30 Temmuz 2009 Perşembe

Peynirli Örgü


Tatile çıkma zamanı belli olup, yollara düşmek için biletler de ayırtıldıktan sonra ne zor geliyor kentte rutin hayat... Meğer ne çok sıkıldığını anlıyor insan, meğer ne çok yorulduğunu... Günler sayılırken sabırsızlıkla, bir de taşınma telaşınız varsa eğer, daha bir yorucu, daha bir bunaltıcı oluyor geçen zaman..

Evden değil, ofisten taşınıyoruz neyse ki.. yani bana düşen işler ancak kendi çalışma alanımla sınırlı. Bu da bir teselli (mi). Ve evet, yeni bir ofise alışmaya çalışacağım. Yenilik güzeldir bir taraftan evet, ama güzel İstanbul'un karşı yakasından evime akşamın kaçında dönebileceğim, kısacık kış günlerinde akşamın hangi saatinde soframıza yemek koyabileceğim, günümün kaç saatini kendime, evime, sevgilime ayırabileceğim... bilmiyorum. Neyse... yine de bütün bu karmaşanın ardından ruhumu dinlendirebileceğimi bilmek güzel.

Bu tuzluları dostlarımızla toplantımız için yapmıştım. Cem'in dediği gibi şaşırtıcı bir sürpriz oldu yiyenler için. Ağızda dağılan cinsten, kurabiye gibi tuzlulara benziyorlar ama öyle değiller. Poğaça gibi yumuşacık ve lezzetliler. Ben kalanları kahvaltıda yedim hatta, çayla birlikte öyle güzel oluyorlar ki. Tarif bir kabartma tozu paketinden alınma. İster yanında soğuk bir limonatayla öğleden sonra, ister kahvaltıda çayla ikram edin haftasonu, ama mutlaka denemenizi tavsiye ediyorum.

Malzemeler:

- 160 gr tereyağı (oda sıcaklığında)
- 250 gr az tuzlu peynir (rendelenmiş)
- 1 tatlı kaşığı tuz
- 1 çay kaşığı toz şeker
- 1 çay kaşığı toz kırmızı biber
- Yaklaşık 2 su bardağı un
- 1 paket kabartma tozu
- 1 yumurta sarısı
- Çörekotu


Yapılışı:

1. Yumuşamış tereyağını ve peynir rendesini yoğurma kabına alın. Tuz, şeker, kırmızı biber ve kabartma tozunu ekleyin. Unu azar azar ekleyerek yoğurmaya başlayın. Elinize yapışmayan kıvamda ama kolay şekil alan bir hamur elde edin.

2. Hamurdan ufak parçalar koparıp avuç içinizde rulo yapın ve ortadan ikiye kıvırarak örün. Hazırladığınız örgüleri yağlı kağıt serdiğiniz 2 büyük fırın tepsisine sıralayın.

3. Üstlerine yumurta sarısı sürüp çörekotu serpiştirin. Önceden 180 derecede ısıtılmış fırında üzerleri güzelce kızarana dek pişirin.

Tabi ki soğumadan sıcak sıcak servis yapmanız en güzeli.. Ama beklediklerinde de yumuşaklıklarını koruyorlar. Yine de içinde peynir olduğu için bu sıcak günlerde dışarda çok fazla bekletmemeye çalışın. Artanını rahatlıkla dondurucuya atabilirsiniz.


Penceremizin önündeki fesleğen...
Her akşam suladıkça, her sabah koklayıp sevdikçe coştu.
Baktım minik beyaz çiçekler açmış üzerinde, öyle güzel ki....

Cevizli Ekmek


Ekmek serisinde son perde. Başka ekmek fotosu çekmemişim. Cevizli ekmek gerçekten de çok güzel olmuştu.
Sanıyorum uzun süre aranızda olamayacağım. İşlerim izin verdiği sürece izinde olacağım (İnternetsiz ortamda). Herkese buradan çok selam.
Malzemeler:
  • 3 su bardağı tam buğday unu
  • 2 su bardağı kepekli un
  • 1 paket toz maya
  • 1 tatlı kaşığı toz şeker
  • 2 su bardağı un + yarım çay bardağı süt
  • 1 su bardağı elle kırılmış ceviz
  • 1 çay kaşığı tuz

Yapılışı:

  1. Toz mayayı 1 tatlı kaşığı şeker ve yarım çay bardağı süt ile ezin ve 15 dakika kadar bekleyin. Sütü hafif ılıtın.
  2. Unları yoğrma kabına alın. Ortasına mayayı, tuzu, cevizi koyun. Suyu yavaş yavaş ekleyerek yumuşak bir hamur elde edin. Hamur elinize yapışmayacak. Eğer olmazsa su veya unla dengeleyin.
  3. Üstünü steçleyip, iki katı büyüklüğe ulaşana kadar oda sıcaklığında bekletin. 2 katına geldiği zaman hamuru 7 parçaya ayırın ve un ile şekillendirip yuvarlak yuvarlak ekmekler yapın. Üstüne bıçakla artı yapın.Üstlerine elinizle su sürün, un serpin.
  4. Yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizip 20 dakika kadar daha bekletin. Sonra 180 derecede üstü kızarana kadar pişirin. Tepsinin altına su dolu bir kap koymayı unutmayın. Ekmekler daha yumuşak oluyorlar.

28 Temmuz 2009 Salı

Patatesli Ekmek


Ekmek serisine devam. Patatesli ekmek daha uzun zaman dayanması açısından da iyi bir ekmek oluyor. Tadını da ben çok sevdim. Zaten ekmekleri yapıp, deepfreez' e atıyorum ben. Sonra mikrodalgada çözüp taze taze ve sıcak sıcak yiyiyoruz.
Malzemeler:
  • 2 bardağı tam buğday unu
  • 2 su bardağı beyaz un
  • 2 adet orta boy patates
  • 1 paket kuru maya
  • 1 su bardağı süt
  • 1 su bardağından 1 parmak eksik su
  • tuz

Yapılışı:

  1. Patetesleri haşlayıp , rendeleyin. Unları yoğurma kabınıza alın ve üzerine maya, patates süt, su ve tuzunu ekleyin. Hamurunuzu iyice yoğurun. Bu yoğurma işlemini derin bir kapta örneğin kek kabında yaparsanız, üstünü steçlemekte zorlanmassınız.
  2. Hamurunuz yumuşak kıvamda ama ele yapışmayacak bir hamur olacak. Eğer olmazsa su veya unla dengeleyin. Üstünü steçleyip, iki katı büyüklüğe ulaşana kadar oda sıcaklığında bekletin. 2 katına geldiği zaman hamuru 7 parçaya ayırın ve un ile şekillendirip yuvarlak yuvarlak ekmekler yapın. Üstüne bıçakla artı yapın. Ama benim yaptığım hiç bir artı yerinde durmadı söyleyeyim. :)
  3. Yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizip 20 dakika kadar daha bekletin. Sonra 180 derecede üstü kızarana kadar pişirin. Tepsinin altına su dolu bir kap koymayı unutmayın. Ekmekler daha yumuşak oluyorlar.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Yedi Çeşit Tahıllı Ekmek


Sofra dergisinin Mart 2009 tarihli sayısında ekmek tarifleri vardı. Mart, Nisan ve Mayıs ayları kendi ekmeğimizi kendimiz yaparak geçti. Daha doğrusu ben yaptım. :)))
Ama o dönem yine bitti. Şu ekmek işine hep başlıyorum. Rayına da oturtuyorum. Sonra yine ara veriyorum. Bir türlü sürdüremedim ben bu işi. Ekmek makinası da aldım. Yine süreklilik kazanamadı. Zaten bir elektronik mühendisi olarak ekmek makinasını fişe takılı bırakarak uyuyamıyorum. Onun 4 saatte de ekmek yapmasına katlanamıyorum. Böylece kendi ekmeğimi kendi ellerimle mayalandırıyorum ve kendi ellerimle pişiriyorum.
Özledim vallahi evdeki ekmek kokusunu.
Malzemeler:
  • 3 su bardağı 7 tahıllı un
  • 2 su bardağı beyaz un
  • 1 adet yaş maya
  • 1 tatlı kaşığı toz şeker
  • 2 su bardağı + yarım çay bardağı hafif ısıtılmış süt
  • 1 çay kaşığı tuz

Yapılışı:

  1. Yaş mayayı 1 tatlı kaşığı şeker ve yarım çay bardağı süt ile ezin ve 15 dakika kadar bekleyin.
  2. Beyaz unu eleyip, 7 tahıllı unla beraber yoğurma kabına alın. Ortasına mayayı, tuzu koyun. Suyu yavaş yavaş ekleyerek yumuşak bir hamur elde edin. Hamur elinize yapışmayacak.
  3. Hamuru top haline getirip, kabın üstünü steç film ile kaplayın. 2 katı büyüklüğüne ulaşana kadar oda sıcaklığında bekletin. 2 katına geldiği zaman hamuru 7 parçaya ayırın ve un ile şekillendirip yuvarlak yuvarlak ekmekler yapın.
  4. Yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizip 50 derecelik fırında 20 dakika kadar bekletin. Sonra 180 derecede üstü kızarana kadar pişirin. Tepsinin altına su dolu bir kap koymayı unutmayın

26 Temmuz 2009 Pazar

Vişneli Cheesecake... ve Sibel'in Kahvesi 4 yaşında!


Mutfak maceralarımın gelen misafirlere kek-kurabiye pişirmekten öteye geçerek; hemen her akşam iş çıkışı mutfağa girmeye, farklı yemekler hazırlamaya, ekmek pişirmeye, ofise getirmek için türlü çeşit hamurişleri yapmaya, ve giderek neredeyse tüm haftasonlarımı mutfakta geçirmeye başladığım ilk zamanları düşündüm bu yazıyı yazmaya oturduğumda... Sanırım bu dönem; yemek yapmanın bir gereklilik olmaktan öte bir keyif, bir meditasyon, bir sanat ve "mutfak" dediğimizin bir kültür olduğunu keşfetmemle aynı zamanlara denk geliyor. Henüz blog dünyasında yaklaşık 50 kadar yemek blogu vardı sanırım o zamanlar... Hemen hepsini zevkle okuyor, tarifleri kaydediyor, haftasonları denemeler yapıyor ve bunlardan internet gruplarında uzun uzun bahsediyordum.

İşte o zamanlar, bir haftasonu tatilinde doğdu Sibel'in Kahvesi.
Mutfaktan yükselen tarçınlı, portakallı, çikolatalı ya da bazen elmalı kek kokuları; bir fincan taze kahvenin kokusuna, gıcır gıcır günlük gazetelere, mürekkep kokusu henüz kaybolmamış yeni bir kitaba, sayfalarında keyifli gezintiler vaadeden bol fotoğraflı aylık dergilere eşlik ederdi daima...

Havada asılı duran kahve kokusunu içime çekerek, ahşap masalarında okumaya, yazmaya, yalnızsam pencereden dışarıya dalıp hayaller kurmaya, karşı sandalye doluysa uzun sohbetler etmeye bayıldığım kafeleri düşündüm bloguma ismini verirken. Ve bol bol, içimden geldiği kadar yazmayı, paylaşmayı, kapının hep açık kalmasını, vaktim olduğunca uğramayı düşündüm buraya.. Ben yokken de gelinsin istedim, geçmiş zamanlarda gezinilsin, bir kurabiye ya da bir dilim kek alınsın keyif ya da hüzün kahvelerinin yanına... Bazen de akşam keten örtülü bir Akdeniz sofrasına konulacak güzel bir zeytinyağlı tarifi alınıp, sevinçle dönülsün istedim mutfaklara.. Güzel kitaplar, güzel filmler de olsun elbette, onlar da paylaşılsın ki, sanatın başka hiçbir şeyde olmayan o büyülü kokusu da karışsın, o mucizevi kahve kokusuna...


Geldiğiniz, sevdiğiniz, sonra yine uğradığınız için okur-dostlarım, hepinize çok teşekkür ederim.
4. yılı kutlamaya saklamıştım cheesecake'imi, bir kadeh tatlı şarapla birlikte, sizlerle paylaşmak için. Geçen haftasonlarından birinde, dostlarla geçirilen keyifli bir günde damakları şenlendirmiş olan bu cheesecake, evimizin arka bahçesinde fotoğraflandı, özenle... Alim'in kiraz ağacına tırmanarak topladığı kirazlar önce dekor oldu, sonra da açık büfe lezzetlerine inat, en büyük ilgiyi topladı o gün.

Cheesecake benim zaman zaman aklıma düşen, düştü mü de aklımdan çıkmayan, hani irice bir dilim yemeden iflah olmadığım lezzetlerden biri. Çok sık yapılmaz mutfağımda, çoğu kez hakkıyla yapılan kafelerde yemeyi tercih ederim, çok özlediğim zamanlarda. Bir nedeni de, hazırlanan kocaman bir cheesecake'in paylaşılmak için kalabalık gerektirmesidir illa ki. İşte kırk yılda bir denilen zaman geldi, ve çok tecrübeli olmadığım halde riske girerek, dostlarımızı davet ettiğimiz gün için bir cheesecake pişirdim. Son hali ortaya çıkana dek yaşadığım endişeleri anlatmayacağım:) Çünkü bu tatlı maceraya girmenizi istiyorum. Evet! Sizlerin mutfağında da böyle bir güzellik olsun istiyorum yaz bitmeden.


Malzemeler:

- 400 gr Pınar labne peynir (yeşil paketli)
- 1 su bardağı süzme yoğurt
- 5 adet orta boy yumurta
- 1 su bardağı toz şeker
- 1 adet limon kabuğu - rendelenmiş
- 2 çorba kaşığı limon suyu
- 2 çorba kaşığı un
- 1 paket vanilya
- 1 paket petibör bisküvi*
- 100 gr tereyağı

Üzeri için:

- 1 orta boy kavanoz vişne kompostosu**
- 2 Türk kahvesi fincanı toz şeker
- 1 çorba kaşığı (tepeleme) mısır nişastası

* Cheesecake tabanları için genelde Burçak türü bisküviler kullanılır, ama petibör daha hafif bir alternatif, deneyin derim.

** Ben vaktim fazla olmadığı için hazır ev yapımı güzel bir komposto aldım Pangaltı'nın şirin mezecilerinden birinden. Büyük marketlerde de bulunabiliyor bazen. Kendiniz yapmak isterseniz yarım kiloluk bir konserve kavanozunu ölçek olarak kullanabilirsiniz...


Yapılışı:

1. Öncelikle tereyağını eritip ılımaya bırakın. Bisküvileri iyice ufalayın (ben kalınca bir poşet içine koyarak elimle eziyorum, siz rondo da kullanabilirsiniz). Tereyağı ile karıştırarak hafifçe yoğurun (kırıntılı bir hamur olacak).

2. 26 cm.lik kelepçeli bir kalıbın tabanına yağlı kağıt serin, hazırladığınız kırıntılı hamuru tabana bastırarak yayın. Bastırma işlemini bir su bardağının tabanıyla yapabilirsiniz.

3. Labne peynirini, süzme yoğurdu, toz şekeri, yumurtaları özleşene dek mikserle çırpın. Vanilya, limon kabuğu ve limon suyunu ekleyerek tekrar çırpın. Koyu bir ayran kıvamında olacak karışımınız. Benim gibi endişelenmeyin, gerçekten pişiyor:)

4. Hazırladığınız karışımı, tabanın üzerine dökün. Önceden 150 derecede ısıtılmış fırına verin ve yaklaşık 1 saat pişmeye bırakın. 1 saatin sonlarına doğru kontrol etmeye başlayabilirsiniz, ama kesinlikle fırının kapağını açmayın. Üzeri hafifçe kızardığında fırını kapatın ve fırın soğıuyana kadar cheesecake'i içinde bırakın. Böylece üzeri çatlamayacaktır.

5. Cheesecake soğurken üzerini hazırlamak için kompostoyu ufak bir tencere içine süzün, vişnelerini bir kenara ayırın. Çıkan suyun içine nişasta ve şekeri ekleyin, devamlı karıştırarak kaynayıp koyulaşana dek pişirin, ılımaya bırakın.

6. Ilıyan vişne sosunuzun içine vişne tanelerini ekleyin. Soğumuş olan cheesecake üzerine bu ılık sosu dökün. Buzdolabında 1 gece dinlenmeye bırakın.

7. Ertesi gün servisten hemen önce buzdolabından çıkarın, kelepçeyi açmadan önce kenarlarından bir bıçakla geçerek kalıptan ayrılmasını sağlayın. Daha sonra kelepçeyi çıkartıp servis tabağına alın. Biraz dikkatli olursanız alt tabanı da çıkartabilirsiniz aslında ama ben bu riske girmedim:) Cheesecake yarılandıktan sonra alt tabanı çıkartmak daha kolay oldu.


Tatlı şarabı tatlıların yanında yudumlamayı seviyorsanız deneyin derim, bayılacaksınız! İçindeki limonun ve vişnenin mayhoşluğuyla birlikte, serin bir limonata yanına da yakışıyor. Ama itiraf ediyorum, ben son kalan 1-2 dilimi yanında hiçbir şey içmeden, tadını çıkararak yedim.

Bir dahaki sefere, nutellayı peynirle yemeye bayılan sevgilim için çikolatalı bir cheesecake yapmayı düşünüyorum! (ve evet, elbette kendim için de:)

21 Temmuz 2009 Salı

Balık Menü 2- Fırında Tahin Helva






Evet efendim. Ben yaz da olsa kış da olsa balığın yanında fırın helva yiyiyorum valla. Yazın helvanın içinde elma gibi meyve, kışın antep fıstığı, ceviz yer alıyor.

Balık işi en kolayı. Yıkayıp ayıkladığınız balıkları hafif unlanmış fırın torbasına atıyorsunuz. Piştikten sonra çok hafif soğusun ki (2-3 dakika kadar) fırın torbasından hasarsız çıkabilsin.

Fırında tahin helva için; kalıp halinde vanilyalı tahin helvayı alıyorsunuz (ben Koska yada Lalin marka kullanıyorum) 250 gr falan yeterli. Onu yaklaşık 1/2 çay bardağı sütle eziyorsunuz. Ben el blendırı sokuyorum içine. İster içine ceviz kırığı koyun, ister antep fıstığı koyun,isterseniz meyve koyun. Yada hiç bir şey koymayın. Sonra mini güveç kaplarına koyup , fırınlayın. Kapların yarısına kadar doldurun. Üstü kızarana kadar pişirin. Balıkları indirmeye yakın fırına atarsanız çok daha iyi olur. Taşmaya karşı tepsinin altına yağlı kağıt koyabilirsiniz.

19 Temmuz 2009 Pazar

Kardeşimin Emeği Şekerpare Tatlısı


Kardeşim geçenlerde elinde kocaman bir tatlı tabağı bize geldi. İçi şekerpare dolu. Oy oy oy. Kim sevmez şekerpareyi. Gerçekten çok da güzel olmuşlardı. Yanına da dondurma. Ne demeli ki yeme de yanında yat.

Gerçi bende tarifi vardı ama ben yine de onun tarifini de yayınlamak istedim. Rejimde olanlara sadece bakmak var, yapmak yasak :)))

Malzemeler:

Şekerpare için:

  • 250 gr kadar tereyağ yada katıyağ (ılınmış)
  • 1 su bardağı pudra şekeri
  • 6 yemek kaşığı irmik
  • 2 yemek kaşığı hindistan cevizi
  • 2 yumurta
  • 4 su bardağı un (az gelirse ilave edebilirsiniz.)
  • 1 paket vanilya ve kabartma tozu
  • Üstüne fındık içi

Şerbeti için :

  • 1.5 kilo şeker, 1.5 litre su ve yarım limon suyu

Yapılışı:

  1. 1 yumurtanın sarısını ayırıp tüm malzemeyi karıştırın. Her zamanki ki gibi kulak memesi kıvamında olacak :)) Ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp, elimizle hafifçe düzleştirip tepsiye diziyoruz. Üzerine yumurta sarısını sürüp birer tane fındık yerleştiriyoruz. 170 derecede yaklaşık 30 dakika pişirin.
  2. Şerbeti için su ile şekeri kıvam alıncaya kadar kaynatın. İçine limon suyunu da katıp 3 dakika kadar daha kaynatın. Şerbeti tatlıları yapmadan önce yapıp soğumaya bırakın.
  3. Tatlılar piştikten 5 dakika sonra (çok da sıcak olmamalı) , üstüne şerbetini dökün. Tatlı şerbetini çektikten sonra servis yapın.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Marmelatlı Hindistancevizli Kurabiye


Merhabalar herkese. Çalışmaktan ne bloglara girebiliyorum ne de tarif yayınlayabiliyorum. Bir sürü fotoğraf birikmiş. Bazılarının tarifini hatırlamakta bile zorlanıyorum. Hangi tarifi nereden yapmıştım, bir türlü bulamıyorum. Bu tarifi de Sofra dergisinden yaptığımı zannederek Sofra dergilerinin içinde az buz arama yapmadım. Sonra Limonlu Kek'ten veya Yemek Kutusu'ndan yaptığımı zannettim. Biliyorsunuz Betül'ün kurabiyeleri özgün çalışmalardır ve hepsi biribirinden güzellerdir. En sonunda Kibele Sofrasından yaptığımı buldum. Banu'nun yaptığı her şeyde gerçekten çok güzel oluyor.
Kurabiye harika oldu gerçekten. Canım istedi şimdi , ben bu kurabiyeden bir ara yine yapayım. Şiddetle tavsiye ediyorum.
Malzemeler:
  • 250 gr oda ısısında tereyağı ( margarinde olabilir ama bende tereyağ kullandım)
  • yarım su bardağı pudraşekeri
  • 50 gr fındık tozu (kendim fındığı el blendırından geçirdim. Koymasanız da olur. Ama verdiği lezzet tartışılamaz.)
  • 1 yumurta sarısı
  • 1 paket vanilya ve kabartma tozu
  • Yaklaşık 3 bardak un
  • Üzerine: 1 yumurta akı, hindistan cevizi, marmelat (kendi imalatım olan erik marmelatını kullandım. Gerçekten çok yakıştı.)

Yapılışı :

  1. Oda ısındaki tereyağ ve tüm malzeme karıştırılır. Tereyağınız eğer soğukda mikrodalgada yumuşatabilirsininiz. Hamur kulak memesi kıvamında olacak. Çok yumuşak olursa dağılır. Pudra şekeri yerine toz şeker koyarsanız da piştiğinde genişler.
  2. Ceviz büyüklüğünde parçalar alınır. Yumurtanın akına batırılır, daha sonra düz tabağa yayılmış olan hindistancevizinde yuvarlanır.
  3. Ortaları parmakla çukurlaştırılarak içlerine çay kaşığı yardımı ile marmelat konur.
  4. 170 derece de yaklaşık 20 dakika pişirilir. Üstlerinin çok hafif pembeleşmesi yeterlidir.

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Sebzeli Pilav


Sizde de durum aynı mı bilmem ama akşamları 1-2 çeşit yemek bize yeter de artar oldu son zamanlarda. Sıcakların etkisi var haliyle.. İçimiz serin, hafif zeytinyağlılar, salatalar, yanında serin serin yoğurt ya da cacık yenebilecek yemekler istiyor sadece..

Ben de kışın yaptığım gibi akşamları ertesi günün yemeğini pişirmek için mutfağa girmek yerine, işten kaçta gelirsem mutfağa o zaman girip evde ne varsa, canımız ne isterse onu hazırlıyorum. Ve daha çok, yalnız yaşadığım zamanlarda kendim için hazırladığıma benzer tabaklar hazırlıyorum sevgilimle ikimiz için. O da hiç itiraz etmeden, bayıla bayıla yiyor üstelik. Bir akşam fırında kabak ve yanında ayrana, bir başka akşam bir kase patates salatası ve barbunya pilakiye, bazen de bol domatesli bir makarna ve yoğurt ikilisine hiç hayır demeyen, başka birşey aramayan bir adam o. Bunları bile yapmak istemezsem, ikimizin de sevdiği gibi bol hardallı, bol peynir ve domatesli, bazen de pesto soslu sandviçler hazırlıyorum ve tv karşısına geçip yiyoruz afiyetle.

İşte bu pilavı da, sebzelikte tek başlarına kalmış sebzelerimi değerlendirmek için yaptım geçen akşam. Süzme yoğurdumuz vardı, birşey daha yapmalıydım ama sanki... Hemen bir tane kabağı soyup dilimledim, bir kaseye de bir yumurta kırdım, az un dökerek çırptım. Buladım kabaklarımı buna, kızarttım zeytinyağında. Oldu mu "kabak balığı":) Oldu, mis gibi oldu hem de. Deneyin bir ara derim.


Malzemeler
(5 kişilik)

- 2 su bardağı pirinç
- 4 çorba kaşığı zeytinyağı
- 1 adet kabak
- 1 adet havuç
- 1 adet patlıcan
- 2 adet yeşil biber
- 2 adet domates
- 2 su bardağı sıcak su
- Tuz, karabiber

Yapılışı:

1. Pirinci yıkayın, ılık suda 20 dk kadar bekletin.

2. Kabak ve havucun kabuklarını soyun, biberleri temizleyin, patlıcanı alacalı soyun. Hepsini ufak küpler halinde doğrayın.

3. Zeytinyağını geniş bir çelik tavada ısıtın, suyunu süzdüğünüz pirinci ekleyip kavurun.

4. Doğradığınız sebzeleri tavaya ekleyin, karıştırarak birkaç dakika daha kavurun.

5. Domatesleri rendeleyerek tavaya ilave edin, 2 bardak sıcak su, tuz ve karabiber ekleyin. Kapağını kapatarak kısık ateşte suyunu çekene kadar pişirin, bu sürede hiç karıştırmayın.

6. Piştikten sonra üzerine havlu örterek en az 10 dk demlenmeye bırakın. Servis ederken ben unuttum ama siz unutmayın, üzerine birkaç dal maydanoz serpiştirin...

Görmenizi istediğim birşey var..
Geçenlerde tavşan Bugs Bunny'nin havuçlarından buldum ekolojik pazarda:)


Ne sevimliler değil mi?
Gördüğümde çok mutlu oldum, başka tezgahlarda da vardı ama böylesi değildi. Çıtır çıtır, leziz mi leziz yaz havucu.. Zeytinyağlı yemeğini yaptım hemen o akşam. Böyle taze havuç bulduğumda az suyla, birkaç kaşık pirinçle pişirip bolca maydanoz ve limon sıkarak yemeye bayılıyorum..

İşte son zamanlarda bizim mutfaktan haberler böyle..

TATİLDEYİZ...



ZEYNEP VE LOKUMU TATİLDEEEE...
YAZ SONUNA KADAR BLOĞUM SİZLERE EMANET:)
HEPİNİZİ SEVİYORUM VEEEE KOCAMAN ÖZLEM DOLU ÖPÜYORUM.
SEVGİLER
EMRE'Lİ ZEYNEP

9 Temmuz 2009 Perşembe

KAKAOLU MUFFİNLER

Sıcak sıcak bir İstanbul gününden herkese merhabalar:))))

Bu sabah erkenden gözümü açar açmaz ne yapsam ne yapsam diye düşünmeye başladım:))) Yemeyi içmeyi seven insanlarda sanırım böyle oluyor:))))
Sonra akşam burada gördüğüm kakaolu muffinler aklıma geldi:)))
Gözlerim ışıl ışıl oldu birden:)
Hemen koştur koştur bu nefis kekleri 5 çayımız için hazırladım... Hiç ama hiiiç pişman olmayacağım nefis pamuk pamuk bir kek oldu.



Buyurun keklerimizin tarifine;

Malzemeler:

3 Adet yumurta
1,5 su bardağı tozşeker
1/2 su bardağı ayçiçek yağı
1 su bardağı yoğurt
2 çorba kaşığı kakao
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
2,5 su bardağı elenmiş un

Yapılışı:

Yumurtayla şekeri iyice köpük köpük olana dek çırpıyoruz.
yağı ve yoğurdu da ilave edip tekrar çırpıyoruz.
Diğer malzemeleri de ilave edip karıştırıp muffin kalıplarımıza döküyoruz.
İsteğe göre üzerini fındık fıstık,badem vs. süslüyoruz (ben badem kullandım)
Önceden ısıtılmış 170 derece fırında 15-20 dakika kadar pişiriyoruz.

AFİYET, BAL OLSUN

SEVGİLER, ÖPÜCÜKLER


8 Temmuz 2009 Çarşamba

Görebilmek, sevebilmek ve yazabilmek üzerine..

KÖRLÜK

Nobel ödüllü yazar Jose Saramago’nun "Körlük" adlı romanını 7 yıl önce, elimden hiç bırakmayarak, sanırım 1-2 gün içinde okuyup bitirmiş ve allak bullak olmuştum. O nasıl şiirsel bir anlatımdı, onlar nasıl karakter analizleriydi, o nasıl bir finaldi… hemen ardından Saramago’nun başka kitaplarını da almıştım okuma listeme.

Körlük’ün gün gelip sinemaya aktarılacağını ise ancak hayal edebilirdim sanırım. Nitekim bunu hayal eden sinemacılar da olmuş, ama hiçbiri cesaret edememişti muhtemelen. Zor bir öyküydü çünkü, çok derin toplumsal eleştiriler içeriyordu, bir kişi hariç tüm karakterler kördü, bunları hakkıyla peliküle aktarmak hiç de kolay değildi…

Ama oldu sonunda.
Fernando Meirelles’in yönetiminde, Don McKellar’ın yazdığı senaryo ile, o muhteşem kitabın hakkını veren bir film çekildi. Festivalde izleyememiş ve çok üzülmüşken, vizyona da girdi ve ben müthiş bir keyif alarak izledim.

Tüm insanlar birden görme yetilerini kaybederlerse ne olur?
Acaba insan denen varlık, sadece diğerleri tarafından görünür olduğu zaman mı “ahlaklı” ve iyi”dir?
Ya hiçkimse bizi görmezse?
Ya biz hiçkimseyi göremezsek?

İşte Körlük, bu sorulardan yola çıkıyor ve herkes bir salgın hastalığa yakalanıp teker teker kör olduğu için korkunç bir kaosa sürüklenen bir ülkede, medeniyetin tam ortasında bir büyük kentte, insanların vahşi hayvanlar gibi hayatta kalma çabasını anlatıyor. Etkilenmemek olanaksız…

Daha önce benimsenmiş / ezberlenmiş olan tüm medeni davranışlar ve tüm ahlak ölçütleri, körlük kaosu içinde yerlebir oluyor. Sadece ne kadar yiyecek kaldıysa paylaşabilmek ve hayatta kalanlardan olmak önem kazanıyor, başka herşey önemini yitiriyor. Kapatıldıkları hastanede karantina altında tutulan ilk körler, kentin geri kalanının da kör olduğunu ve kendilerinin oraya boşuna kapatıldıklarını anladıklarında, toplu halde ve birbirlerine tutunarak dışarı çıkıyorlar. İşte finale doğru muhteşem bir görsellikle anlatılan esas hayat mücadelesi de ondan sonra başlıyor…

Sadece bir kişi var hala görebilen, göz doktorunun karısı!
Görebildiğini uzun süre gizlemek zorunda kalıyor, içeride tutulan kocasına ve diğer insanlara yardım ve rehberlik edebilmek için. Çok şeyler görüyor, çok yıpranıyor bu süreçte, ama vazgeçmiyor. Bu arada, oyunculuğunu daima çok beğendiğim Julianne Moore bu rol için çok iyi bir seçim olmuş diye düşünüyorum. Hayat verdiği karakterin yaşadığı zorlukları, çelişkileri, çektiği acıları sadece bakışlarıyla öyle güzel yansıtıyordu ki.

Bu filmi izleyin, halen Anadolu sinemalarında gösteriliyor, kaçırdıysanız da DVD’sini beklemeyi not edin bir kenara. Bu arada da Can Yayınları’ndan Aykut Derman’ın leziz çevirisiyle çıkan kitabını okuyun. Has edebiyat lezzeti kalacak damaklarınızda...

KENTLERİN KRALİÇESİ

Tarihi romanlardan çok keyif alan biri değilim ben.
Saraylarda geçen entrikalar, savaş dönemlerinde arka planda yaşanan aşklar, ihanetler, düşmanlıklar çok da ilgimi çekmiyor. Açıkçası bu tür hikayelerin biraz suyunun da çıkarıldığını düşünüyorum, ne yalan söyleyeyim..

Hakan Senbir'in yazdığı “Kentlerin Kraliçesi” de tarihi roman kategorisine alınabilir, üstelik bir (yoksa iki mi demeli) aşk öyküsü anlatıyor. İlgimi çekme nedeni ise bunun 1955’in İstanbul’unda ve 1453’ün henüz fethedilmemiş Poli’sinde geçen iki zamanlı bir aşk öyküsü olması…

Osmanlı tarihi aşığı Bedri, bir sahafta bulup aldığı 1453 tarihli gizemli bir elyazmasını çevirmesi için İstanbul aşığı Yunanlı Katina ile anlaşır. O yılların Türkiye’si karışık, dönem 6-7 Eylül olaylarına gebedir. Bedri ve Katina ise, İstanbul'un fethinden önce Bizanslı yüzbaşı Aleksios'a aşık olup evlenen ve içinde sevdiği adamla yaşamak istediği, çocuklarının büyümesini istediği kenti, kendi milletine karşı savunmak zorunda kalan Türk kızı Esma’nın tuttuğu elyazması günlük ile geçmişe uzanırlar..

Esma’nın çektiği acıların gözyaşı izleri halinde hala capcanlı durduğu elyazması, başlangıçta müthiş siyasi fikir ayrılıkları yaşayan Katina ile Bedri’yi birbirlerine yaklaştırır. Hatta öyle ki, elyazmasının sayfaları fetih tarihine doğru ilerlerken, kendileri de 6-7 Eylül olaylarına doğru ilerlemektedir ve 1453’te yaşanmış bu öykünün iki kahramanı ile kendilerini özdeşleşirler. Kaçınılmaz olan aşk, inançlarını ve doğrularını yeniden sorgulamalarına neden olacak, Şişli’de, yaşlı bir Rum kadının evinde okudukları son sayfalardan sonra kendi kaderlerini çizmeleri gerekecektir.

İçine bir kez dalınca kolayca okunan ve bir çırpıda biten hoş bir roman Kentlerin Kraliçesi. Hani tatil bavuluna atılabilecek, “yormayan” romanlardan. Herkesin mutlaka kendine göre bir “tatil kitabı” kategorisi vardır ya, ben kumsalda ya da uzun yolculuklarda tercih etmezdim belki ama tarihsel roman meraklılarına bu kitabı tavsiye edebilirim rahatlıkla..

"Sadece iyi insanları seviyorum... Kalbine Sokrat ya da Mevlana düşmüş herkesi..."

İSTİFA

Akça Zeynep’in "İstifa"sı uzunca bir zaman yatağımın başucunda durdu aslında.. İlk başladığınızda hemen sarıvermeyen kitaplar vardır hani.. Anlatımında, kurgusunda, öyküsünde de bir sorun yoktur aslında. Ama sarmaz, çünkü o anki ruh halinize ya da o anki “siz”e uygun değildir!

Benim kitaplarımla ilişkim böyle…
Kütüphanemde duran nice kitabıma bakıp “ben bunu nasıl okudum?” demişimdir sonradan, ki okuduğuma inanamadığım bu kitapların bazıları üniversite yıllarındayken akademisyen olma hevesiyle yuttuğum kitaplardır. Nicelerine de bakıp “şimdi olsa alıp okur muydum?” diye düşünmüşümdür, ama başka benlik ve başka başka ruh hallerindeyken zevkle okumuşumdur.

Zamanlarüstü kitapları elbette ayrı tutuyorum… Öyle kitaplar vardır ki, her zaman, her durumda, her yaşta size birşeyler söyler, bir yerinizden yakalar.

İstifa, nedenini bilmediğim bir şekilde nicedir duruyordu başucumda. Bitmeyen iştahımla yeni kitaplar sipariş ettiğim bir günde aklıma geldi, evde henüz bitmemiş ve muhtemelen bana küsmüş bir kitabımın olduğu. Yeniden ısınabilecek miyim, devam edebilecek miyim endişesiyle usulca elime aldım o akşam. Ve bir daha da bırakamadım… İstanbul içinde yapılabilecek en uzun yolculuklardan birinde, sevgilim omzuma yaslanmış uyuyorken, otobüsün sarsıntıları arasında satırları zorlukla çizerek ve sayfalar arasında sık sık uzaklara bakıp düşünerek bitirdim.

Maya Lale’nin öyküsü bana çok tanıdık gelen bir öyküydü, yazıyla sancılı bir ilişki yaşayan herkese tanıdık gelebilecek bir öyküydü aynı zamanda. Okuma sürecinde bir yandan satırları çizip bir yandan Maya Lale’yi etkileyen kitap ya da filmleri not alırken, bol bol "hiç olmazsa…", "ama...", "mutlaka.." ile başlayan cümleler kurdum, kendi yazma ya da yaz(a)mama ritüellerimi / serüvenlerimi düşünerek…

Maya Lale’nin güzel kalemlere ve defterlere duyduğu aşk, günlerini kendisine ilham verecek sanat yapıtlarını –kimi zaman kitaplığında, kimi zaman CD çalarda ya da filmlerde- arayarak geçirmesi, üstüste koyduğu kitapları ve karalama notları, ne zaman yazmak istese günlüklerine yönelmesi çok tanıdık geldi bana. Kafelere kapanıp bol bol kahve ve şarap içerek (Paris’te!) yazmaya çalışmasını, bu arada ruh halini bir türlü dengeleyemeyip psikanalizde çözüm aramasını, yani bir yandan “normalleşme” çabasını sürdürürken bir yandan da 35 yaşından önce mutlaka kitap yazma kararıyla edebi ritüellere sarılmasını yüzümde hep bir gülümsemeyle okudum.

Kitabı bitirdiğimde neden günlerce başucumda durduğunu da anladım, sadece zamanını bekliyordu. Okuma lambasına bir an önce kavuşmayı bekleyen yeni şifonyerimin ilk çekmecesine defterlerimi ve kalemlerimi hevesle yerleştirdim o akşam… Bir kitabın yazma ilhamı vermesi kadar güzel ne olabilir?

"Sapına kadar bireyciliğe gömülmüş Batı toplumunda, arasıra kafelerde insan sıcaklığına rastlamak bana çok hoş geliyor. Bu yüzden kafeleri seviyorum."

"İnsanın yeryüzü macerası uzun bir yalnızlık öyküsünden başka birşey değil aslında. Çaresizce yalnızlıkları paylaşmaya çalışmak değilse nedir yaptığımız?"

7 Temmuz 2009 Salı

Oğlum Kampta!!!!!!


Atamı dün Bursa'da 8 yıldır yapılan Kent Gönüllüleri Gençlik kampına bıraktık. Tam 10 gün birlikte olamayacağız. Ben ki
Ata'nın 13 yıllık hayatında toplamda sadece 6 gece dışarıda bırakmış bir anneyim. 2 şer geceden 4 gece Anneanne de, 1 gece teyzede, 1 gece de babaanne de. OFFFF OFFFF nasıl geçecek bakalım.
Ata'nın kişisel gelişimine iyi geleceğini düşündüğümüz için böyle bir kampa göndermek istedik. Bir de çok uzakta olmasınistedik. Hem yanımızda olsun hemde olmasını istedik. Kamp Uludağ Üniversitesinin hemen karşısında. Seneye belki daha uzak bir yerler düşünülebilir. Ama ilk sene bir görmek istedik.
Kampı beklediğimden daha organize buldum. Daha ağaçlık buldum. Hiç ağaç yok diye düşünmüştüm. 24 kişi bir çadırda kalacaklar. Kendi yataklarını toplayıp, gerekirse kendi
çamaşırlarını yıkayacaklar. Cep telefonu, bilgisayar,MP3, MP4 player falan yok. Süperrr.
İncelemek isterseniz işte
adresi:
http://www.kentgonulluleri.org/

Hamuru Ev Yapımı Karışık Pizza

Hamuru tarafımdan yapılmış, kolaya kaçılmamış bir pizza. Söylemeye ne hacet tabii çok güzel oldu. :))) Pizza oğluşum ve benim favori yiyeceğimiz. Yazında pek güzel oluyor gerçekten. Tavsiye ederim.

Malzemeler:

Hamuru için :
  • 3 bardağı un (yetmezse biraz daha)
  • yarım paket yaş maya ve 1 kaşık toz şeker, 1/2 çay baradğı süt
  • 1/2 çay bardağı sıvı yağ
  • azıcık tuz
Pizza sosu için :
  • 1 yemek kaşığı dolusu domates salçası
  • 1 yemek kaşığı dolusu kekik
  • Sulandırmak için su

Üstüne :

  • 1 yemek tabağı dolusu kaşar
  • Ne isterseniz; ben domates, sucuk, biber,mısır, sosis koymuşum.

Yapılışı:

  1. Yaş mayayı ılıtılmış süt ve şeker içinde eritiyorsunuz. Üstüne ununu ve yağı koyup yoğuruyorsunuz. Kulak memesi kıvamında olacak. Hamuru merdane ile dikdörtgen açtım ve fırın tepsisine koydum. Orada da biraz çekiştirdim.
  2. Sosu hazırlarken koyu kıvamlı olmasına dikkat edin. Boza kıvamında olacak. Sosu hamurun üstüne sürün.
  3. Tabaktaki kaşarın yarısını serpin.
  4. Üstüne istediğiniz malzemeyi koyun.
  5. Tekrar kaşar serpip, 180 derecede pişirin.

5 Temmuz 2009 Pazar

ZEYTİNYAĞLI KABAK

Herkese kocamannnn merhabalar:))

Bu sıcak yaz günlerinde içimizi serinleten tariflerle devam ediyorum:)))

Yaz kış zeytinyağlı yemek pişirmediğim sanırım bir gün yoktur.
Zeytinyağlı kabakta çok severek yaptığım pratik ve lezzetli bir tarif. Öyle de faydalı bir sebze ki...bol bol tüketmemizde fayda var:)

Hepinizi seviyorum, öpüyorum ve tarife geçiyorummmm:)



Malzemeler:

3 adet kabak

2 adet orta boy domates

1 minik kuru soğan

1 iri diş sarımsak

2 yemek kaşığı kadar pirinç

3 adet kesme şeker

1 şeker kaşığı kadar nane

zeytinyağı

tuz

sıcak su

Yapılışı:

Kabakları iyice yıkayıp tırtıklı bıçakla hafifçe soyup, ortadan ikiye uzunlamasına kesip, yarım ay şeklinde doğruyoruz.
Soğanlarımızı minik minik doğrayıp,sarımsakla beraber zeytinyağında hafifçe kavuruyoruz.
Doğradığımız kabakları da atıp hafifçe soteliyoruz.
Domateslerimizin kabuklarını soyup,küp küp doğrayıp kabaklarımızın üzerine ilave edip karıştırıyoruz.
Yıkanmış pirincimizi,tuz,nane ve azıcıkta sıcak su ekleyip orta ateşte kabaklar yumuşayıncaya kadar pişiriyoruz.
Sarımsaklı yoğurtla ılık yada soğuk servis yapıyoruz...

AFİYET, BAL OLSUN.

SEVGİLER, ÖPÜCÜKLER.

4 Temmuz 2009 Cumartesi

Kirazlı Çikolatalı Kek

Kahvenin mutfağından taze taze.. Az önce pişti, evimizi mis gibi kokusuyla boyadı, bir fincan sade kahveyle birlikte öğleden sonranın tadı oldu. Bu kirazlı çikolatalı kek tarifini hemen paylaşmak istedim, bizim gibi haftasonları evlerinde illa ki kek pişenlere fikir versin, ilham versin istedim.

Kirazlı ve çikolatalı kek tarifi


Cumartesi günlerinin yarısını çalışarak geçirenlerden biri olsam da, şikayetçi değilim. Sabah her zamanki saatten biraz daha geç gitmenin ayrıcalığını daha fazla uyumak için kullanmıyor, saatimi aynı şekilde ayarlayıp erkenden ekolojik pazara gidiyorum. Ofisteki zaman ise sakin sakin akıp geçiyor; hafta boyunca birikenler masadan kaldırılıyor, dosyalanıyor, yeni hafta planlanıyor, başkaca da birşey yapılmıyor çoğu kez. Telefonların az çalması bile bir nimet...

Evime market alışverişimi de yaptıktan sonra dönüyorum. Pazar günüm bana kalsın diye haftalık temizliğimi yapıyorum daha sonra.. Ama eğer kendime bir iyilik yaparak Cuma akşamından hallettiysem bu işi, o zaman Cumartesi eve döner dönmez mutfağa girip kolları sıvıyorum, haftasonu için ya bir kek, ya da kurabiye pişirmek üzere... Kurabiyesiz, keksiz bir mutfağı sevmiyorum ben. Teneke kurabiye kutusunda çaya kahveye eşlik edecek atıştırmalık kurabiyelerim olmalı, her haftasonu taze bir kekim olmalı antredeki masamda, fazlasını dondurucuya atmalıyım ki hazır bulunsun acil durumlarda... Ne zaman birileri uğrasa, ikram edecek birşeylerim olmalı hazırda.

Kirazlı ve çikolatalı kek tarifi


Kirazlı kek daha önce denememiştim; ama vişne ve erik gibi meyvelerin girdiği kekleri seviyorsam, kirazlısını da severim diye düşünerek, evde bugünlerde bol bol tüketilen kirazlardan bir ufak kaseyi ekleyiverdim kekime. Sabah pazardan aldığım kuru üzüm ve günkurusu kayısıdan da ekledim. Biraz da bitter çikolata... Tereyağından dolayı vicdanımı rahatlatmak için de kepekli un karıştırdım Altın Harman'ıma. Sonuç; mis kokulu, dolgun, hani bir dilimi doyuracak cinsten bir kek oldu. Ben de Söke un paketindeki bir tariften esinlenerek, hayatımın ilk kirazlı kekini yapmış oldum, tavsiye ediyorum.

Malzemeler
  • 4 adet yumurta (oda ısısında)
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 200 gr tereyağı(eritilip ılıtılmış)
  • 1 Türk kahvesi fincanı su
  • 2 su bardağı beyaz un
  • 1,5 su bardağı kepekli un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1/2 su bardağı çekirdekleri çıkartılıp doğranmış kiraz
  • 1/2 su bardağı çekirdeksiz kuru üzüm
  • 4 adet günkurusu kayısı
  • 60 gr bitter çikolata

*Söke'nin mavi paketli Altın Harman'ını özellikle tavsiye ediyorum.

Yapılışı
  1. Öncelikle kuru kayısı ve kirazları doğrayın, çikolatayı ufak ufak kırın. Kuru üzümleri 10 dk kadar ılık suda beklettikten sonra kağıt havluyla kurulayın. Tüm bu malzemeyi bir kaseye alıp bir tutam un ekleyerek iyice una bulayın.
  2. Yumurtaları şekerle birlikte mikserin önce düşük sonra giderek yüksek ayarında 7-8 dk çırpın.
  3. Erimiş tereyağını ve suyu ekleyin, düşük hızda biraz daha çırptıktan sonra un ve kabartma tozu karışımını azar azar ekleyin. Sadece un gözden kaybolana kadar çırpın.
  4. Başta hazırlamış olduğunuz una bulanmış meyve ve çikolataları hamura ekleyip tahta kaşıkla yedirin. 26 cm.lik kelepçeli kalıbın dibine yağlı kağıt döşeyin, hamuru kalıba aktarın.
  5. Ben önceden ısıtılmış 180 derece fırında 35 dk kadar pişirdikten sonra fırını kapatıp 5 dk daha beklettikten sonra çıkarttım. Siz de kendi fırınınızda alıştığınız şekilde pişirebilirsiniz.

Kirazlı ve çikolatalı kek tarifi

Öğleden sonra ne zaman akşama vardı anlamadım ama akşam yemeği için mutfağa girme vaktim gelmiş de geçiyor bile!

Güzel geçsin haftasonunuz...

3 Temmuz 2009 Cuma

Kuruyemişli Strudel


Yarın teyzemin kızı Esra'nın nikahı var. Sonunda kuzenimi ikna ettikte evlendiriyoruz. Acayip mutluyum. Akşamda bende üniversiteden ev arkadaşım Sevgi'ler kalacaklar. Acayip hızlı ve mutlu bir sonu bizi bekliyor.
Tarif Mart 2009 Sofra dergisinden. İçine bir sürü kuruyemiş girince güzel olmamasının imkanı yok tabii . Son derece lezzetli ve besleyici ve bir o kadar da kolay bir tatlı oldu.
Malzemeler:
  • 1 adet hazır ekmek hamuru
  • 100 gr tereyağ
  • 1 kahve fincanı toz şeker ve meyve şekerlemesi ( ben daha çok koydum.)
  • 1 kahve fincanı fındık ve badem (bende badem yoktu , ceviz koydum. Ayrıca her ikisini bir tane kahve fincanı koydum)
  • yarım kahve fincanı kuru üzüm (ben tam koydum)
  • yarımşar kahve fincanı damla çikolata ve krema (buna uydum)
  • 1 yumurta ve pudra şekeri

Yapılışı:

  1. Ekmek hamurunu fırın tepsisinin boyunda ve dikdörtgen olacak şekilde açabileceğiniz kadar açın. Tereyağını üstüne sürüp, toz şeker sürün.
  2. Bir kasese fındık, ceviz, meyve şekerlemesi, üzüm, damla çikolata , krema ve yumurta akını karıştırıp hamurun üstüne yayın ve rulo yapın.
  3. Üzerine yumurta sarısını sürüp önceden ısıtılmış fırında üzeri kızarana kadar pişirin. Ilındıktan sonra üstüne pudra şekeri serpin ve keserek servis yapın.