0
Ayvalıkta kahvaltı sofrası

Çok sevdiniz, özlediğinizi söylediniz, devam edelim o halde dedim.
Zaten henüz dönmeye niyetim yok oralardan...
İstanbul özellikle günün erken saatlerinde sonbaharı karşılamaya hevesli olsa da şimdilerde, ben hâlâ yaz sabahlarındayım, ve o lor peynirli, dut reçelli kahvaltılarda...

Lor peyniri

"Ziyaret eden, sokaklarını, tepelerini gezen herkesin hemen her yanını, hemen her özelliğini beğendiği; kiminde yaşanacak yer duygusu, kiminde neşe, kiminde hüzün uyandıran ada... Güzelliklerine doyulamayan, adeta Tanrı'nın kullarına bir lütfu gibi olan Ayvalık'ın karşısındaki adaya Cunda deniyor."
Böyle anlatıyor Ahmet Yorulmaz hoca, "Ayvalık'ı Gezerken" kitabında.

Ve devam ediyor:


"Paha biçilmez güzellikleri olan, büyüleyen bir denizin çevrelediği ve önceki oturanlarınca 'Küçük Paris' diye adlandırılan Cunda'da gün batımını, kâh tepelerinden, kâh kıyılarından izlemek, insana olağanüstü hoş bir ruh dinginliği verir."

Cunda el yapımı ekmek sepetleri

Cunda sokakları hep sürprizlerle dolu gelir bana. Böyle aniden, balık formlu ekmek sepetleri çıkar karşıma mesela, ya da birbirinden güzel toprak saksılar... Alıp hepsini evime götüresim gelir. Öyle güzeldir ki o sokak aralarındaki tezgâhlar! Çın çın sesleri ile rüzgar çanları, deniz kabukları, renk renk taşlar, boncuklar...


Ayvalık'ın bir de üzümü var ki, Ahmet hoca en çok onu övüyor kitabında. Peynirlerin eski güzelliğinin kalmadığını anlatırken, şimdilerde sarılabileceğimiz en önemli lezzetin Kozak üzümü olduğunu söylüyor. Kozak deyince akla bir de çam fıstığı geliyor tabii... Aklınızda olsun, giderseniz alabildiğiniz kadar alın. Hemen her kuru yemişçide ve pazarlarda kiloyla satılıyor çam fıstığı.


Ah kapı önlerine vurmuş gün ışıkları...
Ah evlerden kaçışlar ve geri dönüşler...
Bu kapıdan içeri girivermek, o eve yerleşivermek istedim, inanır mısınız?


Demliğe bir kadın eliyle yerleştirilmiş çiçek, kaktüs bile olsa romantiktir.
Sonra pencere önüne öylece bırakıverilir; İstanbullu kadının biri geçerken görsün de gülümsesin, ilham alsın diye!


Bu kez farklı bir tecrübe de yaşadık Ayvalık'ta, ondan da bahsetmek isterim size. Yıllar önce sevgili Nedim Atilla rehberliğindeki (beni Ayvalık'la tanıştıran) gezinin ardından, bir kez daha kültür turuna katıldım, bu kez sevgilim istediği için. Ahmet Yorulmaz'ın öğrencilerinden Nedim Kartal rehberlik yaptı bize. Bu yaz ilk kez başladığı şehir turuna, klasik tekne turu meraklısı turistlerin ilgi göstermemesinden şikayetçi gibiydi. Ama vardı elbette buraya denize girmek için değil de tanımak ve anlamak için gelen. Yolun bir kısmını penceresiz gezi otobüsüyle, bir kısmını da yürüyerek aldık. Çoğunu bilsem de anlattığı öykülerin, bazısını yeniden dinlemek, kimisini de sevgiliyle birlikte öğrenmek güzeldi. "Sarımsaklı" adının nereden geldiğine dair anlatılan öykü gibi. Hepsini anlatmayayım ama ipucu vereyim: Kelimeyi bölün ikiye. "Sarım", bir genç adamın sarışın sevgilisine hitabı olsun. "Saklı" ise o genç adamın kalbini işaret etsin. Ve hüzünlü bir öykü olsun bu...


Cunda'da gezerken "Aşıklar Tepesi"ne çıkmalı, Cunda'ya bir de oradan bakmalısınız. Zaten tepelere doğru yürürseniz yol sizi oraya götürecektir. Yorulduğunuza kesinlikle değecek, en güzel ve en doyumsuz manzaralardan birini bulacaksınız karşınızda. İşte orada gün batımını en sevdiğinizin omzuna kolunuzu dolayıp izlemelisiniz...


Sevecendir Cunda'nın kedileri. Bol bol sevin onları her rastlaştığınızda.
Ne kadar sevseniz bıkmazlar, pati atıp ısırmaya kalkmazlar. Çok minikleri ürkek olur belki biraz ama hepsi eninde sonunda sokulur yanınıza. Alıp kucaklamak, eve götürüvermek istersiniz.


Üstteki sokak kedisi.
Alttaki ise Rahmi Koç Müzesi'nin kafe kedisi. Siz otururken önce böyle sevimli sevimli bakıyor, sonra da hiç çekinmeden hoop masanıza çıkıyor. Dişine uygun bir şey var mı diye aranıyor.


Sonra gün batımlarında, mevsim dönümlerinde bırakıp gidiyor herkes buraları işte...
Büyük kentlerin soğuğuna, karmaşasına, yorgunluğuna...

İyi ki fotoğraf kareleri var....

Yorum Gönder

 
Top