31 Mart 2009 Salı

Yeni bir mim

Annelerle Hayata Dair mimlemiş beni. Mim'in konusu "bu aralar aklınızı, beyninizi kurcalayan, almazsam gözüm açık giderim dediğiniz, hatta almak için yanıp tutuştuğunuz, rüyalarınıza giren 3 ürün nedir?.."

Hani tanımdaki tabire tam olarak uymasada ( yanıp tutuştuğunuz, rüyalarınıza giren vs vs..) yine de hemen söyleyeyim . Şu anda almak istediğim tek şey Nintendo Wii Fit. Mutlaka ama mutlaka almalıyım. Haa ne kadar kullanacağım bilmem ama kafaya koydum mutlaka alacağım.






İkinci olarak almak istediğim şey BMW F 800 bir motor. (Aslında Aprilla da olabilir. Şimdi hayali bozmayalım değil mi ?) Bizim motoru sattıktan sonra böyle bir motoru hep hayal ettim. Eşimle beraber köylere gitmeyi, dağ tepe dolaşmaya bayılırız biz. Şimdi o zevkten mahrum olduk. İnşallah en kısa sürede alırız.


En son olarak da bacağı komple saran topuklu bir süet siyah çizme istiyorum.
Başka resim bulamadım vallahi.

Ben de Anne İş'te ve Anne Kedi' yi mimlemek istiyorum.

30 Mart 2009 Pazartesi

Kıymalı Ispanak Yemeği

Evinizde dolaşan bir karınca sizi bütün bir gün eğlendirebilir mi?

Bu sabah Emre'm mutfakta çöp kutusunda gezinen bir karınca görmüş...
Anneeee diye çığlık çığlığa...zıp zıp zıplıyor mutfakta.
Kedileri,köpekleri,kuşları,dinozorları,tavşanları vs. hepsini tanıyor ve seviyordu fakat bu küçüçük varlıklar ilk defa dikkatini çekmiş yavrumun. Uzun uzun izledi önce onu. Siyah olduğunu, küçük olduğunu keşfetti. Mutfakta bir telaş başladı ikisi arasında:)
Talihsiz karınca sürekli Emre'den korkup korkup çöp kovasına kaçıyor.
Emre 'de kovayı karıncanın evi zannediyor...Tık tık çöp kovasına vuruyor kapıya vuruyormuş gibi... sonra merhabaaaa diyor..
zavallı karınca neye uğradığını şaşırmıştır kesin:)

Oğlum küçük görünen koskoca yüreğiyle ekmek kırıntıları attı arkadaşına, biraz su damlacıkları gönderdi çöp kovasına...en son koca bir muzu yedirmeye çalışıyordu ki müdahale etmek zorunda kaldım:))))
Bir süre sonra da sevgili karıncamız da bizi terk edip kayıplara karıştı:)

Emre baktı ki arkadaşı evinde(çöp kovasında) yok bu defa da kendisi karınca oldu , bütün evi saatlerce emekleyerek dolaşıp durdu veee yorgunluktan uyuya kaldı:)))

annesi de o uyurken gülümseyerek nefisss bir ıspanak yemeği yaptı yorgun karıncaya:)

Sevgi dolu bir çocuk yetiştirmeye çalışıyorum ve ne mutlu bana ki sanırım bunu başarıyorum. Küçük karıncam çok seviyorum seni:)

Bu kadar börtü böcek muhabbetinden sonra yemek tarifi vermek pek uygun olmadı ama bugünkü maceramızı paylaşmak istedim sizinle:)

Hepinizi öpüyorum ve hemen tarife geçiyorum;



ISPANAK YEMEĞİMİZ İÇİN,

MALZEMELER:

1 Kg. ıspanak
1 adet soğan
2 yemek kaşığı salça
2 yemek kaşığı sıvıyağ
2 yemek kaşığı kadar pirinç
tuz
karabiber
kıyma
su

YAPILIŞI:

Ispanaklarımızı iyice börtü böceğinden ayıklanması için sirkeli sularla yıkıyoruz,doğruyoruz.
geniş bir tencerede sıvıyağda soğanı ve kıymayı iyice kavuruyoruz.
Salçasını ilave edip,tuzunu,karabiberini serpiştiriyoruz.
Sos fokurdamaya başlayınca yıkanmış ,doğranmış ıspanaklarımızı ve yıkanmış pirinçlerimizi ilave ediyoruz. Üzerini geçeçek kadar sıcak su ilave edip pirinçler pişinceye kadar pişiriyoruz.
isteğe göre sarmısaklı yoğurtla servis yapıyoruz.

Afiyet, Bal Olsun...

29 Mart 2009 Pazar

Ayva Reçeli

Bazı insanlar kahvaltıda reçel pek yemezlerler. Ama bizim evde reçel yenir. Hatta bayıla bayıla yenir. Dolayısıyla ben hemen hemen her meyveden 1-2 kavanoz reçel yaparım. Hatta evde kalan yenmeyen az bir meyveden bile hemen yapıveririm. Ziyan olmasın mantığı.

Ayva reçele çok yakışıyor. Gerçekten çok güzel oluyor. Bu reçelde ayvalar rendelenmemiş, ince ince kesilmiş. Siz rendeleyebilirsiniz. Eşim rendelenmiş sevmiyor. O yüzden ayvaları o böyle küçük küçük kesti. :))

Şekeri 1'e 1 koyuyorsunuz. Ben yaklaşık 1.5 kilo ayvadan yaptım. 1.5 kilo şeker kullandım. Şeker ve ayvayı 1 gece beklettim. Zamanınız yoksa ayvayı ateşe koyup çok kısık ateşte su katmadan şekerini eritebilirsiniz. O zaman ayva taneleri daha sert olacaktır. İçine bir kaç tane karanfilde kattım.

Reçelin kıvama geldiğini şöyle anlarsınız:
Reçelin suyundan kaşığın ucu ile alıyorsunuz ve porselen bir tabağa döküyorsunuz. Damlanın ortasından kaşıkla bir çizgi çekiyorsunuz. Eğer o çizgi hemen kapanmıyorsa reçel kıvama gelmiş demektir.

Zeytinyağlı Bakla


O kadar özlemiştim ki...
Tıpkı çok sevdiğim yeşil erik gibi, bakla da baharın habercisi...
Yaza kadar bizimle kalmayan, hemen bir kucaklaşıp ayrıldığımız lezzetlerden biri.
Belki de bu yüzden çok özleniyor ya!

Bugün ilk kez İstanbul'da baharı hissetmek benim gibi bir kışsever için bile güzeldi. Kardeşim ve sevgilimle birlikte oylarımızı kullanıp kendimizi daha iyi hissettikten sonra Taksim'e yol aldık. Sevgilim provaya, ben kardeşimin kahve ısmarlama önerisine hayır diyemeyerek İstiklal'e... Öyle uzun zaman olmuş ki yürümeyeli sevgili caddemde. Film afişleri, dükkanlardan yükselen müzik sesleri, kahve ve kitap kokuları... Özlemişim!

Sokak arasında bir kahvecide kahve ve pasta keyfimizi yaptıktan sonra festival kitapçıklarımızı aldık, biraz da dergi ve dvd bakınıp eve döndük. Bu kadarı bile İstanbul'da mutlu olmaya yeterli benim için... (ben denizi vapurundan öte, kitapçıları ve sinemaları için gelmedim mi bu şehre?)

Eve dönünce önce günlük ekmeğimiz için ekmek makinesini çalıştırdım, sonra da akşam yemeğimizi hazırladım. Anneciğimin hafta başında gönderdiği koliden çıkan güzelliklerden biriydi bakla. Arapsaçını, pazıyı, ebegümeciyi, hardalotunu tüketmiştim çoktan! Hatta annemin soba üstünde kavurduğu mis kokulu yerfıstıklarının bile dibini bulmuştuk:) Baklayı ve kerevizi ise haftasonuna saklamıştım. Önceliği baklaya verdim, baharın hissedildiği bu güzel Pazar gününün akşamına o yakışacaktı.. Süzme yoğurdumuzu da sarımsakladıktan sonra mısırlı pilav eşliğinde sofraya getirdim baklayı. Sızmanın en hasından mı, baharın ilk tazelerinden olmasından mı, annemin pazar tezgahından sevgiyle seçip göndermesinden mi bilmem.. bu yıl pişirdiğim ilk bakla bambaşka bir güzellikteydi. Paylaşmazsam olmazdı!

Annem baklayı ayıkladıktan sonra limonlu suda bekletir miydi, kararmasın diye pişerken un serper miydi hiç hatırlamıyorum, sormadım da.. Ama öyle yapsa hatırlardım diye düşünüyorum. Nedim Atilla'nın bir yazısında baklanın pişirilmeden önce limonlu suda bekletildiğini ve bir fiske de un eklendiğini okumuştum. Memleketlim ve ustam sayarım kendisini, o yüzden tavsiyesine uydum ve böyle denedim.

Malzemeler:

- 1/2 kg taze bakla
- 1 kahve fincanı zeytinyağı
- 1 baş kuru soğan
- 1 tatlı kaşığı tuz
- 1 tatlı kaşığı toz şeker
- Bir tutam un
- 1 su bardağı sıcak su
- Bir tutam dereotu
- Üzeri için sarımsaklı süzme yoğurt


Yapılışı:

1. Öncelikle baklayı ayıklayın. Uç kısımlarını aldıktan sonra yıkayın ve yarım limon sıktığınız suda 10-15 dk kadar bekletin. Sonra suyunu süzün ve istediğiniz şekilde doğrayın (ben tıpkı taze fasulyeyi yaptığım gibi 3-4 cm uzunlukta doğruyorum)

2. Soğanı küçük küçük doğrayın. Tencerede zeytinyağını ısıtıp soğanı pembeleştirin.

3. Baklayı tencereye alın, bir tutam un, tuz ve şeker ekleyin. Üzerine 1 bardak sıcak su ilave ettikten sonra kapağını kapatın. Kısık ateşte yarım saat pişirin. Ilıkken sarımsaklı yoğurtla birlikte servis yapın...

***************************

Küçük mutluluklar günüydü bugün..
Film festivali kitapçığıma da kavuştum, az sonra heyecanla sayfalarını çevirip izlemek istediğim filmleri işaretlemeye başlayacağım. Ne kadarını izleyebilirim bilmiyorum ama olsun! O filmler var ve benim şehrime geliyorlar ya..


Son aylarda severek takip ettiğim Evim dergisinin yeni sayısı çıkmıştı, henüz Mart bitmeden kavuştum dergime. Bahar gelince benim gibi evciller kırdan bayırdan önce bahar temizliğiyle ve eviyle uğraşmaya başlıyor, değil mi?

Bahar hoşgelsin...

27 Mart 2009 Cuma

Bugün Benim Doğum Günüm

Bu gün benim doğum günüm. Fotoğraftaki gibi doğum günü pastamda benim de bol bol mum olacak :))) Aynı zamanda kardeşiminde doğum günü. Ablacığım senin de doğum günün kutlu olsun.

Önümüzdeki sene Allah'tan şunları diliyorum:
  • Öncelikle sağlık. Hem bana hem de aileme , eşime dostuma.
  • Bol şans. Hem bana, hem de eşime, çocuğuma
  • Bol bol yemek
  • Bol bol gezmek
  • Bol bol kitap okumak , film seyretmek
  • İşimde her şeyin yolunda yürümesi , doğalgaz da ve elektrik de mümkünse patlak çatlak bir şey olmaması, (ALLAH KORUSUN VALLAHİ)
  • Global ve mali krizden etkilenmemek ve dünyanın da bir an önce krizi atlatması.

25 Mart 2009 Çarşamba

Çikolatalı Kek


Herkesi mutlu edeceğini tahmin ettiğim bir tarif eklerken çok keyifli oluyorum:) Şu anda da öyleyim! Epeydir çikolatalı kek yapmıyordum. Sevgilimle ilk zamanlarımızda başka türlü bir kek yapmazdım halbuki.. Zamanla çok sevdiğim meyveli, limonlu, portakallı, haşhaşlı vb. kekleri pişirmeye ve bak böyle de güzel diyerek yedirmeye başladım ona. Şimdiye dek olmamış dediği bir kek olmadı ama çikolatalı bir kek pişirdiğimde keyfi daha bir yerine geliyor, o başka:)

Bu keki haftasonunda sevgilimin grubu Katastrof için yaptım. Bu aralar her haftasonu prova halindeler, büyük bir heyecanla... Bir önceki haftasonunda Nezaket'in portakallı kekini yapmıştım onlara, bayılmışlardı. Evde dinlenmeye ihtiyacım olduğu için bu kez ben katılmadım provaya ama keki dilimleyip paketleyerek gönderdim. Kendime de ayırdım tabi, öğleden sonra kitap okurken eşlik etsin diye..

Sonuç, vanilya aromasını biraz fazlaca kaçırmış olmamın dışında (tarifte olması gereken miktarı yazdım) kusursuz bir kekti. Dr. Oetker'in diğer pekçok tarifi gibi başarılı oldu. Fırat eve döndüğünde önce provayı sonra keki sordum nasıldı diye:) Hazır brownieleri andıran ama onlardan çok daha hafif olan kekim epey beğeni toplamış. Tabi bu durumda arşive eklenmeyi de hakediyor...


Eğer çikolatalı kekleri seviyor (sevmeyen var mı!), çikolatası yoğun olsun ama ağır olmasın istiyorsanız tam size göre bir tarif bu. Deneyip kararı siz verin:)

Malzemeler:

- 150 gr tereyağı - oda sıcaklığında (Dr.Oetker tariflerinde hep margarin diyor ama margarini sevmiyoruz biz tabi)
- 2 çay bardağı toz şeker
- 3 adet yumurta - oda sıcaklığında
- 150 gr bitter çikolata
- 1/2 çay kaşığı vanilya (benim kullandığım koyu renkli sıvı vanilya, mümkünse siz de poşet vanilya kullanmamaya çalışın)
- 1,5 su bardağı elenmiş un
- 1 paket kabartma tozu

Yapılışı:

1. Öncelikle bitter çikolatayı benmari usulü eritin.

2. Çikolata erirken 26 cm.lik kelepçeli kalıbın dibine yağlı kağıt döşeyin. Fırını 170 dereceye ayarlayıp ısıtmaya başlayın.

3. Yumurtaların aklarını sarılarından ayırın. Önce şekerin 1 çay bardağı ile yumurta aklarını mikserle 4-5 dk çırpın. Mikser uçları temizken bunu yapmamız gerekiyor, ardından uçları yıkamaya gerek olmadan diğer çırpma işlemlerine geçebiliriz.

4. Ayrı bir kapta mikserle tereyağını çırpın. Kalan 1 çay bardağı şekeri ekleyip çırpmaya devam edin. Sırasıyla vanilya, erimiş çikolata ve yumurta sarılarını (teker teker) ekleyin. En son un ve kabartma tozunu ilave edin.

5. Yumurta aklarını hamura tahta kaşıkla yavaşça ekleyin. Hamur oldukça koyu kıvamlı olacak, endişe etmeyin, kaşığın tersiyle bastırıp düzelterek kalıba yayın.

6. Isınmış fırında yaklaşık 40 dk pişirin. 10 dk kalıpta beklettikten sonra çıkarın. Çok narin bir kek oluyor sıcakken, o yüzden benim gibi acele etmeyip biraz soğuduktan sonra servis kabına aktarırsanız daha iyi olur.


Servis önerisidir:
Yanına misler gibi bir kahve ya da iyi demlenmiş çay, ince bellide...
Bir de iyi bir kitap olursa...

Kendinizi en son ne zaman ödüllendirdiniz?

24 Mart 2009 Salı

Ayva Tatlısı

Süper pratik bir tatlı. Hem çok lezzetli, hem görüntü güzel. İnsan daha ne ister. Kimileri tencerede pişiriyor ama ben fırın torbasında pişiriyorum.

Tarifi çok kolay. 3 yada 4 adet ayvayı soyup ortadan ikiye bölüyorsunuz. Fırın torbasına koyuyorsunuz . Fırın torbasını unlamayı unutmayın. İçine de adet başına 2/3 bardak kadar şeker koyuyorsunuz. Gıda boyası kullanmayacaksanız içine ayva çekirdeklerini de atmayı unutmayın. Eğer kırmızı gıda boyası kullanacaksanız kürdanı boyaya batırın ve şekerlere sürün. Yeterli olacaktır. Fırın torbanızı delmeyi unutmayın. Tam kıvamında ayva tatlısı oluyor. Kaymak veya krem şanti ile servis yapabilirsiniz.

Tepsinizin ve fırının altına yanmaz kağıt kullanmayı unutmayın. Bazen çok köpürüyor ve deliklerden taşabiliyor. O zamanda temizlemesi zor oluyor. Benden söylemesi...

23 Mart 2009 Pazartesi

Karnabahar Mücveri


Geçen gün karnabaharları çok fazla haşlayınca, karnabaharlarda acayip yumuşak bir şeyler olunca ben de karnabahar mücveri yapmaya karar verdim. Çok da lezzetli oldu. Karnabahar yemeyen çocuklarınıza bir alternatif olabilir. Bizim evde böyle bir sorun yok. Çünkü oğlumun en sevdiği sebze karnabahar.

Malzemeler:
  • Haşlanmış küçük bir karnabahar yada normal bir karnabaharın yarısı,
  • 3 dal taze soğan ve 1/4 demet maydanoz
  • 1 yumurta
  • Kuru nane, kırmızı tatlı biber, tuz
  • Aldığı kadar un (tahmini 4 kaşık dolusu)

Yapılışı:

  1. Karnabaharlar ezilir. İçine doğranmış taze soğan ve maydanoz katılır.
  2. Yumurta ve tüm baharatlar konur. Un da azar azar konarak kıvamına bakılır. Koyu boza kıvamında olmalı.
  3. Tavaya çok az bir sıvıyağ konur ve tüm tavada gezdirilir. Tahta kaşık büyüklüğünde parçalar tavaya yuvarlak olacak şekilde konur. Arkalı önlü kızartılır.

22 Mart 2009 Pazar

Sıcak Şarap

Geçenlerde sevgilimle daha önce hiç sıcak şarap içmediğimizi ve bir kışın daha bitmekte olduğunu farkedince acilen bahane aramaya başladım. Ne zaman yapsam, nasıl bir sürpriz hazırlasam diye... Sonunda, muhtemelen yılın son soğuk günlerini yaşarken, ve sevgilim geçen hafta yeni işine başlamışken, hem kışa veda edelim hem de yeni işi kutlayalım diye düşündüm.

Sıcak Şarap


Böylece dün gece mutfağım bir cadının mutfağına dönüştü. Tencerede türlü baharatlar kaynarken tüm evi saran kokuyu keyifle içime çekiyor, bir yandan da niye daha önce yapmadım ki diye kendime kızıyordum. En son sıcak şarabı Sevim'le birlikte -ikimiz de evlenmeden önce- içmiştim sanırım. Ne çok zaman geçmiş! İşten gelir gelmez pişirdiğim tarçınlı kurabiyeler sıcak şaraba eşlik etmek için bekliyordu masanın üzerinde. Sonunda en sevdiğimiz kupalarımıza şaraplarımızı koyup kurabiye tabağımızı da alarak kanepeye yayıldık ve kimbilir kaçıncı kez "Kaldırım Serçesi"ni izledik Dvd'de.

Daha önceki sıcak şarap denemelerimde kök zencefil ve kakule kullanmamıştım. Ama yemekbiz mail grubumuzda epey zaman önce sıcak şaraptan bahsedildiğinde bu iki baharatı not almıştım bir kenara. Bu kez Müge'nin anlattığı şekilde denedim ve yaptıklarımın en güzeli oldu diyebilirim. Bu iki karakterli baharat öyle güzel aromalandırdılar ki şarabı, tadına doyamadık! Bir sonraki kışa, en azından sonbahara kadar epey özleyeceğimiz kesin.

Sıcak şarap tarifi


Malzemeler
  • 1 büyük şişe kırmızı şarap
  • 2 su bardağı içme suyu
  • 2 adet çubuk tarçın
  • 5 adet kakule
  • 7 adet karanfil
  • 3 adet kök zencefil
  • 1 adet yeşil elma
  • 1 adet portakal kabuğunun rendesi
  • 5 çorba kaşığı toz şeker

Yapılışı
  1. Öncelikle 2 bardak suyu tencereye baharatlarla birlikte alarak kaynatın. Kaynadıktan sonra suyun yarısının buharlaşmasını bekleyin.
  2. Tencerede kalan 1 bardak kadar su ve baharatların üzerine şarabı boşaltın. Elmayı kabuklarıyla birlikte, 4'e bölerek ekleyin. Portakal kabuklarını ve şekeri de ekleyip karıştırın.
  3. Tencerenin başında bekleyerek kaynamasına izin vermeyin. İçilecek sıcaklığa gelip gelmediğini tadına bakarak kontrol edebilirsiniz. Yeterince sıcak olduğunda süzgeçten geçirip baharatlarını çıkartın ve mis kokulu şarabınızı kupalara koyarak servis yapın.

Sıcak şarap artarsa soğumasını bekleyip cam şişe içine alarak buzdolabında 2 güne kadar saklayabilirsiniz. Daha sonra cezvede ısıtarak içebilirsiniz, tabi aroması biraz daha keskin olacaktır.

Sıcak şarabın yanına tarçınlı kurabiye o kadar yakışıyor ki! Bu ağızda dağılan güzel kurabiyelerin tarifi için sizi Açık Büfe'ye yönlendireceğim. Sevgili Nezaket, bu muhteşem kurabiyeleri paylaştığın için çok teşekkürler!

Tarçınlı kurabiye

İşte size kış bitmeden mutlaka denemenizi önerdiğim iki lezzet...

Bahar geliyor nasılsa, arkası yaz...Benim gibi kışseverlerin, havanın kapalı ve yağışlı olduğu bu son günlerin keyfini çıkartması gerek!

Ben artık Pazar keyfime çikolatalı kekim ve yanında kitabım ile devam edeyim...

18 Mart 2009 Çarşamba

Kitaplar... Kitaplar...

Perihan Mağden, "Topladım Dağılan Kalbimin Herrr Köşesini"

Seviyorum ben Perihan Mağden’i. Aklındaki, kalbindeki, ruhundakileri hiçbir şeye ve kimseye aldırmadan kelimelere döküverişini… Dille oynayışını, son derece doğallıkla, öyle içinden gelerek kelimeler “yaratıklandırma”sını… İçtenliğini, hesapsızlığını, ama en önemlisi kaleminin ve tabi yüreğinin cesaretini! Kendini sevdirmeye hiç mi hiç çalışmamasını seviyorum en çok. Bana hep “iyi ki böyle kadınlar var, iyi ki yazıyorlar” dedirten yazarlardan biri o. Radikal’deki nice yazısını kesip saklamışımdır, ama elbette okuyamadığım yazıları da var ve bu kitap onların bir kısmının derlemesi. Yine gülümseyerek, satırların altını çize çize okudum. Hele kitabın en sonundaki “İnsan Zehirlenmesi”ni okurken kendime öyle yakın buldum ki neredeyse her satırı çizmişim! (ama buraya alıntılayacağım kısım o yazıdan değil)

“Bilmiş bilmiş oğlan çocuk olmaz hakikaten.
Hep kızlar bilmiş bilivermiş olurlar. Zavallılar!
Belki hayatta kalma güdüsüdür, kadınların o her kılığa girme, her koşula ADAPTE olma, her şifreyi çözüverme yetenekleri…
Kız çocukların hayatı çabucak çakıvermeleri.
Hayatı çabucak çakıp, hayatı formüle edip kendilerini öyle daha ilk günden hale yola sokuvermeleri.
(….) Netice itibariyle Uyuyan hep Prens aslında.
(….) Uzun zamanlar bilmeme, anlamama, uyanmama, görmeme lüksünü ben de isterdim şahsen.
Bir anne olarak sunmaya çalıştığım kızıma, tam da budur: Ne kadar uyuyabilecekse masumiyetin ve saflığın salıncağında o kadar uyusun.
Ne kadar geç büyümesi mümkünse, o kadar geç büyüsün. Büyümek zor, acıtıcı ve nerdeyse gereksiz zira.”


Franz Kafka, "Babaya Mektup"

Kafka’yla ilk tanıştığım zaman, üniversiteye henüz başlamış bir öğrenciydim. “Dönüşüm” bende tokat etkisi yaratmış, kahramanı Gregor Samsa’yla tanışan herkes gibi ben de onu hiç unutamamıştım. Ardından “Dava” geldi, sonra “Milena’ya Mektuplar”… Bundan sonraki Kafka serüvenim “Amerika”yla devam edecek.

“Babaya Mektup”, Kafka’nın evliliğine karşı çıkan babasına –onun karşısında konuşarak kendisini ifade edemediği için- yazdığı ama hiç göndermediği, yanıt niteliğindeki uzun mektubun metnini ve bu mektupla ilgili çeşitli notları ve yazıları içeriyor. Ölümünden sonra bütün yapıtlarının yakılmasına dair vasiyetine ihanet eden (ama iyi ki etmiş diyebileceğimiz) dostu Max Brod tarafından diğer yapıtlarıyla birlikte bu mektup da yayınlanmış. Mektup, hem Kafka’yı Kafka yapan en önemli etkenlerden biri olan, içinde bulunduğu aile yapısı ve toplumsal çevre hakkında birinci elden bilgi veriyor, hem de büyük bir yazarın babasıyla bir nevi hesaplaşma sürecindeki duygu ve düşüncelerine ışık tutuyor, onu daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Bu anlamda çok önemli bir kitap...

“….senin yüzünden böyle olduğumu iddia etmekten kaçınıyorum; sen yalnızca olan bir şeyi güçlendirdin, ama aşırı güçlendirdin, çünkü benim karşımda çok güçlüydün ve tüm bu gücünü kullandın.”

“Söz konusu olan, çocuklarına vermen gereken bir ders değil, örnek oluşturacak bir hayattı (…..) bu doğal olarak ve bir kez daha bir suçlama değil, senin suçlamalarına karşı bir savunmadır.”

“….. başarılar hep böyle sürüp gitti. Buradan bir güven doğmadı gerçi, tersine ne kadar başarılı olursam, her şeyin o ölçüde kötü sonuçlanacağından emindim daima – ve senin umursamaz tavrında bunun mükemmel bir kanıtını buluyordum.”

Vaslav F. Nijinsky, "Nijinsky’nin Günlüğü"

Ömrünün yarısını akıl hastanelerinde geçiren dahi Rus balet Nijinsky’nin, ileride yayınlanabilecek bir kitap olması niyetiyle kaleme aldığı notlarından oluşan günlük/defteri, yazıldıktan ve yazarının ölümünden yıllar sonra, çok sevdiği biricik kızı Kyra’nın eşyaları arasında tesadüfen bulunur. Bu cümle bile trajediyi anlatmaya yeterli belki…
Nijinsky, yeryüzüne gönderilen huzursuz ruhlu tüm büyük sanatçılar gibi, yaşamı boyunca korkunç acılar çeker. Muhteşem dansıyla sahnede kendisini izleyenleri büyülerken, odasına kapanıp yorgunluktan bitap düşene kadar yazdığı uykusuz gecelerinde, Tanrı’yı arama yolculuğuna da çıkar kendi içinde. Kendini sakalsız ve bıyıksız bir İsa’ya benzetir, et yemeyi reddeder, fazla yemeyi de reddeder, ruhunun kendisine yeteceğine inanır ve çevresindekilerin sürekli hasta olduğunu düşünmesinden nefret eder. İlaçlara ihtiyacı yoktur. Nihayet hastalığını kabul ettiğinde bile aklının değil, ruhunun hasta olduğunu söyler, yaşamı boyunca yeryüzünün tüm acılarını ruhunda hissetmiştir.

Nijinsky’nin kimi zaman birbirine karışıp dağınık bir yumağa dönüşen, ama kendini ifade edebilmek için ne kadar çırpındığının hep hissedildiği cümlelerini içimde sürekli bir burukluk duyarak okudum. Kitabın son sayfasında, aslında onu gerçek yolculuğunun başında bıraktığımda boğazımda bir düğüm vardı, şu satırları yazarken yine hissettiğim bir düğüm…

“……. son hızla karanlık yolda aşağı doğru inmeye başladım, bir ağaç yüzünden durmak zorunda kaldım. Bir uçurumun kenarında duruyordum ve o ağaç beni kurtarmıştı. Sıcaklığını içime çekip, kollarımla sarmaladığım ağaca teşekkür ettim. O da benimkini hissetmiş olacak ki, benimle duygularımı paylaştı. Hangimizin, ötekinin sıcaklığına daha çok ihtiyaç duyduğunu bilmiyorum.”

Cartlak Kebabı- Ciğer Kebabı


Eşimle ben sakatatlara bayılırız. Bayıla bayıla da yemek isteriz. Ben var ya dalak bile severim. Ama nerdeeeee öyle sakatat yemek ; bizim evde ben varım. Gestapo rejimi uygulayarak öyle sakatata makatata geçit vermem. Ama bazen bende dayanamıyorum. Bir de ızgara mızgara diyerek kendimi kandırıyorum. Eşim zaten kandırılmaya dünden razı :))) Bu ızgara kış bitmeden yapılmış ve bir daha ki kışa kadar yapılmayacak bir ızgaradır. Ama inanın çok lezzetli.

Malzemeler:
  • 1 adet büyükçe bir kuzu ciğeri (iki tane de kullanabilirsiniz)
  • Kuzu gömleğinin yanındaki yağlardan az bir şey
  • 1 büyük soğan ve 2 kaşık zeytinyağı
  • Yanında yemek için bir büyük soğan, maydanoz , sumak ve kırmızı pul biber

Yapılışı :

  1. Ciğeri zarından ayırıp,küp küp doğruyoruz. Yağıda küp küp doğruyoruz. (Yağ mini küpler halinde olacak)
  2. Ciğeri soğan suyuna ve zeytinyağına bulayıp buzdolabında 2 saat dinlendiriyoruz. Bu meyaneyi senede bir kere yapıyorum, tadını arttırayım ve daha yumuşak olsun diye yaptım. İsterseniz yapmayabilirsiniz.
  3. Normal de 2 ciğer bir yağ şeklinde şişe dizilir ama ben 3 ciğerde bir yağ dizdim. Kızaran yağları da zaten yedirtmedim.
  4. İster kömür ızgara da , ister elektrikli ızgarada pişirin. Ben elektrikli ızgarayı tercih ediyorum.
  5. Servis yaparken de ciğerlerin yanında yemek için ; soğanları yahnilik doğrayın, tuzla ovun . Sonra yıkayıp içine kıyılmış maydanoz, sumak ve kırmızı biber katın ve ciğerin yanında servis yapın

15 Mart 2009 Pazar

CEVİZLİ VE ZENCEFİLLİ KEK



Bu nefisss keki canım öslemim için hazırladım...geçen hafta güzel kızıyla birlikte bana çaya geldiler...birlikte süper bir gün geçirdik.

Emreciğimle Melis oyun oynamaya çalıştılar. Oyuncakları pek paylaşamasalarda çok iyi anlaştılar diyebilirim...İkisi de öyle sevgi dolu ki görmenizi çoook isterdim.Birbirlerini sarılıp öpmeleri vardı ki gördüğüm en güzel görüntüydü diyebilirim. Allah nazarlardan korusun yavrularımızı.

Melis gittikten sonra oğlum inanılmaz üzüldü tabi ,benim de içim parçalandı...
Bütün gece kardeş sayıkladı yavrum.Babasına anlata anlata bitiremedi.

İyi ki geldiniz özlemciğim çok güzel bir gün geçirdik sayenizde:)
Seni şimdiden özledim canım benimmm:)

Haftaya da kızlar toplantısı bende:)))Heyecanla bekliyorum sizi kızlar...

Gelelim kekimize...Kekin tamamını maalesef makinamın pili bittiği için çekemedim:)

Görünmeyen diğer yarısı öslemle benim midemizde:)))

Hafif ve içi nemli nefisss bir kek oldu. denemenizi tavsiye ederim:) Ellerime sağlık:)

MALZEMELER:

3 Adet yumurta

1,5 su bardağından bir parmak eksik toz şeker

1 su bardağı sıvıyağ

1 su bardağı süt

1 paket vanilya

1 paket kabartma tozu

2 çay kaşığı toz zencefil

2 çay kaşığı tarçın

1/2 su bardağı kadar kırılmış ceviz

3 su bardağı kadar un


YAPILIŞI:

Yumurtalarla şekeri köpük köpük olana dek çırpıyoruz.
Sonra diğer malzemeleri de ilave edip,karıştırıyoruz ve önceden ısıtılmış 160 derece fırında pişiriyoruz...




AFİYET , BAL OLSUN

SEVGİLER,ÖPÜCÜKLER

13 Mart 2009 Cuma

EN SON HAZIRLADIGIM YAS PASTALAR

Denenmis yas Pasta,kek,Tatli,börek,hamurisleri ve Yemek tarifleri
isilin pastasi

isilin pastas

pasta hazirlik prenses yas pasta

ehliyet pastasi

Mini Kahvaltılık Börek


Uzun zamandır kahvaltılıklar kısmına bir şey yazmadığımı fark ettim. EEE önümüzde hafta sonu , bir şey yazayımda hafta sonunda belki denerler dedim.
Acayip pratik ve son derece lezzetli bir kahvaltılık. Çok uzun zaman önce bloglar arası dolaşırken bulmuştum. Yapan arkadaşımın ellerine sağlık, sayesinde süper pratik ve lezzetli bir tarif öğrenmiş oldum.
Bir yufkayı masanın üstüne yayıyorsunuz. İçine bir adet çırpılmış yumurtayı (beyaz ve sarısı ile birlikte) güzelce sürüyorsunuz. Katlaya katlaya 3 parmak kalınlığında uzun bir şerit oluşturuyorsunuz. Şeriti 3 parmak , 3 parmak eninde kesin. Makarna süzgeçine dizin. Suyun altına sokup çıkarın. Evet evet ıslatın. Bir süre süzüldükten sonra kızgın yağa atıp kızartın. Pof pof kabarıyorlar. Artık ondan sonra zeytinle mi yoksa peynirle mi yersiniz bilemem :)) Ben iki yufkadan ayrı ayrı hazırladım. Bizim aileye yetti.

Karmaca


Sebze ve meyveleri mevsiminde bol bol tüketmek, onlardan maksimum yararı almamızı sağlıyor. Ben de bunu kendime sürekli hatırlatabilmek için, daima çantamda taşıdığım küçük bloknottaki alışveriş listeme, içinde bulunduğumuz ayın sebze-meyvelerini yazıyorum. Böylece alışveriş yaparken, tezgahlarda artık herşey bulunsa da, onlara gözüm takılmadan hemen mevsim ürünlerine yöneliyorum.

Bu ayın sebze listesinin en üstüne "pırasa" yazmışım. Bu kış çok fazla tüketmediğimiz pırasayı, mevsimi geçmeden pişirebilmek için bolca aldım geçen hafta. Önce çok sevdiğim bir şeklini, omletini pişirdim. Omlet tarifini isteyecekler olabilir, hemen onu da yazayım, çok basit: Kişi başına 1 pırasa hesabı ile (eğer incecik pırasalar bulabilirseniz daha fazla olabilir), incecik doğradığınız pırasaları biraz zeytinyağında soteliyorsunuz. Daha sonra ayrı bir kapta yine kişi sayısına göre çırptığınız yumurtalara karabiber, pul biber ve tuz ekleyip, pırasalarla karıştırıyorsunuz. Kapağını kapatıp kısık ateşte pişirdikten sonra ters çevirip üstünü de kızartıyor ve dilimleyip servis yapıyorsunuz...

Kalan pırasalarla da "karmaca" yaptım dün akşam. "Akşam bize uğra iş çıkışı" dediğim kardeşime, ne pişireceğimi şöyle açıkladım msn'de, "bir çeşit pırasalı börek.." Gerçekten de öyle, hatta börek de değil, pırasalı kek gibi. Çok çabuk pişiyor, sıcak sıcak afiyetle yeniyor ve bir dilim daha isteniyor! Biz özellikle yanında yoğurtla birlikte çok sevdik. Aslında kardeşimin de, sevgilimin de pırasayla arası kötü değildir. Sebzelerin tadını bilen erkekler onlar:) Ama yine de karmacayı iştahla yemeleri ve tepside sadece üç dilim kalması beni sevindirdi. Üzerine de Yılmaz'ın gelirken Bolulu Hasan Usta'dan aldığı kazandibi çok iyi geldi:)

Geçelim tarife...

Malzemeler:

- 1 kg pırasa
- 3/4 su bardağı zeytinyağı (ya da başka sıvıyağ)
- 1 su bardağı yoğurt
- 2 tane iri yumurta
- 250 gr mısır unu
- 2 çorba kaşığı beyaz un
- 1 paket kabartma tozu
- 2 tatlı kaşığı kuru nane
- Deniz tuzu, karabiber, kırmızı toz biber

Yapılışı:

1. Pırasaları ayıklayıp yıkadıktan sonra incecik doğrayın.

2. Geniş bir tavaya sıvıyağın yarısını koyun ve ısıtın. Pırasaları ekleyip biraz tuz serpin, yüksek ateşte sık sık karıştırarak soteleyin. Pırasalar miktar olarak azalacak, ancak sulu kalmamasına dikkat edin. Ilınmaya bırakın.

3. Ayrı bir kapta yumurtaları yoğurt ve kalan sıvıyağ ile birlikte tel çırpıcı ile çırpın. Pırasaları ekleyip kaşıkla karıştırın. Mısır unu, beyaz un, kabartma tozu, tuz ve naneyi ekleyin, hepsi iyice karışana dek karıştırın. Kek hamuruna benzer bir hamur olacak.

4. Fazla büyük olmayan bir fırın tepsisine yağlı kağıt döşeyin. Hamuru tepsiye dökün, üzerine kırmızı biber serpin.

5. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında, üzeri kızarana kadar (bana 20 dk yetti) pişirin. Sıcak sıcak dilimleyip yanına yoğurt koyarak servis yapın.


Haftasonu alışveriş listenize pırasayı ekleyin ve bu basit tarifi deneyin diyorum, zahmetsiz bir akşam yemeği için ideal:) Ben yanına hiçbir şey yapmadım ama güzel bir salatayla da ikram edilebilir. Aslında bir parça peynirle birlikte, çayın yanında da yenebilir, neden olmasın?

11 Mart 2009 Çarşamba

Yer Elması Çorbası


Kereviz Çorbasını çok beğenince hemen yer elması çorbasını da denedim. Kereviz çorbası kadar güzel olmasa da yinede fena olmadı. Ama ben kereviz yemeği mi çorbası mı ? diye soranlara kereviz çorbası , yer elması yemeği mi çorbası mı ? diye soranlara da yemeği derim.
Gerçi bizim evin erkekleri yer elması yemeğini de severek değil sadece ilaç niyetine yiyiyorlar. Ama ben bayıla bayıla yiyiyorum. EEE onlar baba oğul iç anadolu çocukları ne de olsa .
Malzemeler:
  • 5- 6 adet yer elması
  • 1 küçük patates
  • 1 adet pırasanın yeşil yaprakları (pırasa çorbalara çok güzel lezzet verir)
  • 1 adet orta boy havuç
  • 1.5 litre su
  • 2 yemek kaşığı un
  • 1 bardak süt
  • tuz, karabiber, istenen baharat

Yapılışı:

  1. Sebzeleri küp küp doğrayıp, 1.5 litre suyun içine atıp, yumuşayana kadar pişirin.
  2. İçine unu ve sütü de katıp el blendırı daldırın.
  3. Kaynayana kadar karıştırın. Kaynadıktan sonra kısık ateşte 10 dakika daha pişsin. İsterseniz üstüne kırmızı biberli , tereyağlı sos hazırlayıp dökebilirsiniz.

8 Mart 2009 Pazar

KOLAY ZEYTİNYAĞLI LAHANA DOLMASI

Babam zeytinyağlı sarmalara ambalajlı pilav der :)) Ben de bu amaçla lahana sarmayı ambalajından çıkardım ve ambalajı da içine kattım :))
Soracaksınız tabii ki tam olarak lahana sarması gibi oldu mu diye ? Tabii ki tam olarak onun verdiği tadı vermedi. Ondan bir gömlek aşağıda oldu. Ama yine de güzel oldu. En önemlisi de pratik oldu.

Malzemeler:
  • Lahana sarması yapmak amaçlı ayrılmış lahana yaprakları (15 adet civarı)
  • 1 büyük soğan
  • 2 su bardağı pirinç
  • 2 adet kesme şeker ve 1 tatlı kaşığı tuz
  • 2 yemek kaşığı kuş üzümü , 1 yemek kaşığı çam fıstığı
  • 1 yemek kaşığı yeni bahar, 2 yemek kaşığı nane
  • 1/4 demet maydanoz
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağı, 3 bardak su

Yapılışı:

  1. Pirinçleri yıkayıp 20 dakika ılık suda bekletin.
  2. Soğanları yemeklik doğrayıp , zeytinyağında öldürün. İçine çam fıstıklarını da atıp kavurun.
  3. Lahanaları 1 parmak kalınlığında şeritler halinde kesin.
  4. İçine pirinci ve lahanaları atın ve karıştırmaya devam edin.
  5. 3 bardak suyu ve kuş üzümleri dahil tüm baharatları ve maydanozu ilave edin.
  6. Suyunu çekince yani 10 dakika içinde pişmiş demektir.

BÜTÜN ISLAM ALEMININ KANDILI MÜBAREK OLSUN



Muhterem Müslümanlar!
Doğumu âlemlere nur, huzur ve sürür getiren Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in mevlid kandilini,bir defa daha idrâkle müşerref olacağız.
Mevlid, Resûlullah Efendimizin doğum günü ve dünyaya geldiği tarih demektir.
O dünyaya gelmezden önce küre-i arzı küf ur bulutlan kaplamış, zulüm ve her çeşit dalâlet hüküm sürmekteydi.Mukaddes Mekke şehrinde, putları Allâh'a eş tutanlar çöreklen­miş, Kabe'nin içi, dışı ve etrafı irili ufaklı putlarla doldurulmuştu.
îman mefkûd, vicdan mecruh, zulüm memduh, edeb makdûh, ırz ve namus çak çak olmuştu. En şerefli varlık olması gereken insan, ah­lâksızlığın envâını islemedeydi.
Sırtlanı geçmişti beşer yırtıcılıkta, Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi.
insanoğlunun fikri mefluç idi. Ne mabudu bilen kalmış, ne ma* Dede gelen vardı.
Bu feci durumda kıvranan insanlık âlemi, imdadına koşacak kurtarıcıyı beklemekteydi.
O halaskar; Hazret-i Âdem'in heybetini, Hazret-i Nuh'un bilini-ni, Hazret-i Byyûb'un sabrını, Hazret-i İbrahim'in teslimiyetini, Haz­ret-i ismail'in itaatini, Hazret-i Yusuf'un güzelliğini, Hazret-i Musa'­nın yed-i beyzâsını, Hazret-i isa'nın ruhlara hayat iksiri gibi nüfuz eden nefesini kendinde toplayan ekmelü'r-Rusül olmalıydı.
Allâh'ın lütfü, beşeriyyete bir defa daha erişmiş, insanlığın çilesi dolmuş ve Hazret-i Muhammed'in doğumu yaklaşmıştı.
On aort asır evvel yine bir böyle geceydi, Kumdan ayın ondurdu bir öksüz çıkıverdi
Resullerin serdârı bulunan Hazret-i Muhaınmed; Mekke-i Müker-reme'de Rebiulevvel ayının on ikisine raslayan bir pazartesi günü dünyaya şerefler kazandırdı. Henüz tanyeri ağarmadan, Mekke ufuk­larında doğan şems-i Muhammedi ile bütün cihan aydınlandı.
Zerre-i nurundan eyler Arş-ı azim iktibas, Mâ h-ı rahşân-ı saadet doğduğu şebtir bu şeb.
Rebiulevvel ayı, Resûlullah Efendimiz'in hayatında çbk mühim tecellilere zarf olmuş bulunmaktadır. Dünyaya gelişi, Medine'ye gidişi ve Âlem-i Cemale göç etmesi hep bu aya tesadüf etmektedir;
Bütün tarihçiler,
Resûlullah Efendimizin doğumunun Rebiulev* vel ayında olduğunu ittifakla nakletmektedirler, Bu ayın kaçıncı ve hangi günü olduğunda ihtilâf vaki olmuşsa da ekseriyetin görüşü, on ikinci Pazartesi günüdür. Süleyman Çelebi ne güzel ifade etmiş:

Ol Rabbiu'l-evvel âyin nicesi, On ikinci gice isneyn gicesi.Gün tayinindeki bu ihtilâf, doğum zamanı için değişik tarih mebde'lerinin nokta-i hareket olarak ele alınmış olmasındandır. Ba­zı tarihçiler fil vak'asını, bazısı da Kabe'nin binasını esas alarak, gün tayininde fark göstermişlerdir.

ResûM Ekrem; Mekke'de, büyük dedesi Hâşim'den dedesi Abdül-Muttalib'e intikal eden, Da'rüd-Tabâbia denilen evde dünyaya gelmiş­tir. Onun dünyaya şeref verdiği gece yeryüzünde nice hârikalar vü­cuda gelmiştir. Kisrâ'mn sarayının burçları yıkılmış, iran'da bin yıl­dan beridir yanan ateşgede sönmüş, Sâve gölü kurumuştu.
O gece vukubulan kevni hadiseleri gören Yehûdî âlimleri, «İsrâil-oğullarından Peygamberlik gitti, Yehûdî âlimlerinin itibarı kalmadı» diyerek kederlenmişlerdi.Dedesi Abdül-Muttalib, onun doğumunu haber aldığı zaman son derece sevinmişti. Müstesna bir mahabbetle sevdiği oğlu Abdullah'ın genç yaşında uf ulunun acısı, tulü eden bu nurtopu torunla gidermiş oluyordu.
Abdül-Muttalib, bir ziyafet -tertip ederek Kureyş'in ileri gelenle- • rini davet etti. Misafirlerine torununun doğumunu haber verip ona' Muhammed ismini verdiğini açıkladı. Bu mübarek isim, Abdül-Mut-talibln soyundaki bir kimseye konulmuş değildi. Kendisine bu ismi tercih edişinin sebebi sorulduğunda şu cevabı vermişti:

«Onu, gökte meleğin yerde beşerin çok öveceğim umuyorum, bu sebeple ona bu adı koyuyorum».
Resûl-i Ekrem'in en meşhur ismi MUHAMMED'tir. Bu mübarek ismi Kur'ân-ı Kerim'in dört ayrı sûresinde zikredilmiştir. Bundan sonra Ahmed ismiyle şöhret alan Resûlullah Efendimizin Tâhâ, Ya­sin, Hâdî, Nur, Müddessir, Rahim, Reûf, Beşir, Nezir gibi birçok isim­leri daha vardır.
Resûlullah Efendimiz, baba tarafından en asli, en yüce bir soya sahip bulunmaktadır. Nesep âlimleri,

Resûlulîah'm babası Hazret-i Abdullah'ın soyunu Hazret-i ibrahim'e kadar çıkarmaktadırlar. 20 de­desi Adnan'a kadar neseb âlimleri ittifak etmişlerdir.
Adnan, Hazret-i ismail'in oniki oğlundan Nabit'in soyundan gel­miştir.


Resûlullah'ın annesi Hazret-i Âmine, Zühre oğullan kabilesinin reisi Vehb'in kızıdır. Onun soyu da Resûlullah Efendimizin beşinci dedesi Kilâb'da aynı soyda birleşmektedir.

Peygamber Efendimiz'in baba tarafından nenesi Fâtıma, onun an­nesi de Sahre'dir. Sahre, Tahmür'ün o da Kusay oğlu Ubeyd'in keri-mesidir.
Anne tarafından büyük anneleri de Berre, onun annesi de Ümmü Habib'tir.

ResûM Ekrem (s.a.v.) Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöy­le buyurmaktadırlar:
«3en, Ademoğuilannm (yaşadıkları) asırlarda (dededen babaya intikal ettirilerek) gönderildim. Nihayet içinde bulunduğum asra (gelmiş) oldum» (1). «Allâh, îsmâiîia evlâdı (arası) ndan Kinâneyi, Kinâneoğullarından Kureyş'i, Kurejş (için) den Hâşiıno£ullanm seç­ti. Beni de Haşîmoğulları arasından seçti» (2).

Aziz mü'minler!
Okumuş olduğumuz hutbede yer alan &yet-i kerimede şöyle buy-ruimaktadır:
«ABdolsıın, size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki si­zin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Üstünüze çok düş­kündür. Mü'minleri cidden esirgeyicidir, bağışlayıcıdır o» (3).

Resûlullah Efendimizin babası Abdullah, ticaret için çıktığı Su­riye yolculuğundan dönerken, yirmi beş yaşında olduğu halde Medi'-ne'de vefat etti.
Ana rahminde iken babadan yetim kalan Peygamber Efendimi­zi, validesi, üç veya yedi gün emzirebilmişti. Ona' evvelâ Ebû Leheb'-in cariyesi Süveybe, daha sonra Halime-i Sadiye süt annelik yapmış
Hazret-i Halime'nin yanında beş yaşına kadar kaldı. Onun evi yurdu bu zaman içinde bolluk ve bereketlere sahne oldu.

Peygamber Efendimiz, süt annesinin yanında bulunduğu günler­den birinde çocuklarla oynarken, Cebrail aleyhisselâm gelmiş, ken­disini yatırmış ve melekî bir ameliyatla kalbini açmış ve içinden bir kan pıhtısını «Eu şeytanın sendeki nasibidir» diyerek çıkarıp atmış-
ti. Sonra kalbini, altından mamul bir taşın içinde Zemzemle yıkamış, daha sonra kapayıp yerine koymuştu. Yolda oynayan çocuklar, süt annesine koşup «Muhammed öldürüldü.» deyince koşup yanına var­dılar ve yüzünün rengini biraz sararmış buldular. Hazret-i Enes di­yor ki: «Ben, Resûlullah'ın göğsünde dikiş izlerini gördüm».

Fahr-i âlem, altı yaşına ulaşınca annesi Hazret-i Âmine, yanına oğlunu ve Ümmü Eymen'i alarak zevci Abdullah'ın kabrini ve Neccar-oğullan adı verilen hısımlarını ziyarete varmak maksadıyla Medine'­ye gitmişlerdi. Dönüşte Mekke'ye ulaşmadan ecel kendisine ulaştı. Fâni hayata veda edeceğini anlayınca oğlunun yüzüne bakarak şu beyitleri söyledi:
«Eğer rüyada gördüğüm şey doğrır çıkarsa, sen insanlara ve inlere, helâl ve haramı bildirmek üzere, peygamber gönderilecek­sin. Kavimlerle birlikte devam edip gelen putlardan Allâh seni koru­du. Her yaşayan ölür, her yeni eskir, yaşlanan herkes zeval bulur, her çok tükenir. Evet, (fâni olmam itibariyle) ben de öleceğim. Fa­kat ebediyen anılacağım. Zira oğlumu hayırlı bir halef bırakıyorum.» Bunları dedikten sonra gözlerini fâni hayata kapamıştı.

Böyle imanlı bir anne ve babanın, böyle şerefli bir soyun necib evlâdı Hazret-i Muhammed (s.a.v.), altı yaşında annesinden de öksüz kalmıştı. Sekiz yaşına kadar dedesi Abdül-Muttalib'in yanında kaldı. Onun da ebedî âleme irtihali üzerine amucası Ebû Tâlib'in yanına gitti.
Resûlullah Efendimiz'in, çocukluk günleri bile son derece afif geçmiş bulunmaktadır. O, putlardan nefret eder, doğruluktan ayrıl­maz, vakur ve doğru sözlü idi. Onun iyilikleri saymakla bitmez ki, hangisini sayalım.
..
Rahmet-i Rahmansın ey Peygamber-i sıddik-leb, Musteb.il efdaline tayin-i evsâf-ı ruteb.
Hiçbir kimseden tahsil görmediği halde, ilim ve irfanın zübdesi olmuş, dudakları kıpırdadığı zaman ağzından ledünnî ilimlerin âb-ı hayatı akmıştır.

«Beni Rabbim terbiye etti (ği için) edebimi güzelleştirdi» (4) bu­yuran Resûl-i efham; ilimlerin, irfanların aslı ve menbaı oluşunun sır­rını dile getirmiştir.
«Zübde-i irfansın ey Peygamber-i ümmî lâkab»
Günler devrini tamamlayıp giderken Hazret-i Muhammed (s.a.v.) in yaşı, yirmi beşe ulaşmıştı. Hazret-i Hatice validemizle olan izdiva­cı, aile reisi ve baba olarak nice güzel örneklerin ve hayatî ehemmi­yet taşıyan sünnetlerin bize intikaline yol açtı
Kırk yaşına vardığında Peygamberlikle vazifelendirilen Resûlul-lah, putperest bir kavmi, hakperest bir hale getirmiştir.
Mazhar-ı imanısın, şer'inle pekçok kâfirin. Bâtının pür nur idi, andan münevver zahirin.
Peygamberliğinin onüç senesi Mekke'de geçmiş, geri kalanı Medi-ne-i tâhirede devam etmişti.

Âdemoğlunun en şereflisi, âlemlerin rahmeti, Âhirzaman Peygam­beri Hazret-i Muhammed, son derece mütevazi, hayâlı, doğru ve in­sanların en güzel ahlâka sahip olanı idi. Açık ifadeli, tek tek konu­şan ve doğrudan ayrılmayan Resûlullah Efendimiz'in en çok kızdığı fena huy, yalancılıktı.
Gülden daha güzel kokan Resûlullah; güldüğü zaman, edebinin kemâlinden, ağzını örterdi. Şair ne kadar haklı söylemiş:

Altmış Birinci Hutbe
Kalemle kal ile tarif olunmaktan münezzehsin, Nekâisten serapa aksin ya Resûlellah

Kaynak;kitap.mollacami

MEVLİD KANDİLİNDE TESBİH NAMAZI

Mevlid Kandili, Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V.)'nın âlemleri şereflendirdiği, nurlu vücudunun dünyaya intikal ettiği mübârek velâdet Kandili'dir.
Resûlullah Efendimiz, Rebiu'levvel ayının 12'sinde dünyaya teşrif etmişlerdir. Bu itibarla bu ayın 12 nci gecesi hicri senenin ilk kandilidir. Yarın, Pey-gamberimiz Hazretlerinin dünyaya teşriflerinin 1416'ncı yılını idrak edeceğiz.
Ayrıca bu ay içerisinde mümkün olduğu kadar salatü selâm getirilmeli. Salâtı nâriye, salâtı münciye veya fethiye okumaya çalışmalıdır.
Bu gecenin manevî zenginliğinden istifade etmek için bir tesbih namazı kılmalıdır.
Tesbih namazına şu şekilde niyet edilir :
«Yâ Rabbi, niyet eyledim rızâi şerifin için tesbih namazına. Yâ Rabbi bu gece teşrifleriyle âlemleri nûra garkettiğin sevgili habibin, başımızın tacı Rasûli Zîşan Efendimiz'in hürmetine ve bu geceki esrarın hürmetine ben âciz kuluna da afvi ilâhîne, feyzi ilâhîne mazhar eyle.. Allâhü Ekber.»
Kaynak FAZILET TAKVIMI

TARÇINLI VE FINDIKLI KURABİYELER

Bu nefis kurabiyeleri eşimi şımartmak için yapıyorum:)

Görünce gözleri parlıyor canımın:))))

Emre Bey pudra şekerinden elleri kirlendiği için pek yüz vermiyor bu kurabiyelere:)

Herkesin hoşlanacağı bir lezzet... çabuk bayatlamıyor ve yerken ağızda dağılıyor.

Hem kolay hem de çok lezzetli...denemenizi tavsiye ederim.Biz çook seviyoruz.




Malzemeler:

250 gr. margarin

5 yemek kaşığı pudra şekeri

1 paket vanilya

3,5 su bardağı kadar un

1 su bardağı kadar fındık


Üzeri için;

Tarçın

Pudra şekeri


Yapılışı:

Yumuş yumuş olan margarini ve pudra şekerimizi iyice karıştırıyoruz.

Elenmiş unu ve vanilyayı da ilave edip kıvama gelene kadar yoğuruyoruz.

Dişe gelecek şekilde dövülmüş fındıkları da ilave edip tekrar yoğuruyoruz.

İstediğimiz şekli verip önceden ısıtılmış 170 derece fırında üzerleri pembeleşene kadar pişiriyoruz.

Soğuduktan sonra pudra şekeri ve tarçın karışımımızı nefis kurabiyelerimizin üzerine serpiştiriyoruz.


AFİYET , BAL OLSUN


SEVGİLER , ÖPÜCÜKLER


4 Mart 2009 Çarşamba

PALYACO KÜLAHLARI

palyaco kulahlari
tarifi ilk portakal agacinda gormüstüm .bir kac kez de yaptim cocuklar cok seviyorlar..

PALYACO KÜLAHLARI;
20 adet milföy hamuru(ben kare olanlardan kullandim,tereyagli )
1 litre süt
6 corba kasigi nisasta(tepeleme)
6 corba kasigi seker
2 poset kremsanti
2-3 corba kasigi file badem
süslemek icin cilek ve pudra sekeri
YAPILISI:
Önce pudingini hazirlayalim,bunun icin de süt,seker ve nisasta bir tencereye alinip karistirarak kaynayip koyulasana kadar pisirilir.
daha sonra bir kenarda sogumaya birakilir.Soguyan pudinge toz kremsantiler ilave edilip mikserle cirpilir.buzdolabinda muhafaza edilir.
Milföy hamurlari tezgahin üzerine serilir ve 1 cm kalinliginda ince seritler kesilip önceden güzelce bir firca yardimi ile yumusak bir yagla yaglanan korne kaliplarinin üzerine kaliplarin agiz kisminda 1 cm bosluk kalacak sekilde baslanarak 2.kat da üzerine gelecek sekilde sarilmaya baslanir ve bu islem kalibin en alt kismina kadar sarilir.kaliplarin üzeri hamurla sarildiktan sonra yagli kagit serilmis firin tepsisinin üzerine yerlestirilip 200 derecelik önceden isitilmis firinda alti üstü kizarana kadar pisirilir.Ben kaliplari 2 ser defa kullandim ve 22 adet külahim oldu misafirlerime yetti..
daha sonra soguyan külahlarimiza bir krema siringasi ile hazirladigimiz krema doldurulur.her külahin agiz kismina cilek konur ve arzuya göre pudra sekeri serpilir,file badem le de süslenebilir.
AFIYETLER OLSUN!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!


palyaco kulahi
kulah kaliplar

visneli ceez kek(KWARK TAART MET KERST)

ceez kek2
Bu tarifi bir kac kez yaptim,cok da begenildi sizlerede tavsiye ediyorum mutlaka deneyin ....
VISNELI CEEZ KEK(KWARK TAART MET KERST)
2 paket yulafli bisküvi
75 gr tereyagi
ÜZERINE:
1 paket süzme yogurt 500 gr(KWARK)
1 paket kutu krema(slagroom)
1 paket labne peyniri(ROM KAAS)
5 yumurta
2 corba kasigi tepeleme misir nisastasi
1 su bardagi seker
2 paket vaanilya
EN ÜZERINE
1 kavanoz visne kompostosu(konserve taneli ve sulu olanindan)
1 cay bardagi seker
2 corba kasigi tepeleme nisasta
visne kompostosunun 2 su bardagi visne suyu
YAPILISI:
Bisküviler robotta cekilir,Eritilen tereyagi bisküvilerin üzerine dokülür ve güzelcek aristirilip yagli kagit serilmis kelepceli kalibin icine dokülüp bastirilarak düzeltilir.
Buzdolabina konup 15-20 daakika benletilir..
Yumurtalar ve seker cirpilir kopük kopük olunca ,süzme yogurt(kwark),labne (rom kaas) ,kutu krema(slagroom) ,vanilya ve nisasta ilave edilir,mikserin düsük ayarinda karistirilip kelepceli kaliba bisküvinin üzerine dokülür 180 derecelik onceden isitilmis firinda 35 dakaika pisirilir.

Firindan alinir.Visne taneleri suyundan ayrilarak blendirdan gecirilir.Sonrada tekrar suyu ile birlestirilir,nisasta ve sekerde ilave edilip karistirarak koyulasip kaynayana a kadar pisirilir.Daha onceden pisirdigimiz ceez kekimizin üzerine dokülüp soguyunca buzdolabina konur.kaliptan cikarilip keserek servis edilir..
AFIYET OLSUN!!!!
NOT!!! tamamen kizarmasini beklemeyin,beyaz pisen bir pasta bu!!!
ceez kek

Hamsili Köfte- Balık Köfte


Daha önce bahsetmiştim hatırlarsanız. Ali Kırca'nın ana haber bülteninden hamsi ile iki adet yemek tarifi aldığımı söylemiştim. Valla ana haber bülteninden :)))

Şimdi ikinci tarif geliyor. Hamsili Köfte . Balığı severek yemeyen çocuklarınıza bayıla bayıla yedireceğiniz bir tarif.
Bir kilo hamsinin yarısı ile hamsili pilav, diğer yarısı ile hamsili köfte yaptım.

Malzemler:
  • 1/2 kg hamsi
  • yarım ekmek içi
  • 1 adet büyükçe soğan
  • 1/4 demet maydanoz, 1 yemek kaşığı dolusu nane
  • 1 yumurta
  • karabiber, tuz
  • 2 kaşık mısır unu (yağ çekmesini engelliyor.) Eğer çok cıvık olursa kıvama gelinceye kadar koyabilirsiniz.
Yapılışı:
  1. Hamsilerin ortalarındaki kılçıkları ayırıp , blendırdan geçirin. (Çiğ olacaklar)
  2. Daha sonra tüm malzemeyi katın. Eğer cıvık olursa mısır unu ekleyebilirsiniz. Sakın çok sıkı olmasın.
  3. Elinizde yumuşak harcı köftelik olacak şekilde yuvarlayın ve kızgın yağda kızartın .

2 Mart 2009 Pazartesi

Trabzon Hurmalı Kup- 2

Eşimin Yaptığı Trabzon Hurmalı Kuplardan biri daha. Hurma ezilmiş ve üstü narla kaplanmış. Az narlı olan oğluşumun. O öyle seviyor.
Bu sene ailecek hiç gripal enfeksiyon falan geçirmedik (Maşallahhhh ) acaba bu iki meyvenin faydası olmuş mudur diye düşünüyorum.