0

Kış ortasında küçücük bir kaçamak yaptım annemin evine...
Bu kez tek başıma, yıllık iznimden kalan son kırıntıları değerlendirme amaçlı, çok kısa süren ve tadı damağımda kalan bir gezi oldu. Dönüşte yaşadığım onca aksiliğe, saatlerce İzmir havaalanında mahsur kalmama, soğuğa, kara rağmen güzeldi, çok güzeldi... Tam 10 saatimi uçak bekleyerek geçirirken "bir daha asla, asla kara kışta tatile çıkmayacağım" demiş olsam da... Yine olsa yine giderim, evet!


Bir koşu fırından aldığımız taptaze "pekmezli simit"le yaptığımız kahvaltılar, pazar gezmelerimiz, mutfak sohbetlerimiz, kahve içmelerimiz bir yana, İrem kuşla sarmaş dolaş geçirdiğimiz dakikaların tadı damağımda kaldı en fazla... Teyzesiyle her buluşmada yaptığı utangaçlıklar, bir müddet saklanmalar, yüz vermemeler yoktu üstelik bu kez. Görür görmez kocaman sarıldı teyzesine İrem, sonra da hiç bırakmadı zaten. Ayrılmamız gerektiğini anladığında yaşından çok büyük bir olgunlukla, hiç ağlamadan hüzünlü hüzünlü baktı yüzüme sadece... En çok da bu koydu bana galiba... 

Evet büyüdü İrem.
Bu yaz 5 yaşına basacak. 
Daha üç günlükken kucağımda çekilmiş fotoğraflarımıza bakıyorum da, inanamıyorum. Kendisi vejetaryen adayı, abur cubura pek yüz vermeyen, en çok börek ve ot kavurması seven, zeytinyağına ekmek banan, teyzesinin kurabiyelerine bayılan, oyun oynarken kuralları mutlaka kendisi koyan bir Aslan burcu. Öyle güzel yönetiyor ki etrafındaki herkesi, üstelik bunu hiç şımarıkça yapmamayı, binbir sevimlilikle istediğini almayı öyle güzel başarıyor ki!


Şahane zeytin yapmış yine annem.
Çerez gibi yenilebilen bu kıtır kıtır zeytine bayılıyorum işte.
Ne Gemlik, ne başka bir şey... Bunun tadını hiçbiri vermiyor bana.


Ve tabi en sevdiğim, karacotlu peynir...
İremcik zeytinyağı azsa şikayet ediyor, ekmeğini banabileceği kadar bol olmalıymış zeytinyağı... Doğru söze ne denir?


Anneciğim benim için çok sevdiğim iki turuncunun en sevdiğim iki tatlısını yaptı.
Birisi bal kabağı ve onunla annemin yaptığı usulde bol şerbetli, az pişmiş kabak tatlısı... Eriyene kadar pişirilmiş ve bütün nefaseti gitmiş şerbetsiz kabak tatlılarından sıkılmışken öyle iyi geldi ki... Cevizleri serpip serpip üzerine, keyifle yedim tatlımı. İkincisi de en sevdiğim turunç reçeli! Bu kez aşama aşama not ettim ki olur da buralarda turunç bulursam yapayım ben de ileride. Belki çatala takılıp lokmalık tatlı olarak bile servis edilebilir ama bence aynı zamanda kahvaltılıktır bu reçel. Labneli, daha iyisi kaymaklı ekmekle ne güzel yenir. Hele hele bazlama yanında...

Malzemeler: 

- 10 adet turunç
- 1 kg toz şeker
- 750 ml su


Yapılışı:

1. Turunçların kabuğunu rendenin ince tarafıyla incecik rendeleyin. Turuncun en dış kabuğu acı olduğu için bunu kullanmıyoruz.

2. Kabuklarını soyun, elma dilimi şeklinde ince şeritler halinde dilimleyin. İç kısımlarını sakın atmayın! Turunç, salatalar için limondan çok daha güzel bir ekşidir.

3. Dilimlediğiniz kabukları rulo yapıp bir iğne yardımıyla ipe dizin. Hepsini tamamladıktan sonra derince bir kabın içerisine doldurduğunuz suya bastırın. Bu şekilde beklemeye bırakın.

4. Isladığınız turunç kabuklarının suyunu sabah-akşam olmak üzere günde iki kez değiştirerek 3 gün boyunca bekletin. Sürenin uzun olması, turunç kabuğunun acısını atmak için.

5. Üç günün sonunda turunç kabuklarını 10 dakika haşlayın, suyunu dökün. Tekrar suya alıp 10 dakika daha haşlayın, bu suyu da döküp turunçları süzülmeye bırakın. Artık iplerini çıkarabilirsiniz.

6. Başka bir tencerede suyu ve şekeri kaynatıp şerbeti hazırlayın. Kaynadıktan 10 dakika sonra turunçları tencereye ekleyin. Yarım saat kadar kaynatın. Daha sonra damla testi yaparak kıvamını kontrol edebilirsiniz: Porselen bir tabağa bir damla reçel damlatın, tabağı eğdiğinizde hemen akmıyorsa tamam demektir. Eğer koyu olduysa biraz kaynar su ekleyebilirsiniz. Fazla akışkansa bir süre daha kaynatın.

Zahmetli gibi görünüyor ama inanın değiyor. Yapımı birkaç gün süren bütün yiyecekler gibi bende saygı ve sevgi uyandırıyor:) O güzel şekli, eşsiz rengi, kokusu ve tadı bambaşka... Şimdi bir kavanoz kıymetli mi kıymetli reçelim var, bugün sabah kahvaltısında anneciğimin kulaklarını çınlatarak yedim, yedirdim sevgilime de. İstedim ki blogumda da bulunsun, belki deneyip benim de kulaklarımı çınlatanlar olur. Şimdi tam turunç mevsimi Ege'de, Akdeniz'de...


Tabi aynı zamanda bu güzelliğin de mevsimi!
Ben kestaneye doydum galiba bu kış.
Hatta şimdi, bu yazıyı hemen yayınlayıp koşarak ocaktaki kestaneleri çevireceğim. Annemin sobada pişirdikleri gibi olmayacak tadı biliyorum ama "memleketimin kestanesi yine de" deyip yiyeceğim...

Yorum Gönder

Yoruma Smiley Ekle
:) :)) ;(( :-) =)) ;( ;-( :d :-d @-) :p :o :>) (o) [-( :-? (p) :-s (m) 8-) :-t :-b b-( :-# =p~ $-) (b) (f) x-) (k) (h) (c) cheer
Eklemek İstediğiniz Smileye Tıklayın
Smiley Eklerken Kodtan Önce Boşluk Bırakınız.

 
Top