0

Bayramdan sonraki üç günü de izin alarak iyice dinlendim.
Oğlumla vakit geçirmek çok keyifliydi.
Bugün beni evde göremeyince nasıl olur onu bilemiyorum.
Bu dokuz günü özetlemek gerekirse;

Cumartesi günü kendimi aştım ;)
Sevgili Şevket Babama (kayınpederim) ve Nevin Anneme (kayınvalidem)
-Patatesli Kıymalı Poğaça (daha önce peynirlisini yapmıştım, sadece iç malzemesi patatesi rendeledim ve biraz sıvıyağda kavurdum. Kıymayı ayrı kavurdum ve kavrulan patatese ekleyerek tuzunu baharatını ekledim birkaç dakikada birlikte kavruldu.)
Annemler için;
-Sarığı Burma (sabah çanta değiştirdim, fotoğraf makinasını yanıma almışım ama fotoğrafları bilgisayara aktarmak için kullandığım ara kabloyu unutmuşum. Bu nedenle fotoğraflar yarın...)
Kendi evime;
-Sarığı Burma Tatlısı
- Sodalı Börek

hepsini ben yaptım ;)
sanırım mutfağa girince kendimi kaybediyorum ;)
(böyle sayınca az görünüyor; 2 tepsi laz böreği, 2 tepsi sarığı burma, 4 tepsi poğaça, 2 kg yufkadan Tavuklu mantarlı bohça böreği, 2 tepsi sodalı börek. Sodalı böreği ve bohça böreğini pişirmedim. Bayramın ikinci günü sabah taze taze pişirdim, çok da güzel oldu.)

Pazar Günü geleneksel bayram kahvaltımız ve aile büyüklerini ziyaret...
Bayramın Birinci günü kimseyi arayıp bayramlaşamadım.
Telefonumu sevgili oğlum arefe günü akşam sakladı.
Çaldırsaydın, dediğinizi duyar gibiyim ;)
Benim oğlum işini tesadüflere bırakmaz. Telefonu bir şekilde kapatmış (yere düşürmüşte olabilir)
Bütün evi aradık telefon yok.
Bu ara ev toplama merakımız var; yastıklar vestiyerden, kepçe-maşa gibi mutfak eşyaları yataklardan çıkabiliyor. Eskiden belirli yerlere saklıyordu. Büyüdükçe alternatifleri artıyor.
Kısaca telefonumu Bayramın 2. günü akşamı mutfaktaki erzak dolabında tesadüfen buldum.

Pazartesi ve Salı Günü evdeydik.
Misafir ağırladık.
Benim en büyük yardımcım Kuzey Efendi her zaman ki gibi iş başındaydı.
Salı sabahı teyzemler geldi, sohbet çok keyifliydi. Biz ailecek çayı çok severiz (karadenizliyiz ya!). Onlar kalktığında çay bardakları sehbalardaydı. Kapıdan uğurladık, salondaki bardakların bir kısmını aldım, mutfağa götürdüm. Geri dönüp diğerlerini alacağım ama benim hamarat oğlum iş başında, bir şekerlik şekeri halının ortasına dökmüş üzerine de yarım bardak çayı gezdiriyor.
Bir de mutlu, heyecanlı...
"Eh! Kuzey" dedim. "Anneciğim, hani onlara dokunmuyorduk" diye, devam ettim.
Ne dese beğenirsiniz "ama anne iş yapıyorum, yardım ediyorum" dedi.
Ne denir ki bu durumda "hadi anneciğim ben burayı toplayım, sen oyuncaklarını topla" dedim.
"mam" (bu "tamam" demek) dedi ve gitti.
Geçen sene bayramda da içi renkli deniz kumu olan vazoyu dökmüştü.
Çay-şekere razı olursunuz. Her yere yapışıyor elektrik süpürgesi bile çekmiyor yapışanları, bayram günü bütün salonu silmek zorunda kalmıştım.
Belki inanmayacaksınız ama beni tanıyanlar bilir, ben bunlara hiç kızmıyorum.
Bu o çocuğun hatası değil.
Benim bunları düşünüp önlem almam gerekirdi
ve dua ediyorum ki kendine bir şey olmadığı için...
Kirlenen temizlenir, kırılanın yenisi alınır.
Ama çocuklarımızdan daha kıymetli bir şeyimiz yok (olanlar da varsa bir düşünsün!)
Ya kendilerine bir şey olsa...
Kalplerini kırmanın, bağarıp-çağarmanın da fiziksel şiddetten daha zararlı olduğunu düşünenlerdenim.
Olmuyor mu?
Mutlaka oluyor ama çok şükür benim ki planlı bağırıp-çağarma ve fırçanın dışında kalıyor.
İlk tepki "Eh! Kuzey"
 ...

Bu bayram çoğu arkadaşımız ve akrabalarımız şehir dışındaydı.
Sanki biraz buruk geçti bayram...
Belki de alışık olduğumuzun dışında olduğu için ;)
Neyse, yine de bayram doğası itibariyle çok güzel...

Diğer günlerde bolca oğlumla ve eşimle vakit geçirdim.
gezdik, tembellik ettik...

Oğlum hergün yeni bir şey keşfediyor.
İyice dili çözüldü.
Belli yakıştırmaları var ki gülmekten ölürsünüz.
İlk aklıma gelen "1-1-3".
"1-1-3" deyince aklınıza ne gelir.
Akçakoca'ya gittiğimizde kaldığımız evin tam karşısına her akşam trafik ekip otosu park ediyor, orada ellerinde telsiz anonslar yapıyorlardı. Bizim meraklılarda balkonda onları izliyorlardı. İlk günlerde elini telsiz yapıp, "1-1-3 sağa çek, önüne bak" gibi anonslar yapıyordu.
Polislerin adıda "1-1-3" kaldı.
Şimdi nerede polis arabası görse "anne bak, 1-1-3" diyor.

Bugün iş başı ;) 

Etli kabak dolması diye başladık iş nereye geldi.
Neyse tarife geçelim ;)
Bu dolmalar bayramdan önce yapılmıştı, bugün yeni fotoğraf olmadığından bununla idare edeceksiniz.


Malzemeler

1 kg kabak
50 gr margarin

İç malzemesi için

300 gr kıyma
1 çay bardağı pirinç
1 yemek kaşığı salça
2 adet rendelenmiş domates
2 soğan (biri rendelenecek, biri incecik doğranacak)
yarım çay bardağı sıvıyağ
1 çay bardağı su
yarım bağ maydanoz
2-3 dal dereotu
Karabiber
Kırmızı biber
Kekik (bolca)
Nane
Tuz

Hazırlanışı

Bütün iç malzemeleri karıstırılır. Baharatları kendi damak tadınıza göre ayarlarsınız.

Kabakların sap kısmı kesilir ve içi güzelce oyulur. İçlerine parmağımla tuz sürüyorum yoksa tadı sası oluyor.

İç malzemesi fazla sıkıştırmadan konulur ve kapaklar üzerine kapatılır.

Tencereye dizilir. Üzerini geçmeyecek hatta bir parmak altında kalacak şekilde su konulacak.

Üzerine 50 gr. margarini doğruyorum. Tereyağ koymak isteyebilirsiniz yalnız ben denedim çok ağır oluyor. Yine de tercih sizin.

Ben düdüklü tencerede 15 dakika pişiriyorum.

İsterseniz normal tencerede de pişirebilirsiniz. O zaman da kaynayıncaya kadar harlı ateşte, kaynayınca kısık ateşte pişireceksiniz. Ne kadar sürer bilemiyorum, kabaklar pişinceye kadar diyelim ;)

Şu güzelliğe bir bakar mısınız?

Kuzey'in nazlanmadan yediği tek sebze olduğu için her hafta mutlaka ya yemeği ya dolması olur.

Et yemediği için bol kıymalı pişer ki, et ihtiyacını da biraz olsun karşılasın.

Afiyet olsun... 



Yorum Gönder

 
Top