0

İzmir yolculuğundan bahsetmiştim en son.
Yine İzmir'den bahsetmek istiyorum.
Sevgiliyle ellerimizi birleştiren güzel İzmir'den...

Ne zamandır, yine gidelim diyorduk. Yine aynı yerlerde dolaşalım, şiraz içelim, Kordon'daki çimenlerde denizi seyredelim... Bir türlü olmadı, tekrar gidemedik. Ta ki, ellerimizi birleştiren el, tekrar çağırana dek! Keyifli bir yolculuk yaptık dostlarımızla. Yağmurla, şimşeklerle, gök gürültüsüyle uğurladı İstanbul bizi. Tüm gece, yol boyunca yağmur yağdı... Gün Ege'de doğana dek...

İzmir'e varır varmaz, 3,5 yıl önce kahvaltı yaptığımız yeri aradık Kordon'da. Bulabilir miyiz acaba diye düşünürken tanıdık geldi bir mekan. Evet, aynı yerdi! İsmi değişmişti sadece. Kurt gibi acıkmış olarak içeri daldık.


40 çeşit kahvaltılıktan bunlar sadece hamur işleri... Hatta hamur işlerinin de bir bölümü sadece. Simit, çeşit çeşit çörek, gözleme, pide, poğaça, pişi, kaygana... Ve elbette, boyoz!


Aydın'da pek bilinmez aslında, belki sadece İzmir'e özgü bir lezzettir. Ben de sonradan keşfetmiştim bu lezzeti. İstanbul'da bulunabilen yerler olsa da, hiçbiri İzmir'de yenen tazecik bir boyozun yerini tutmaz... Ritüeli, onu  sabahın erken saatlerinde sokak satıcılarından almak ve henüz yeni kaynatılmış yumurtaya karabiber ekerek boyoza katık etmektir.


Kardeşimin küçükken "şişko börek" adını taktığı, annemin evde en sık yaptığı hamur işiydi bu. Adına "peynirli pişi" demişler ve aynı annemin yaptığı gibi şekil vermişlerdi. Büyükçe bir poğaça şekli yani. Görünce "şişko böreeek!" dedim gayri ihtiyari. Anneciğimin birbiri ardına acıkan üç çocuğunu doyurabilmek için yaptığı icatlar arasında olan bu börek, bir anda çocukluğuma götürdü beni... Öğleden sonraları hemen mayalayıverdiği ekmek hamurunu, içine peynir-maydanoz karışımı koyup kapatarak zeytinyağında kızartırdı. Ne yapacağını bilemediği akşam yemeklerine de yapardı bazen, yanına hemen bir ayran çırparak. Son yıllarda yapmaz oldu, artık sağlık nedeniyle evde pek kızartma da, hamur işi de pişmediğinden... Ama bana hatırlattı geçenlerde, arada yap, sever kocan diyerek:)


Simit mi yazdım az önce?

Simit değil, gevrek!

Ve tabi, ayçekirdeği değil çiğdem:) Ankara'ya ilk gittiğim öğrencilik zamanlarımda kuruyemişçiden ısrarla çiğdem almak isteyip de derdimi bir türlü anlatamamıştım. Onu da hatırladım ve anlattım hatta arkadaşlara.


Bu da benim kahvaltı tabağım.

Boyoz, yanına yakışan -zaten çok sevdiğim- karabiberli yumurta ile elbette. Şahane bir İzmir tulumu, dünyalara bedel benim için. İstanbul'da en iyisinde bile aynı tadı alamadığım beyaz peynir. Havasından mı suyundan mı? Vallahi bilmiyorum... İncir reçeli, domates reçeli, zeytin, çemen. Daha ne isterim? Yanına ekşi mayalı ekmek isterim! Ve evet, o da vardı. İyi demlenmiş ama asla acılaşmamış nefis çay da cabası...

Tabi ki adres vereceğim.

İzmir'deyseniz, yolunuz düşerse eğer, gidin ve kendinizi bu ziyafetten mahrum etmeyin! Boyozdan benim için de yiyin ama olur mu.
Yörük Ali Çorba ve Türk Mutfağı
Atatürk Caddesi, No:348, Alsancak İskele karşısı, Kordon-Konak
Telefon: 0232 463 09 19

Karşıyaka'ya geçtik kahvaltı sonrası. Büyük bir ciddiyetle nar suyu sıkan bir amcadan birer bardak istedik. Nefisti, sevgilinin ellerinden. Şifa niyetine... Azmış olan sinüzitim beni mahvetmiş durumdaydı, ben inadına kendimi çok iyi hissediyor olsam da...


Böyle de şirin bir yer keşfettik.

İsmi "Hayal". Gitmeli, görmeli bu şirin binayı. Böyle bir kafem olsun diye hayal kuranlar için çektim fotoğrafını. Nefis sıcak çikolatalar, aromalı Türk kahveleri, salepler yapıyorlarmış.


Sever misiniz pamuk helva?

Ne zevklidir onu yemek değil mi. Ne eğlencelidir. Çocuk oluverirsiniz.

Böyle kaplara koymuşlardı, çocuk ruhlu büyükler için yemesi pratik olsun diye herhalde :) İstanbul'da hiç görmedim, var mıdır acaba?


Ruhu olan bir şehir İzmir.

Ruhunu hala koruyan... Karanlıkların istilasına uğramamış... Aydınlık yüzlü insanlar, aydınlık kadınlar, güzel kadınlar şehri. Eline rakı kadehinin en yakıştığı kadınların şehri. Rakının en yakıştığı şehir!

Ama biz şarap içtik. 3,5 yıl önce içtiğimiz ilk şarabın anısına..

Bir şişe Şiraz...


Ve o kelimelerin kifayetsiz kaldığı an'lar...

Üstad sahnede devleşirken, sahnenin yanı başında, nefesimizi tutarak, o an'lara çakılıp kaldık.

Zaman durdu... mekan yoktu zaten.


Ama belki İzmir'di!
Belki hep İzmir'di.
Aşk, hep İzmir'di... 

Yorum Gönder

 
Top