0

Çabucak geçiyor zaman.. kuş olup uçuyor..
Kuş olup uçuyoruz biz de, “insanoğlu kuş misali..”

Annem gitti. 10 gün o kadar çabuk geçti ki, daha dünmüş gibi karşıladığım Gümüşsuyu’ndan bu sabah erkenden yolcu ettim anne kuşumu. Yine içimde sabahın puslu grisi gibi bir hüzün, elimde hüznü gidersin diye sütlü kahve fincanım..

Ama yok.. bu yazı hüzünlü bir yazı olmamalı.
Baştan alalım.

İlk haftasonumuzda Sultanahmet’i görmek istedi annem. Karaköy’den tramwaya atlayıp gittik tıngır mıngır. Zamanında ikimizin de gezmiş olduğu yerlere girmeden, birer haşlanmış mısır alıp meydanı adımladık, banklarda oturup güneşlendik. Çemberlitaş’a doğru yürüdük, o günün Pazar olmasına, Kapalıçarşı’yı gezemeyişimize biraz üzüldük.. İmren Büfe’de nefis birer nar suyu içtik sonra, narın kararttığı bir çocuk elinden.. Bugün Mısır Çarşısı da kapalıdır ya, olsun, Eminönü’ne de gidelim dedim anneme. Tekrar atlayıp tramwaya, tıngır mıngır Eminönü...


Dolaştık çarşıları, peynircilerde türlü çeşit peynir tattık, nefis Ezine peyniri aldık, lokumculardan da cevizli sucuk.. Canı istemiş annemin. Oturup bir banka, yedik bir güzel!



Sonra Haliç, köprü altı.. Bu kez balık ekmek yedireceğim dedim anneme, kısmet olmamıştı geçen sefer. Yemişti o zaman da balık, ama tabaktaydı. Hiç ekmek arasının yerini tutar mı? (balık yemediğim halde biliyorum işte:) Annemin kısmetine ekmek arası uskumru, benim kısmetime taze demlenmiş çay.. Karşımızda yosun kokulu, puslu İstanbul ikindisi..

İkinci haftasonumuzda Kadıköy’e niyetliydik. Hava soğuk, rüzgar beni bile uçurabilir, ama yine de çıktık. Beşiktaş’ta inip otobüsten, vapur keyfimizi tedarik ettik önce. Kovan Fırın’ın nefis ayçöreklerinden çekti canım, en son hangi sene ayçöreği yedim ki? deyip aldım. Anneme poğaça, peynirli börek.. Birer de simit ve karper peynir, iskele önündeki simitçiden. Atlayıp vapura, beşik gibi sallana sallana Kadıköy.. Amanın ne çok dalga, nasıl canı sıkkın bugün denizin! “Bu vapura bişey olmaz di mi? Yok yok.. bişey olmaz. Dönüşte minibüse binelim”.. Suyu bardakta görenlerden de değiliz ya, ürktük işte:)

Ayçöreği çok güzeldi ama..

Kadıköy çarşısına ne zaman gelsem mutlu olurum. Sadece orada yürüsem bile.. Şekerci dükkanlarını gezdik, balık pazarında satıcıların “bahçe rokaaa!” bağırışları arasından geçip bol yeşillikli tezgahları, fırınların iştah açan vitrinlerini seyrettik. Ne güzel ekmekler, çörekler, kurabiyeler onlar! Biraz baharat alsak.. bol bol tarçın çayı yaparız bundan sonra. Başka? “Lokum alayım ben, hoşgeldine gelenler olur” dedi annem. İstikamet Hacı Bekir.. Cici şekerci dükkanım benim:)


Hangisinden alsak diğerinde aklımız kalacak.. Ne yapalım, biraz güllü-limonludan, biraz naneliden, biraz tarçınlıdan.. Kişnişli şekerlerden tattırdım anneme, sevmedi:) Benim için aldık ufak bir kesekağıdı. Zencefil’de hesapla birlikte getirdikleri şekerlerden bunlar, içlerinde kişniş olan mini minnacık şeyler.. Kişnişin hazmettirici özelliği varmış, ama ben nedense çok eski zamanları anımsatan tadını çok seviyorum.. Büyükannelerin şıngır mıngır vitrinlerinde sakladıkları şekerlikleri, hafif naftalin kokusunu, bayram sabahlarını filan anımsatıyor bana. Tuhaf!

Sağdan üçüncü sıradaki minicik şekerler kişnişli..

Kahve molası…
Nereye gidilebilir? Baylan’a veya Kahve Dünyası’na.. İçimden bu kez Baylan geçse de, annem her şeyine bayıldığı Kahve Dünyası’nı tercih etti. Birer latte, anneminki tabi ki karamelli, bir de cheesecake paylaşalım mı? eveeet! Ne zamandır canım istiyor da mutfağa girip yapmıyorum öyle faydalı şeyler! Ufak bir dilim ikimize de yeter.. Neyse ki ölümcül lezzetine rağmen hemen kesiveren bir tatlı bu.


Bir Kahve Dünyası macerası da hafta içinde bir akşama ait.. Sevgilim gelmişti yemeğe, annemin nefis yemeklerinden sonra kahve içmeye, en yakınımızda olduğu için Cevahir’e gittik.

işte altında durmak istediğimiz şelale:)

Kapanma saatine yakın olduğumuz için ilk kez yer bulabildiğimiz Kahve Dünyası’nda bu kez filtre kahvemin yanına evden beri sayıkladığım fondüyü istedim. Soğuk hava klasiği olarak ben çikolata krizinde olduğum, diğerleri her daim çikolata yiyebilecekleri için üç kişiye iki fondü ancak yeter diye düşündük:) Çikolataya çilek ve muz banmak kadar keyifli çok az şey vardır herhalde dünyada!



Şımarıp “ben bunu evde daha güzel bile yaparım, işte bunlarla!” diye gösterince sevgilim bana bir fondü seti almaya söz verdi:) Bundan sonra evde yaşayacağız bu keyfi. Daha bol ve daha çeşitli meyve ile tabi.. Aklımdan mesela zarı ayıklanmış portakal ve mandalina dilimleri, mango ve ananas parçaları geçiyor! Bir de çikolataya eklenecek hafif bir likör..

akıllara zarar bir vitrin...

Kurtuluş Caddesi’nde de bir şekerci dükkanım var benim, Seçkin Natural. Nam-ı diğer “Gaziantep Mısır Çarşısı”. Şekerle pek ilgisi yok burasının, ama sevdiğim tüm dükkanlar şekerci dükkanı ya, burası da öyle işte:) Buradan çeşit çeşit baharatlarımı, bakliyatlarımı, ama özellikle salçamı alıyorum. Antep yöresinin “damak çatlatan” biber salçası.. Ne tatlı, ne çok acı sevdiğim için karıştırtıyorum ikisinden. Öyle güzel renk ve tat veriyor ki yemeklerime. Hatta şimdi askerde olan canım kardeşim buradayken ekmeğine sürer sürer yerdi bu salçayı. Yenmez mi hiç? Hele ekmek köy ekmeği olursa.. İnce bir dilim kızarmış, üzeri zeytinyağlanmış olursa…


Velhasıl, annem taa Aydın’a götürmek üzere tam 1,5 kilo salça aldı buradan:) Ben de onun salçaları tartılırken rafları inceledim, aktarlara has o bayıldığım havayı kokladım.

Ekmek dedim de..

Yanında getirdiği nohut mayalı ekmek bize ancak 10 gün yetince, “gitmeden sana ekmek yapayım” dedi canım annem. Akşam kapıyı çaldım ki misler gibi ekmek kokuyor evim. Annemin geceden kurduğu maya tutmuş! Tutmuş da iki tane ekmek oluvermiş bana.. Biri kelepçeli kalıbımda pişmiş, biri baton kek kalıbımda:) Annem elleriyle dilimlerken dayanamayıp fotoğrafladım bu güzelliği...






Sonra tadımlık ayırıp, kalanını birkaç poşet halinde buzluğa attık. Annemin proteinsiz kalmayayım diye bol bol haşladığı çorbalık börülceler, nohutlar, tereyağı ve peynir paketleri arasına yerleşiverdi ekmek dilimlerim.


O tadımlık dilimler de işte bunların yanına kısmet oldu: Tarhana çorbası (yılın ilk tarhanası, köy tereyağı ile), kuru börülce yemeği ve bol bol brokoli salatası.. Brokoliler Aydın'dan!


Velhasıl kelam, yine beni toparladı canım annem. Nicedir özlediklerimi pişirip yedirdi, kendine bakmıyorsun diye azarlaya azarlaya o gidince yiyeceklerimi stokladı, evimde bir türlü yapamadığım düzenlemeleri yaptı.. 30 yaşında koskoca kadınım ama annemin kuş kızıyım işte! Hepimiz gibi.. Annem en küçük kuş kızını göreceği için çok da hüzünlü değildi giderken. Ama ben hem o mis kokulu küçük kuştan, hem de ailemden uzakta kaldığım için hüzünlüydüm..


3 aylık oldu bile minik İrem kuşum!
Annesinin anlattığına göre daha bu kadarcıkken annesinin elinden kuvvetlice tutup kalkmaya çalışıyormuş. Kendi ayakları üstünde duracak, güçlü bir kız olacak o! dedim. Teyzesine benzeyecek. Sonra da kaçıp kaçıp gelecek teyzesinin İstanbuluna, hele biraz büyüsün…

Annemli lezzetler diye başladım, hüzünle karıştı yine cümleler, farkındayım.
Böyle geldi içimden…

Yorum Gönder

 
Top