Zaten görünüşleriyle cezbetmişlerdi beni, epey zaman önce. Boyut Yayınları'nın Pratik Mutfak Rehberini karıştırdıkça karşıma çıkıyorlardı ama her defasında malzemelere ve tarife göz atıp yapmaktan vazgeçiyordum. Bir kere bu kurabiyede hiç un yoktu, onun yerine ince çekilmiş badem ve irmik kullanılıyordu.
Unsuz kurabiye yapmaya cesaret edemeyişim bir yana, irmik de bir meseleydi; en son irmikli kurabiyeyi hurma-ye etkinliği için denemiş ve pek de güzel bir sonuç alamamıştım. Ayrıca gereken badem miktarı oldukça fazlaydı ve nasıl sonuçlanacağını bilmediğim bir tarif için o kadar bademe kıyamazdım. Diğer yandan öyle güzel görünüyorlardı ki, eninde sonunda dayanamayıp deneyeceğimi biliyordum!
Öyle de oldu. Geçen akşam izlemek istediğim film başlayana dek mutfakta oyalanacak birşeyler arıyordum. Muhallebi pişirme önerim buzdolabında yer olmadığı bahanesiyle annem tarafından reddedildi. Bir süredir kurabiye yapmadığımı hatırlayınca "o zaman kurabiye yaparım, o buzdolabına girmez" dedim. Ve yine kısa bir tereddütten sonra "azıcık yapayım şundan yahu, ne kaybederim ki?" diyerek bu tarifi denemeye karar verdim. Yarım ölçü bile değil, üçte bir ölçüyle yapacaktım ve böylece annemin "ilaçlarını" fazlaca eksiltmemiş olacaktım; tarif başarısız olursa 3 bardak badem kullanmış olmama epey kızabilirdi!
Nitekim ben bademlerin kabuklarını soymak için kaynar suya atarken yan yan baktı. Engellenme korkusuyla tarifle ilgili pek açıklama yapmamaya kararlı olsam da, kendimi birkaç dakika sonra ona tüm tarifi anlatırken buldum! (küçüklüğümden beri böyledir, ağzımdan kolayca laf alır, hiçbir şey saklanmaz ondan!) Neyse ki fazlaca yorum yapmayarak -ama güzel olacağını pek zannetmediğini belli eden bir ifadeyle- salona döndü, ben de mutfakta yalnız kaldım. Kısa bir süre sonra işim bitmiş ve armut şekilli bademli kurabiyelerim fırına girmişti bile!
Bir süre sonra salonda yayılmış, ginseng çayım ve kurabiyelerim eşliğinde cnbc-e'nin yine bir güzellik yaparak yayınladığı Manhattan Murder Mystery'i izliyor, Woody Allen'ın kendine has (ve bayıldığım) esprileriyle eğleniyordum. Kurabiyeler mi? Umduğumdan çok daha iyiydiler; iki lokmalık, tadı damakta kalan kurabiyeler olmuşlardı:) Dışları sert, içleri ise yumuşacık veee badem ezmesi tadında! (evet, gerçekten!)
Ben yaptığım şekilde, yani 1/3 ölçüyle yazıyorum tarifi. Orjinalinde malzemeler bundan 3 kat fazlaydı ve 35 adet kurabiye elde edileceği yazıyordu. Benim bu ölçülerle 12 adet kurabiyem oldu. Siz de aynı ölçülerle mi denersiniz, yoksa malzemeleri ikiye ya da üçe katlar mısınız onu bilemem ama çok çabuk bitiyorlar, bunu söyleyebilirim.
Malzemeler
- 1 su bardağı badem
- 40 gram tereyağı (tepeleme 1 yemek kaşığı)
- 1 adet yumurta akı
- 100 gram toz şeker (6 yemek kaşığı)
- 1/3 su bardağı irmik
- 12 adet karanfil
- 1 yemek kaşığı pudra şekeri
- Ön hazırlık olarak bademlerin kabuklarını soyun* Daha sonra mutfak robotunda çekerek iyice kırıntı haline getirin. Tereyağını eritin. Yumurta akını çatalla çırparak köpürtün.
- Hamur yoğurma kabınıza bademleri, tereyağını, yumurta akını, şekeri ve irmiği koyarak yoğurun. Un içermediği için klasik kurabiye hamuru gibi toplanan bir hamur olmayacak, kırıntılı olacak ama ufak bir top alıp avucunuzda sıktığınızda dağılmamalı. Bu kıvama gelmediyse biraz daha irmik ekleyin (ben 3 kaşık daha ekledim).
- Hamuru şekillendirmek için isterseniz önce 12 eşit parçaya ayırın. Ya da yaklaşık 1 yemek kaşığı kadarını alın ve avucunuzda sıkarak parmak uçlarınızla hafifçe yanlarından bastırın, üstleri hafif sivri armut şeklini verin. Üstlerine birer karanfil saplayın.
- Kurabiyeleri yağlı kağıt serili tepsiye sıralayın, önceden 175 derece ısıtılmış fırında yaklaşık 20 dk -hafif bir renk alana kadar- pişirin. Çok fazla kızarmalarına izin vermeyin. Fırından çıkan kurabiyeleriniz ılındıktan sonra kağıt havlu serili bir tepsiye alarak üstlerine pudra şekeri eleyin.
* Badem soyma işinden ne kadar sıkıldığımı ve bademli tariflerden sırf bu yüzden kaçtığımı yazmıştım daha önce. Ama sonunda bir yöntem öğrendim ve bunca zaman boşu boşuna sıkıntı çektiğimi anladım! Yöntem şudur ki, bademleri sıcak suda bekletmek yerine kaynamakta olan suya atıyor, sadece 2 dk haşlıyorsunuz. Sonra soğuk sudan geçiriyor ve kabukları kolayca pıt pıt çıkarıyorsunuz, birkaç dakikada hepsi soyulmuş oluyor! Niye daha önce öğrenmedim bilmem.. Yanarım badem soymakla geçen saatlerime..
Canı badem ezmesi çeken, ya da az yağlı ama bol lezzetli bir kurabiye isteyenlere Kahve'nin özel haftasonu ikramıdır, afiyet olsun!
Gelelim başlıktaki haftasonu sürprizine...
...dün akşam Yılmaz geldi! Gelemeyeceğini düşünüyorduk, zaten haber vermediği için beklemiyorduk da. Akşam eve girip onu görünce küçük bir şok geçirdim! Neredeyse 8 aydır görmüyordum kardeşciğimi. Bir sarıldım bir sarıldım, kocaman olmuşsun sen diye diye. (kocaman olduğu yok tabi, zaten kazık kadar adam, ama biraz kilo almış, ondan bana öyle geldi herhalde!) Bir süre oturup şaşkın şaşkın birbirimize baktıktan sonra acıktığımızı hatırladık ve annemin kızartması, semizotu yemeği, benim mücverim ve Yılmaz'ın aldığı dondurma ile harika bir yemek yedik. Annem kızartma sosu olarak pişireceği kiraz domatesleri soyarken bir yandan da "ah haber verseydi yemek hazırlasaydım!" diye söyleniyordu. Neyse ki kızartma zaten Yılmaz'ın en favori anne yemeklerindendir! Bu arada fazla kalamayacağı için neler yapayım diye sordum, ama özel birşey istemedi, "siz her zamanki gibi yemek yapın, ben çökeyim" dedi. Ama ben yine de onun çok sevdiği çikolatalı ıslak keki yapmayı planlıyorum haftasonu.Kardeşlerin en tatlısı ablasına bir sürü de cici taşımış İstanbul'dan! Odama girip kanepeme yayılmış yığınla hediye paketini görünce ikinci bir şok geçirdim. Naptın sen Yılmaz? Nedir bunlar? Hey Allahım!
Canım benim, bana Hint işi elbise almak istemiş ama bedenime olur mu olmaz mı bilememiş, fular almış.. Kıyamam! Bu nefis fuları bu akşam tiyatroya giderken Hint eteğimi giydiğimde boynuma saracağım bir güzel.. Mavi boncuklu kolyem de çok cici, pek severim inciği boncuğu zaten, her zaman pek kullanamasam bile seyretmeyi, dokunmayı da severim. Ay şeklindeki rengarenk mumlara ise tek kelimeyle bayıldım! Önünde kocaman bir inek figürü olan sarı kupam da çok sevimli..
"Köprüler", çok tanıdık bir albüm, zaten pekçok yerde (malesef en çok da haber bültenlerinde) duyuyordum bu ezgileri ama CD'si yoktu arşivimde. Almayı da düşünüyordum ne zamandır.. Paketlerin birinden de o çıktı!
Beyoğlu'nda dolaşırken ne kadar etkinlik broşürü, bilinmedik dergi, fanzin bulduysa toplamış bir de, onlara bayıldığımı bilir! Henüz hepsini inceleyemedim bile..
Ve Beyoğlu Çikolatası tabi...
Fındıklı çikolata pek sevmememe rağmen bol fındıklı bu çikolataları İstanbul'a her gidişimde alırım ya da oradan bana gelir. Çok özel bir tat değildir ama neredeyse 60 yıldır aynı lezzette üretiliyor oluşu (öyle diyorlar) ve sadece Beyoğlu'nda satılması nedeniyle nostaljiktir, keyiflidir... Gerçi bu geleneğin bozulacağı, artık diğer semtlerde de satılacağı söyleniyor ama bilemiyorum...
Eve sütlüsü, bana bitteri... Buzdolabına da konmaz çikolata, bekletmeden yemek gerek... Dün fırsatımız olmadı ama bu akşam tiyatro sonrası bir filtre kahve & çikolata keyfi yaparız artık!
Annemin ben sevinç delisi olmuşken yaptığı yorum:
"Görüyor musun oğlum, kadınlar böyledir işte, ufacık şeylerden, incik boncuktan mutlu olurlar!"
Evet annem, öyleyizdir biz, ama Yılmaz'ın bu derse ihtiyacı yok ki, bunu zaten hisseden bir Balık burcu o!
Yorum Gönder