulgur Pilavı

Malzemeler:
2 su bardağı bulgur, 1 küçük soğan, 1 adet yeşil biber, 1 adet küçük patates, 1 kepçe sıvı yağ(tereyağı olursa daha güzel olur), 2 adet domates yoksa 1 yemek kaşığı salça, biraz kavrulmuş kıyma (yoksa etsuyu veya tablet de olabilir), su, tuz, karabiber

Yapılışı:
Yağı bir tencereye koyun. Küp küp doğradığınız patatesleri yağda biraz kavurun, ardından yemeklik doğradığınız soğanları ve biberleri katın. Rengi değişmeye başladığında bulgurunuzu ilave edip onula da biraz çevirin. Küp küp kestiğiniz domatesleri (yazdan yapmış olduğum konserve domates vardı) kavrulmuş kıymayı (kıyma yerine et suyu veya et suyu tablet atabilirsiniz), tuzunu katın. Suyunu da ayarladıktan sonra tencerenizin kapağını kapatın. Bulgur suyunu çekene kadar kısık ateşte pişirin. Pilavı biraz demlendikten sonra, karıştırıp yanında turşu veya salatayla servis yapabilirsiniz.

Afiyet Olsun...

Bulgurla ilgili bir kaç not:

  • Bulgurda koyu renk, geleneksel ve gerçek bulgurun göstergesidir.
  • Bulgur üretilirken buğdayın kabuk kısmı daha az alınırsa lif ve mineraller bakımından zengin olur.
  • Türk mutfağının vazgeçilmez gıdalarından olan bulgur, besin değerleri bakımından da özel bir yere sahiptir.
  • Bulgur, kandaki yağları düşürücü yönü olduğu bilinen posa/lif bakımından oldukça zengin bir gıdadır.
  • Karbonhidrat değeri düşük, protein değeri yüksektir.
  • Bulgurda bulunan B1 vitaminleri, sinir ve sindirim sisteminde önemli rol oynamaktadır.
  • Bulgur, bebeğin ana rahminde sağlıklı gelişmesinde etkili olan folik asit açısından zengindir, bu nedenle hamilelerin bol bol bulgur tüketmesi yararlı olacaktır.
  • Ayrıca bazı yörelerde süt veren annelerin bulgurlu yemekleri sık yemesi tavsiye edilir...

2 Şubat 2006 Perşembe

Çikolatalı Cheesecake


Kimi bayılır, kimi ben almayayım der, cheesecake öyle garip bir lezzettir! Ben bayılanlardanım. Hani her tatlının kolay kolay "kesmediği" tatlıseverlerdenseniz eğer, normal büyüklükte bir dilim cheesecake ile o "kesme" hissini yakalamanız mümkün. Daha büyük porsiyonları siz bile bitiremeyebilirsiniz!

Daha önce tart tabanlı cheesecake denememiştim hiç. Tart taban doğru bir ifade mi bilmiyorum, kek taban da denebilir belki. Denediklerim ve yediklerim hep bisküvi tabanlıydı. Bu kez tart tabanı ile denemek istedim ve lezzet olarak güzel bir cheesecake oldu. Ancak her ikisi de benim hatamdan kaynaklanan iki kusuru vardı bu cheesecake'in: Birincisi, tabanının kenarlarını fazlaca yükseltmişim ve bu nedenle 1 saate yaklaşan pişme süresi sonunda doğal olarak tartın kenarları sert oldu (ve ben kendime kızdım). İkincisi ise, malesef acele edip malzemelerimin oda ısısına gelmesini beklemeden yaptığım için üstü fotoğrafta da gördüğünüz gibi çatladı (ve ben kendime yine kızdım). Siz bu hataları yapmazsanız eğer, şık ve son derece lezzetli bir cheesecake'iniz olabilir...

Bolca labne, az yumurta kullanıldım. Limon aromasıyla birlikte çok sevdiğim çikolatayı hem peynirli harcın içine bolca kırdım, hem de üst süslemede kullandım-peynirli harca bitter, üste sütlü çikolata... Bu çizikleri yapmayı da hep isterdim, ilk kez yaptım (belli oluyor değil mi?) Süslü olsun cheesecake'im dedim, bu kadar oldu. Olsun, sonuç olarak biz sevdik! En azından bundan sonrakilerin daha iyi olacağını düşünüyorum...

Malzemeler: (10 kişilik)

Tart tabanı için:
- 1/2 paket (125 g) tereyağı (yumuşak)
- 6 yemek kaşığı pudra şekeri
- 1 adet yumurta
- 3 su bardağı un
- 2 yemek kaşığı soğuk su

Peynirli harç için:
- 1 yumurtanın akı
- 3 paket labne peyniri (toplam 600 g)
- 1/2 paket çiğ krema (100 ml)
- 1 su bardağı pudra şekeri
- 1 adet limonun rendelenmiş kabuğu
- 100 g bitter çikolata (küçük parçalara kırılmış)

Üzeri için:
- 50 g sütlü çikolata

Yapılışı:

1. Tart tabanı hazırlamak için önce tereyağını, pudra şekerini ve yumurtayı parmak uçlarınızla yoğurun. Bu karışıma azar azar unu ve suyu ekleyerek yoğurmaya devam edin. Yumuşak ve elinize yapışmayan bir hamur elde edeceksiniz. Hamuru bir streçle kaplayıp buzdolabında 15 dk bekletin.

2. 26 cm çapındaki kelepçeli kalıbınızı yağlayın, fırınınızı 190 dereceye ayarlayıp ısıtmaya başlayın.

3. Hamuru elinizle açarak kalıba yerleştirin. Kenarlarını hafifçe yükseltin. Peynirli harcın dolduracağı kadar bir çukur oluşması yeterli.

4. Peynirli harcı hazırlamak için önce yumurta akını mikserle köpürtün. Labne peyniri, çiğ krema ve pudra şekerini ekleyip sadece malzemeler karışana kadar çırpın. En son limon kabuğu ve çikolataları ekleyip bir spatula ile karıştırın.

5. Hazırladığınız harcı tartın içine dökün, ısınmış fırına verin. Yaklaşık 50-60 dk pişirin. Ancak fırınınız çabuk pişiriyorsa bu süre daha kısa olabilir, kontrol edin, üstü hafif kızarınca fırından alın. Oda ısısında ılımasını bekleyin.

6. Üstü için çikolatayı benmari usulü eritin. Naylon bir poşete koyun, poşetin kenarından küçük bir delik açın. Çikolatayla cheesecake'e gelişigüzel veya düzgün çizikler atın ya da dilediğiniz gibi süsleyin...




1 Şubat 2006 Çarşamba

Mantarlı Börek



Doğrusunu söylemek gerekirse ben pek sık börek yapmıyorum. Pek "börekçi" de sayılmam hani. Sitede yayınladığım ilk börek tarifinin bu olduğu düşünülürse "hiç" sayılmam da denebilir. Börek deyince usta elden çıkma bir su böreği, ya da İstanbul'dayken Maltepe'deki börekçilerde çok yediğim ve tadını unutamadığım üstü pudra şekerli börekleri bilirim, tabi bir de annemin meşhur ot böreklerini!

Bizde börekçi annemdir. Çok sever, çok sık yapar. Pazara çıkıp bolca ot aldığı günlerde hemen otlar tazeyken koca koca tepsilerde börek yapar ve akşam yemeği olarak börek-yoğurt ikilisini yerler.. Yerler diyorum çünkü ben akşamları hamurişi yemiyorum pek.. Halbuki evden uzakta olduğum günlerde ne kadar özlerdim onun böreklerini! Herşey yokluğunda daha değerli oluyor demek.. (tabi biz o zaman bu duruma "öğrenci her zaman açtır" şeklinde bir açıklama getirirdik:))

Kesikli-ıspanaklı tava ya da tepsi böreği annemin en sık yaptığıdır, bir de kışın ve özellikle ilkbaharda envai çeşit otlu börek yapar. Böreğe konan ot sayısında rekoru 14 çeşittir! Uzun lafın kısası, eline su dökemem. Yufka açmışlığım da yoktur, sizden mi saklayacağım? Benim naçizane böreklerim, işte şu görmüş olduklarınız... Annemden fırsat bulduğum zamanlarda böyle börekler yapıyorum, mantarlı, sodalı, dil peynirli, sebzeli.. (ille anneminkilere alternatif yapacağım ya!) Bu kez arkadaşlarım için yaptım. Fena da olmadı!

Malzemeler: (20 adet)
- 2,5 adet yufka
- 1/2 kg mantar
- 2 adet soğan
- 2 adet yeşil biber*
- 1 küçük domates*
- 1/2 çay bardağı zeytinyağı
- Karabiber, kırmızı biber, tuz
Üzeri için:
- 1 yumurtanın sarısı
- Çörekotu

* Biber ve domates mevsimi olmadığı için ben onların yerine annemin yazdan hazırladığı menemen harcından 2 tahta kaşık kadar kullandım. Annem bu harcı hem kışın menemen yapmak hem de biber-domates ikilisi gereken yemeklerde kullanmak üzere, şişe domates hazırladığı günlerde birkaç kavanoz hazırlar. Doğrusu çok ama çok işe yarıyor!

Yapılışı:

1. Mantarları yıkayıp zarlarını soyduktan sonra ince ince dilimleyin. Soğanları halka halka, domates ve biberleri de küçük küçük doğrayın. (Eğer siz de mevsim dışı kullanmak istemezseniz konserve domates kullanabilirsiniz.)

2. Zeytinyağına soğan, domates ve biberle birlikte mantarları ekleyin, mantarlar yumuşayıp suyunu çekene kadar pişirin. Karabiber, kırmızı biber ve tuz ekleyip karıştırdıktan sonra ocağı kapatın.

3. Yufkaları üçgen şeklinde 8 eşit parçaya bölün. 2,5 yufkadan elde ettiğiniz 20 üçgenin her birinin içine fırçayla hafifçe zeytinyağı sürün. Geniş kenarına hazırladığınız içten 1 yemek kaşığı kadar koyarak gevşekçe sarın, yassı bir sigara böreği görünümü verin.

4. Hazırladığınız börekleri yağlı kağıt serilmiş tepsiye sıralayın, üzerlerine yumurta sarısı sürün, çörekotu serpin.

5. 200 derece ısıtılmış fırında 30 dk pişirin. Sıcak sıcak servis yapın.