0



Biraz İstanbul hediye ettim kendime haftasonunda.
.. biraz vapur, biraz martı şarkısı, biraz gökyüzü..

.. biraz mavi deniz, biraz dalga, biraz su sesi..
Kadıköy, Bahariye, Moda..
.. biraz Anadolu yakası işte.. huzur, mutluluk, çarşı içi.. manav tezgahları, baharatçılar, şekerci dükkanları.. Baylan, Beyaz Fırın, kitabevleri.. sinemalar, sahaflar, pasajlar..

"denizi özledim" diyordum sabah telefonda anneme. "o yüzden bugün vapurla karşıya geçeceğim!"

vapurda parmaklarımın arasında çay bardağı, gözlerimde boğaz köprüsü, içimde boğazıma dek şişirilmiş kocaman bir balon var sanki, hani dokunsalar... "beni bırakıp gidebilir misin söyle hadi gidebilir misin?" dedi birdenbire, duydum.. irice bir yudum aldım çayın deminden.. yutkundum. kapattım nemli gözlerimi.. sus dedim, sus be İstanbul..

Bahariye caddesinin kalabalığına karıştım derken.. Atlantis sinemasına gidip "Dreamgirls"e bir bilet aldım. Önce kulaklarımın pası temizlenmeliydi güzelce... En son ne zaman keyiften mayışa mayışa bir müzikal izlemiştim? Kucağımda patlamış mısır (her filmle değil, ama böyle filmlerle iyi gidiyor işte), en köşe koltuğa yayılıp tadını çıkardım bu müzik ziyafetinin.. Öykü fazlasıyla çekiştirilip uzatılmışsa da, Chicago'nun yanına yaklaşamıyorsa da hiç fena değildi. Tavsiye eder miyim, evet. Ama sadece müzikalseverlere... Ben ayrıca bu filmin soundtrack albümünü de alır dinlerim..

Film sonrası kahve içmeliydim acilen. Belki kendime bir tatlı da ısmarlayabilirdim? Baylan'ın kapısından mutlulukla girip kendime bir capuccino bir de tiramisu söyledim. Filtre kahveleri yokmuş, nedenini anlayamadım. Tiramisunun lezzetine diyeceğim olmasa da, porsiyon konusunda oldukça cimri olduklarını söylemeden geçemeyeceğim. Gerçi kötü mü oldu, hayır iyi oldu:) Aklım "kup griye"de kalmadı desem yalan olur şimdi, ama değişik şeyler denemek lazım. Bir dahaki sefere profiterollerini denemeye karar verip, kasada son anda çikolatalarından da alma dürtümü engelleyip kendimi dışarı attım!

Baylan'dan en az hasarla kurtulunca Beyaz Fırın'a da uğramak kaçınılmazdı. Onca krikkrak çeşidi arasından anasonlu galetalar göz kırpınca onlardan bir paket istedim. Nedir bu bendeki anason sevgisi bilmem, arapsaçını bile neredeyse çiğ yiyeceğim, gün gelip rakıya dadanırsam şaşırmamak lazım! Gerçi bu yaşıma kadar iç(e)medim ama?


Galetalar pek çıtır, pek leziz. Akşam çorbalarıma eşlik ediyorlar bugünlerde. Çaya, keçi peynirine de çok yakışırlar. Ah bir de tabi ben yoğurtla severim onları, öğrencilik yıllarımdan beri. O zaman Ankara'nın günlük şişe yoğurtlarıyla az mı galeta yemiştim? Bir de zeytin eşlik ederdi bu ikiliye çoğu zaman, damak zevkime herkesleri pek şaşırtarak..

Selanik gevreklerinden tadımlık istedim, bir kesekağıdına da kepekli-kuruyemişli kurabiyelerinden koydurdum biraz. Ev yapımı gibiler, bol kepekli, az yağlı, pek nefis gidiyorlar kahvenin yanında ikişer üçer! Beyaz Fırın'ı seviyorum, ürünlerinde sanırım hiç katkı maddesi kullanmıyorlar, bu da ayrıca hoşuma gidiyor.


Kitabevlerini gezerken kendime 2 de CD hediye ettim. Birisi Bülent Ortaçgil ve Teoman'ın konser albümleri. Ne zamandır dinlemek istiyordum. Birbirlerinin şarkılarını öyle hoş yorumlamışlar ki! Hele Ortaçgil'den "Sessiz Eller"i dinlemek apayrı keyifli..

Bir de Carmen'i aldım, indirimli albümler reyonundan.. Artık kimseler klasik müzik dinlemiyor..

dönüş vapurunda günbatımını yakalayıverdim.. kulaklarımda "yüzünü dökme küçük kız", gözlerimde dev bir portakala dönüşmüş güneş, martıların akşam telaşı.. "Ege'yi hala özlüyor musun?" dedi birdenbire, duydum. derin bir nefes aldım akşamın mor renginden. "kıskanma, seni sevdiğimi biliyorsun" deyiverdim.. gülümsedi.. gülümsedim..



Yorum Gönder

 
Top