0




Bu kez yakalanmadım derken ardarda sobelendim ben de! Önce Dilek, sonra Nezaket, sonra da Meral tarafından 4'lü mim için sobelendim. Artık bugün kesin yazmalıyım derken Fethiye'den bir mail geldi, o da daha önce "sorgulanmamışsam" abur-cuburlarımı soruyordu:) Eh bugün Cumartesi, sabah kahvemi de aldım yanıma, soruları toplu halde yanıtlamak için en uygun zaman diye düşündüm.. Hepinize teşekkürler arkadaşlar!

Bu arada, yukarıdaki peynirli muffinlerin bu yazıyla pek ilgisi yok.. Yazıya nasıl bir fotoğraf koysam diye arşivi tararken gözüme çarptılar. Ve haftasonu keyfini çağrıştırdıkları için burada yer aldılar. Ama tarifini merak eden olursa da buraya bakabilir.

Yaptığım 4 iş:

* İstanbul'da bir reklam ajansında kısa bir süre metin yazarlığı..
* Kuşadası'nda bir otelde sadece 1 yaz döneminde halkla ilişkiler..
* Halen bir gıda firmasında çalışıyorum..
* Kasım 2005'ten beri Git Dergisinde yazıyorum..

Defalarca izleyebileceğim 4 film veya dizi:

Dizilere alerjisi olan biri olarak, sevdiğim bilimum köşe yazarının ısrarlı yazıları sonrasında Hırsız-Polis'i izlemeye başladım, ama onu da defalarca izlemek isteyebileceklerim arasına koyamam.. Ben en iyisi filmlerimi yazayım. (Ülkü Tamer'in Kare As'ı gibi oldu bu, hep bana sorulsa ne diyeceğimi düşünürdüm!)
* Fight Club (Dövüş Kulübü)
* Cinema Paradiso (Cennet Sineması)
* The Crow (Ölümsüz Aşk)
* Chaplin'in tüm kısa fimleri

Yaşadığım 4 yer:

* Aydın
* Ankara
* İstanbul
* Aydın (kürkçü dükkanı:)

İzlediğim 4 televizyon programı:

* Arka Sayfa (NTV)
* Güzel Pazar (NTV)
Başka da yok, Hayatın Senin Elinde'yi izlemek istiyor ama annemin dizileri nedeniyle izleyemiyorum. Hımm bir de TRT'de denk gelirse sinema programlarını izlerim. Yine denk gelirse sağlık programlarını ıskalamam... Yani aman kaçırmayayım diyebileceğim pek tv programı yok..

Tatil için gittiğim 4 yer:

Ben tatillerde daha önce gitmediğim yerleri keşfetmeyi seviyorum aslında, her tatilde giderim ya da gitmek isterim diyebileceğim fazla yer yok..
* Ayvalık (bir kez gittim sadece ama tercih etmem gerekseydi tüm tatillerimi, hatta yaşlılığımı geçirmek isteyebileceğim bir yer)
* Bodrum (elbette merkezi değil, saklı koyları ve şahane denizi için!)
* Bozcaada (yaşlılığımda sığınabileceğimi düşündüğüm yerlerden biri daha, elinde bohçasıyla gezen bir yaşlı olacağımı mı hayal ediyorum ne?!)
* Karadeniz.. dağları... ormanları...

En sevdiğim 4 yiyecek:

* Çikolata...
Çikolatanın saf halinden, en acı bitterden tutun da en süslü tasarımlarına kadar herşey! Ve onunla yapılan tüm pastalar, tatlılar! Bağımlıyım, kabul ediyorum:(
* Ekmek...
Bol tahıllı, karışık unlarla yapılmış ev ekmekleri elbette.
* Makarna...
En sadesinden, annemin çökelekli eriştesinden başlayıp kremalı, limonlu, fesleğenli, domatesli, zeytinli, Sevim'in lezzet sınırlarını aşan mantar soslu makarnasına kadar giden bir yelpazede... Cevizli erişteler tereyağlı, diğerleri zeytinyağlı ille de.. Tüm formlarının yeri ayrı, ama konu lezzete ve sağlığa gelince ekolojik makarnanın yeri apayrı...
* vee otlar!
Otsuz bir hayat düşünemem ki? Bir gün Ege'den ayrılırsam ya da ot yemekleri yiyemeyeceğim bir yerde yaşamak zorunda kalırsam ne yaparım diye düşünürüm bazen, sonra da Allah göstermesin diye tahtalara vururum:)) (öyle bir durumda parklardaki çimenler, denizdeki yosunlar bile ağzımı sulandırabilir diyeyim de anlayın durumun vahametini!)

Her zaman ziyaret ettiğim 4 blog:

Yandaki listeye yazdığım tüm blogları (bazen her gün olamasa bile) ziyaret ediyorum, bu soruyu dörtle sınırlandırmam imkansız yani!

Hemen şimdi olmak istediğim 4 yer:
Tam şu an...
* İstanbul'da, mümkünse İstiklal caddesinde bir gezintide...
* Ayvalık'ta, deniz kıyısında harika bir sofrada...
* Kuzey ülkelerinden herhangi birinde.. (neden? bilmem! ilgimi çekiyorlar!)
* hiçbiri olamıyorsa da evimde olmak isterdim:)

ABUR-CUBUR meselesi....



Benim de Fethiye gibi abur-cuburla aram pek yok aslında.. Hayatımda en çok abur-cubura düştüğüm iki dönem oldu, birisi üniversitedeki tüm sınav dönemlerimdi -ki bu sanırım her öğrencinin başına gelmiştir, çikolatasız ders çalışamama, geceyarısı kahvaltı hazırlayıp tıkınma krizleri:) Diğeri de İstanbul'da kendimi feci yalnız hissettiğim bir dönemdi. Baktım ki bu bir kısır döngü, yedikçe mutlu olma-mutsuz oldukça yeme döngüsü, üstelik kilolar da hediyesi, bıraktım. Sanırım sağlam bir iradem var (iyi ki!) ve kendimi sağlıklı seçeneklere yöneltebiliyorum. Benim abur-cubura düşmem ruh halimle yakından ilgili aslında! "Normal" zamanlarımda onlara kolayca hayır diyebiliyorum:)

... şimdi çok masum olduğumu da iddia etmeyeceğim tabi!

ÇİKOLATA:
Evde daima bulunuyor, ama daha çok pastalar-tatlılar için ve bitter olarak. Bazen kahvemin yanına, özellikle de kırk yılın başı tv izlerken keyif olsun diye birkaç parça alıyorum. Sinemaya giderken de daima çantamda bulunur, film izlerken kahveme eşlik etmesini severim.

KURABİYE ve BİSKÜVİLER:
Ofiste uzun saatler geçirdiğim için öğleden sonraları yiyecek birşeyler arıyorum. Çekmecemde kendi üretimim olan sağlıklı (zeytinyağlı, esmer şekerli, kepek unlu) birşeyler bulunması şart böyle durumlar için..

MEYVELER:
Abur-cubur sayılmaz belki ama birşeyler atıştırmak istediğimde ilk tercihim onlar.. Tatlı yemek istediğimde de yine ilk tercihim oluyorlar. Elmaya çok düşkünüm, mutluluk kaynağım muza, bir de erik, kiraz, çilek gibi kısa ömürlü ve dünya güzeli yaz meyvelerine..

KURUYEMİŞ ve KURU MEYVELER:
Daha çok sabahları müsli içinde yesem de, bazen canım bişeyler yemeyi çoook istediğinde de ağzıma atarım. Mesela kuru incirden daha güzel bir "tatlı krizi kesicisi" düşünemiyorum! Kuruyemiş ve meyveleri birarada yemeyi daha çok seviyorum, kuru incir içinde ceviz veya susam, kuru üzüm yanında leblebi gibi zevklerim vardır:) Aslında ben onları daha çok vejetaryen beslenmeye destek kuvvetleri olarak görüyor, Tijen abla gibi magnezyum, kalsiyum gibi faydaları nedeniyle tüketiyorum. Ve aynen onun gibi ben de abur-cuburun kalorisi yüksek ve suçluluk hissettirici şeyler olduğunu düşünüp hayatımdan uzak tutmaya çalışıyorum... (tatlılara, pasta ve keklere dayanmak çok zor ama onların da mümkün olduğunca yüksek kalorili olmamasına çalışıyor, zaten tadına baktıktan sonra kalanını "yedirmeyi" daha çok seviyorum! :)

Sanırım her iki konuda da sobelenmeyen blogger kalmamıştır!
Ben kimseyi sobelemiyorum o yüzden, ama blogger olsun-olmasın kendi yanıtlarını paylaşmak isteyenler olursa yorumlarını bekliyorum!

Yorum Gönder

 
Top