Tarif'siz...
Dalları odamın camına uzanan bir greyfurt ağacım vardı benim.. Elimi uzatsam dallarını tutacağım, kocaman meyvelerini koparacağım kadar yakındı. Koparırdım da zaten. Öyle bol meyve verirdi ki ağacım.. Yemekle bitiremezdik de, annem ekşi olmasın diye portakalla birlikte suyunu sıkar, içirirdi bize. Ağacım sadece meyve vermekle kalmaz, dallarıyla yapraklarıyla perde olur, korurdu da sanki beni.. Yağmur yağsa cama çıkardım, dallarının yıkanışını izlemeye, toprak kokusunu içime çekmeye.. Az mı şahit oldu gizli gizli içtiğim sigaralara, geceyarıları?
Orada hala ağacım..
Artık dallarını uzattığı odada biz yokuz ama, o orada.. Şimdi geçen kış bahçede annemle aşure yaparken çektiğim bu fotoğraftaki gibidir yine. Görmesem de biliyorum. Yağmur yağıyor, güneş vuruyordur meyvelerine.. Annemin bahçede sac üstünde pişirdiği otlu böreklerin kokusunu da çekiyordur belki içine, benim yerime... kimbilir?
İşte böyle sevgili İstanbul.. seni evlerin duvarlarına bile resmediyorlar bak! Ne dersin bu işe? Şaşırdın mı? Şaşırma hiç. Ya aşıktır sana insanlar, ya da nefret ederler. Yoktur ikisinin ortası. Ama bana sorarsan, ben kendi halimi söyleyebilirim. Ben var ya İstanbul, dalları senin mavi göğüne uzanmışken kökleri Ege'de kalmış bir ağaç gibiyim...
Kırmızı ayakkabılarıyla girdi kitapçıdan içeri..
Şıktı, hoştu, tam da beklediğim(iz) gibiydi.
Masasına zerafetle oturduğunda yüzümde kocaman bir gülümsemeyle onu izliyordum. Sıra bana geldiğinde çantamdan İstanbullular'ı çıkarıp uzattım heyecanla. "Sizi nihayet görmek harika!" dedim önce, sonra da bir cesaret, birşey sormak istediğimi söyledim. Sibel'in Kahvesi'ni gerçekten okuyor muydu, yoksa sadece bir kere mi bakmıştı? Gözlerini hayretle açıp, "yalnızca bir kez bakmış olmam sizi incitir miydi?" deyiverdi.. Hayır tabi ki de ben.. diye başlayan bir cümle kurmaya çalıştım, ama o yanıtlamamı istediği bir soru sormamıştı ki.. "BİR KERE BİLE BAKMIŞ OLMAM ÖYLE BÜYÜK BİR ZAMAN Kİ!" diyerek imzasına son noktayı koydu.
"Lütfen kimseye hayran olmayın" derdi sevgili Erol Mutlu hocam.. Ben sevgili okulumda, İlef'te ne çok şey öğrenmişim meğer! Ama hayatta ille de sağlamasını yapmak gerekiyormuş teorilerin..
Küçücük boyuyla büyük büyük dergilerin, cicili bicili kapakların arasında görünmez olan "Git" nihayet büyüdü. Yeni sayısı da gazete bayilerine ve kitapçılara ulaştı. Üstelik kapağında benim ekolojik elmalarım var. İç sayfalarında da ekolojik pazaryeri ile ilgili yazım. Alır okursanız, keyif alırsınız belki.. Git dergisinin bundan böyle iki ayda değil, üç ayda bir raflara dizileceğini de eklemek gerek.
Bugün de bunlar döküldü kahve fincanından..
.. biraz kırgınlık, biraz hüzün, biraz da çelişki kaldı fincanın dibinde..
... oysa ben kahveyi sade severim.
Yorum Gönder