0

İple çekiyordum.
Bir fırsat olsa diyordum, gitsem... bir nefes alsam. Telaşsız günlere uyansam. Biraz geçip giden zamanı, bana getirdiklerini ve benden aldıklarını düşünsem... Hayatın yeni sürprizlerine hazırlansam... Hazır olup öyle gelsem şehr-i İstanbul'a. Şimdi değil, biraz uyuduktan sonra karşılaşsam hayatla...



Bekleniyordum da. Özlenmiştim. Kucaklaştık. Bütün özleyen ve özlenenlerle...

İrem kuş, minik sevecen yürek, daha bir hassas, daha bir sevgi dolu oluyor gitgide. Doyamadık birbirimize! Hem benimle, hem de kucağından hiç indirmediği Caillou bebeğiyle bol bol vakit geçirdi.



Anneannesinin sabah erkenden gidip fırından aldığı boyozları kahvaltıda nasıl iştahla yediği görülmeye değerdi. Miniğim, tadını nasıl da çıkarıyor Ege'de geçen çocukluğunun!



Karacotlu peynire ekmek banmak, zeytinyağına ekmek banmak demektir annemin kahvaltısında. Asla eksik olmaz sofradan. En çok özlediklerimden biridir, en has tulumdan bile daha aromalı olan bu peynir.


Bembeyaz, köy tereyağı.

Aynen bu renkte...

Ekmeğe sürer sürmez, ilk lokmayı ısırır ısırmaz eriyip kayboluveriyor. Sütten farkı yok bence... Pazardan alıyor annem onu. Evinde kendi elleriyle yapan köylü teyzelerden.



Annem usulü özel yumurta.

Teflon tavayı hafifçe yağlayıp tulum peyniri dilimlerini diziyorsunuz. Tavanın tabanını kaplayacak kadar peynir olmalı. Kızaracak peynirler ama erimeyecek. Sonra ters çeviriyorsunuz, arkaları da kızarırken üzerine yumurtalarınızı kırıyorsunuz. Canınız kaç tane isterse... Karıştırmayın fazla, biraz dağılsın yeter. Kırmızı biber, pul biber, ne severseniz ekleyin. Soğutmadan servis yapın, hatta ılımasına bile izin vermeyin ki peynirler sertleşmesin. Bunu yiyen sevgilim, elimden nice güzel omlet yemiş olan sevgilim aynen şöyle dedi: "Sen hiç bana böyle yumurta yapmıyorsun!"

Yarın organik pazardan yumurta alınca, buzdolabındaki Ayvalık tulumları tükenmeden yapacağıma söz veriyorum. Mesela bu hafta sonu.



Arife günü lokma dökmüş Nazike teyzem.

Getirdi bize de.

Peynirle, çayla... Veya pudra şekeriyle, balla... Her şekilde bayılırım.


Başka yerde şubeleri var mı bilmiyorum...

Ama bir yerde "Gönül Kahvesi" adlı bir kahveci görürseniz, tereddüt etmeden girin içeri. Bir acı kahvelerini için. Ya da esaslı bir latte söyleyin kendinize. Bayılacaksınız. Biraz Kahve Dünyası kokuyor evet, ama olsun. Rekabet kahvede olsun:)

Ege yolculuğunun bu kadarla kalmadığını tahmin ediyorsunuzdur.
Devamı sonraki yazıda...

Sevgili adaşım ve Özlemciğim bana bir mim paslamış. Şöyle ki:
Kitaplığınızın karşısına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın. Bir kitap seçmiş durumdasınız. O kitabı satın aldığınız ya da hediye geldiği anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın. Şimdi sayfalarda şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin. Evet, ne güzel bir koku bu! 55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin.
Mim Kuralları:
- Mimlenenler mimi cevaplamak zorundadırlar, mim bozulamaz.
- Mimin bozulması teklif dahi edilemez.
- Mim yalnızca 3 kişiye gönderilebilir.
- Karşılıklı mimlemeler yasaktır.
- Mim, her bir blog için sadece bir kez cevaplanabilir.
- Mim kurallarının ilk 6 maddesi değiştirilemez.
Eğlenceli değil mi :)

Kurallar beni feci korkuttu hemen cevaplıyorum:) Aslında ilgiyle okuduğum bir kitaptan bahsetmek için güzel bir bahane oldu, teşekkür ediyorum arkadaşlarıma. Elimi kitaplığımın en sevdiğim rafı olan "kadın kitapları" rafında gezdirdim. Ve Ayrıntı Yayınları'ndan çıkmış olan, Dörthe Binkert'in "Melankoli Kadındır" kitabı geldi elime. Kitap, melankolik ruh halinin kadınlık hallerinden biri olduğu ve bir psikolojik rahatsızlık olmadığı tezi üzerine kurulu. Kitabı aldığımda derin depresyon kuyularında olduğumu ve aslında ruh halimi onaylamak istediğimi itiraf etmeliyim. Şimdi o günler çok geride kalmışken, yine de yazarın kimi görüşlerine katılıyorum. Bu konulara kafanızı yoruyorsanız okumanızı tavsiye edebilirim. Gelelim 55. sayfaya...
Bizim Hristiyan geleneğimizde, masal ve efsanelerde bakireye atfedilen bu kötüyü ortadan kaldırma ve iyiyi yaratma gücüne ve yeteneğine sahip olma özelliği bakire Meryem'den gelir. Aslında o da daha yaşlı bakire tanrıçalardandır. Hristiyanlık bakire Meryem görüntüsü altında pek çok eski kökene uzanır ve onları kendi dünya anlayışına mal eder.
Ben de Nazife, Yasemin ve Peren'e paslıyorum, kolay gelsin diyorum :)

Yorum Gönder

 
Top