0


Cumartesi günü Hariom yoga merkezinin açılışına katıldıktan ve en kısa zamanda yogaya başlamaya karar verdikten sonra, Pazar günü evdeki tembelliğimi bir yana bırakıp kendimi iyi hissedeceğim bir başka yere daha gitmeye karar verdim. Aydın'da çalışırken ofise gönderilen çiçekli davetiyelerini "bu yıl da gidemiyorum" diyerek hüzünle panoma çivilerdim. Bu yıl ise evden çıkıp 10-15 dk yürüdükten sonra fuar alanındaydım!

Naturel 2006 Beden Zihin ve Ruh Sağlığı Festivali, 16-19 Kasım tarihleri arasında Harbiye Askeri Müze'deydi. Ben ancak son gün gidebildim, halbuki katılmak istediğim ne çok seminer ve workshop (yahu yok mudur bunun Türkçesi?) vardı.. Herşeye yetişilmiyor bu kentte, bunu artık kabullenmek zorundayım biliyorum ama hala alışamadım. Hep bir panik duygusu, şunu kaçırdım, bunu kaçırmamalıyım, şunu da görmeliyim!


Fuar alanı son gün olmasının da etkisiyle olsa gerek, kalabalıktı. Katılımcılar arasında doğal yaşam dernekleri ve çeşitli kuruluşlar, organik gıda, gıda takviyeleri ve doğal kozmetik üreticileri, sağlık merkezleri, yoga ve meditasyon merkezleri, yayınevleri vardı. Sevdiğim ya da ürünlerini kullandığım firmaları görünce mutlu oldum. Girer girmez elime tutuşturulan broşür ve numuneler, rengarenk standlar, her yerden gelen mis gibi kokular arasında neşelendim birden.

Öncelikle güzel kokuların kaynağına gidip tütsü alışverişimi yaptım:) Her yerde bulamadığım çikolatalı tütsü bile vardı. Nedense yay burcuna yakıştırmışlar ama çikolata kokusuna kim dayanabilir?

Feriköy'de her Cumartesi kurulan (ve benim hala gidemediğim!) ekolojik pazaryerinin bir küçüğü de kurulmuştu fuar alanında. Olmasını istediğim pekçok şey (mesela sulu sulu doğal elmalar!) yoktu ama yine de güzel şeyler vardı. Oradan ekolojik kırmızı mercimek ve biraz sebze aldım. Çayları da inceledim uzun uzun. Ne çok çay çeşidi var!


Tüyap sonrası yeterince okuyacak kitabım olduğu için bu kez açgözlülük yapıp kitap almadım. O güzel kitaplara bakıp bol bol ayraç toplamakla yetindim. "Koleksiyonum var da.." deyince stand görevlilerinin gizli çekmecelerinden çıkartıp fazla fazla vermeleri de çok hoştu:)

Bir süre sonra üst katta neyzen Murat Dağlı'nın ney dinletisinin başlayacağı duyurulunca yukarı çıktım. Ney sesi beni hep büyülemiştir...

En çok vakit geçirdiğim standlardan biri, Şekerhanım - Zeytinbağı Gurme Ürünleri'nin şekerci dükkanlarına benzeyen standıydı. Tamamen doğal ama şeker renkli ve mis kokulu sabunları 2003 yılında Bursa Ticaret Odası'ndan girişimcilik teşvik ödülü almış. Kullanmaya kıyamaz insan, öyle güzeller! En üstteki fotoğrafta görülen reçeller var bir de tabi. Bu yıl ilk kez ürettikleri o nefis akasya çiçeği reçeli dahil olmak üzere aklınıza gelebilecek pekçok reçeli ve marmeladı katkısız olarak (yani sadece şeker ve limon kullanarak) üretiyorlarmış. Tabi doğal pekmez, salça, zeytin, zeytinyağı ve kurutulmuş domates gibi başka leziz şeyler de vardı standlarında:)


Bu fotoğrafta görülenler Uşak tarhanası.. Üreticisi Mustafa Yeldanlı 30 yıldır tarhanalarını tanıtmaya çalışıyormuş. Fuarı gezen pekçok kişinin elinde pet bardaklardaki çorbaları görünce merak edip uğradım standına. Alışveriş trafiği oldukça yoğundu! Gerçi ben annemin tarhanasını hiçbir tarhanaya değişmem, o ayrı:)

Aksu Vital'in standında arı sütü ve polenler üzerine bilgilenip keten tohumu aldım. Görevli hanımın şöyle bir bana baktıktan sonra biraz şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırıp "siz ne için alıyorsunuz bunu?" diye sorması çok hoştu:) Diyet amaçlı değil omega 3 ihtiyacım nedeniyle kullandığımı söyleyince haa tamam o zaman dedi. Yoğurda, süte ve salatalara ekleyebilirmişim. Teşekkür ederim, öyle yapıyorum:) Herhangi bir nedenle balık yiyemeyen herkesin keten tohumu kullanması şart..

Son olarak "Raw Foods" (Çiğ Beslenme) workshop'una katılmak üzere merak ve heyecanla etkinliğin yapılacağı salona gittim. ABD'li şef Chad Sanro 10 yıldır sadece "yaşayan gıdalar" dediği, pişirilerek enzimleri öldürülmemiş gıdalarla beslenen bir vegan. Yani benim önlerinde saygıyla eğildiğim insanlardan; süt ürünleri, yumurta ve bal da dahil olmak üzere hiçbir hayvansal ürün tüketmeyen bir vejetaryen... Yediği ve sunduğu gıdaların hiçbirini 40 dereceden fazla ısıya maruz bırakmıyor. Ya tamamen çiğ olarak hazırlıyor ya da özel bir fırında 40 derece altında "kurutuyor". Pişirildiğinde gıdalarda bulunan ve insan vücudu için çok gerekli olan enzimlerin %70'i öldüğünü, tamamen olamasa da zaman zaman çiğ besinler yememiz gerektiğini, ne kadar çok çiğ beslenirsek o kadar uzun ve sağlıklı yaşayacağımızı, kendimizi daha iyi ve canlı hissedeceğimizi söyledi ve bence son derece mantıklıydı.

Şefin bir yandan çiğ beslenmenin yararlarını anlatarak gözümüzün önünde hazırladığı karışımların nefis olabileceğini sanırım o an salonda bulunan hiçkimse düşünmemiştir. Hani eh işte, fena değil, en azından sağlıklı deyip yiyebileceğimiz şeyler olduklarını düşündüm ben şahsen. Ama sunuma bakar mısınız? Kuşkonmaz ve kırmızı biberle hazırlanmış sushi, babaannesinin tarifi olduğunu söylediği köy usulü bir salata "puteneska", ve bizim yaprak sarma alternatifi gibi düşünebileceğimiz, pirinç yerine "badem pate" ile doldurulmuş kabak ruloları, onun deyimiyle "cannelloni lokmaları".. Süs olarak da balzamik sirke..


Yosuna sarılı sushi bende ister istemez balık yiyormuşum hissi uyandırdı, pek sevemedim. Ama kurutulmuş domates, sarımsak, soya filizi, kapari, susam, fesleğen, kekik, zeytin ve zeytinyağı gibi birbirinden güzel tatlar içeren salata bir harikaydı. Kabak ruloları da öyle! Çok lezzetli bulduğum badem pate tarifini hemen not etmek istiyorum. Bu ezmeyle birçok yemek yaratılabilirmiş. Ölçüler 4 kişilik, fincan diye çevrilen ölçü de "cup" olmalı diye tahmin ediyorum:

- 1,5 fincan çiğ badem (bir gece önceden suda bekletilmiş)
- 3/4 fincan çam fıstığı
- 2 yemek kaşığı limon suyu
- 2 yemek kaşığı sızma zeytinyağı
- 1 yemek kaşığı sarımsak
- 1 çay kaşığı deniz tuzu
- İstenirse fesleğen ya da çeşitli yerel otlar (çok ince kıyılmış)
- 2-3 yemek kaşığı su

Tüm malzemeler pürüzsüz hale gelene dek robotta çekiliyor. Su, yoğunluğu sağlamak için gerektiği kadar ekleniyor. Daha sonra bununla nefis sebze rulolar yapılabilir. Ben galeta ile de harika olacağını düşünüyorum! Bir de yanında şarap olursa:)

Gidemediyseniz ve üzüldüyseniz umarım yazı bir nebze keyif vermiştir! Son olarak festivalin yolunun Ankara'ya da düşeceğini hatırlatmak istiyorum. 9-10 Aralık'ta Kızılay'da Kocatepe Kültür Merkezi'nde bu güzel standlar tekrar kurulacak...

Yorum Gönder

 
Top