0


Sevgili Fethiye mutfağım(ız)la ilgili bazı şeyleri paylaşmam için geçen hafta beni sobelemişti. Ben de hem mutfağa çeki-düzen verebilmek hem de günışığından yararlanmak için haftasonunu bekledim. Nihayet yanıtlayabiliyorum:)

1. Mutfağınızın bir fotoğrafını bizlere gösterir ve kişiliğinizi yansıtan yanını anlatır mısınız?

Fethiye’ye de söyledim, maalesef mutfağım(ız) benim kişiliğimi pek yansıtmıyor, çünkü annemin mutfağını kullanıyorum. O yüzden de fotoğrafını çekmek yerine kısacık bahsetmek istedim. Oldukça küçük bir mutfağımız var, çoğu kez dilediğimce yayılmama yetmiyor. Ben mutfağa girmişsem annemin mutlaka çıkması gerekir! Çünkü mutfakta çok dağınık çalışan biriyim. Yaptığım yemeğe konsantre olduğumdan çoğu kez ortalıkta kapağı açık kavanozlar, kapısı kapanmamış dolaplar, çıkarılıp kullanılmış ya da kullanılmaktan vazgeçilmiş birbirinden alakasız poşetler, kutular, şişeler görülür:) Son zamanlarda yavaş yavaş bir yandan da toplamayı öğreniyorum ama bana kalsa dağıttıklarımı işim bittikten sonra toplamayı tercih ederim ve annemle bu konuda hiç anlaşamayız (bu konuda anneanneme çektiğimi söyler, ve itiraf etmek gerekirse bu yüzden bunun çok da kötü bir şey olmadığını düşünürüm:) Kısacası benim mutfağım kesinlikle büyük olmalı! Bir de herkesin bir hayali vardır ya muhakkak, bir kapısı minik bir gizli bahçeye açılan bir mutfak hayal ederim hep. Ve mutlaka bol ışıklı, aydınlık bir mutfak…

2. Bir dolabınızı açın (istediğinizi), fotoğrafını çekin ve bize ne gördüğünüzü anlatın.



Bolca baharat görüyorum her şeyden önce! Bu benim en çok kullandığım dolap. Bakmayın siz böyle düzenli göründüğüne, ben yemek yaparken kesinlikle bu görünümde olmaz:) Ama her haftasonu bu dolabı düzenlerim, ihmal etmem. Yoksa annemden “Sibeeel pulbiber yine nereye gitti?!” çığlıkları yükselir:)) Üst rafta görünenler daha çok "zararlılar", yani pasta-kek malzemeleri. Sol tarafta ön planda kahveme attığım esmer şeker küpleri ve kahvaltıda yemeye bayıldığım fıstık ezmem var. Arka plandakiler ise yulaf ezmesi, krem şanti, damla çikolata, pudra şekeri ve bilimum nişasta paketleri.. Tam ortadaki renkli şeyler pasta süslerim:) En sağda ise susam kavanozum, harnup pekmezim ve balım var. Alt rafta ise sol baştaki zeytinyağı şişeleri haricindekilerin tümü baharat. Neler yok ki?! Tarçın, karanfil, köri, muskat, kakule, kimyon, zencefil, mahlep, karabiber, pulbiber, nane, kekik vazgeçilmezlerim…

3. En gözde elektrikli mutfak aletinizi bize tanıtır mısınız?


Açıkçası elektrikli aletlerle pek aramız yok. Bunun mutfağımızın küçüklüğüyle de ilgisi büyük. Şu robotu bile nereye sığdıracağımızı bilemiyoruz. Ama o da olmazsa olmaz. Anneme hediye etmiş olsam da ben kullanıyorum:) Annem el alışkanlıklarından vazgeçemiyor (bazen robotu temizlerken ona hak vermiyor değilim!) ben de fazla miktarda sebze-meyve kullanmam gerektiğinde başvuruyorum. Çok sık kullandığım bir alet olmasa da gözde (özellikle 4-5 tane birden soğan doğramam gerektiğinde oldukça gözde!)

4. En sevdiğiniz ve her zaman elinizin altında olan malzemeleri bizlerle paylaşır mısınız?


Tabi ki! En çok bu soruyu sevdim nedense:) Efendim, bu toplu fotoğrafta görünen ciciler benim en sevdiklerim ve sürekli kullandıklarım. Soldan başlayarak anlatayım:

- Deniz tuzu: En solda bulunan pakette deniz tuzum var. Anneme kabul ettirene kadar akla karayı seçtim. Hala kendi isteğiyle benim tuzluğuma uzanmasa da yemek yaparken kullanmama artık ses çıkarmıyor. Ama tabi sofrada tuzluklarımız ayrı. Ben mümkün olduğunca rafine tuz kullanmıyorum. Neden ki? Hımm, Tijen İnaltong’un şu cümleleri belki nedenini açıklayabilir: “Kimyasal bileşimi insan kanındaki tuza çok benzeyen deniz tuzu rafine tuza göre koyu renkli, iri taneli ve hafif nemlidir. Rafine olmadığından magnezyum, manganez, bakır, demir, bor ve nikel gibi mineraller içerir. Rafine sofra tuzuna göre üstünlüğü sadece içerdiği mineraller değil (çünkü rafinasyon sırasında tuzun içinde sodyum ve klorinden başka mineral kalmaz) ayrıca doğal olmasıdır. Rafine sofra tuzlarının paketlerine bakacak olursanız içinde dayanıklılığını ve akışkanlığını arttırmak üzere çeşitli maddeler eklendiğini göreceksiniz ki bunlar sağlık açısından zararlı olabilir.” Bence bir üstünlüğü daha var ki deniz tuzundan az miktarda kullanmak yeterli oluyor. Bu tuzun “feri” var yani!

- Karabiber değirmeni: Sol ön plandaki minik değirmende karabiberimi öğütüyorum. Her sofra kuruluşunda bu minik değirmen masaya gelir ve gider. Taze çekilmiş karabiberin muhteşem aromasını bildikten sonra hazır çekilmişinde hiç tat bulamıyorum.

- Soya sosu: Tuz paketinin yanında duran küçük şişede soya sosum var. Salatalarımda kullanmayı çok seviyorum. Çok hoş bir aroması var. Uzakdoğu mutfağına has olan bu sos tuzlu olduğu için kullanıldığı yerlerde tuz gerektirmiyor. Benim kullandığım Amoy markalı soya sosu Çin’den ithal. Yerlisini maalesef görmedim, varsa da bilmiyorum:(

- Zeytinyağı: E o olmazsa olur mu? Bu küçük şişe en vazgeçilmezim. Kendimi bildiğimden beri bizde her yemek zeytinyağıyla yapılır. Tereyağının lezzetini sevsek de öncelik onda değildir. Sadece kimi hamur işlerinde ve kırk yılda bir pilavda-omlette kullandığım tereyağı daima suçluluk hissettirmiştir bana, doğal bir yağ olsa da. Zeytinyağının yerini hiçbirşey tutamaz, nokta.

- Tam buğday unu: Tam buğday, kepekli, ya da esmer un… Tümü de aynı şeyi ifade ediyor, yani kepeği ayrıştırılmamış, yararlı içeriğinden arındırılmamış doğal unu. Zeytinyağının arkasında duran kahverengi pakette medarı iftiharımız Söke Un’un kepeklisi var. Aslında biz tam buğday unumuzu zahireciden alırız. Tıpkı yemeklik buğdayımızı, mahallenin kumru ve serçe sülalesi için kuş yemlerimizi aldığımız gibi. Ama ben o kadar çok kullanırım ki bazen evde kalmaz ve o zaman marketten alınır. Yani o da olmazsa olmaz! Pek çok hamur işinde, özellikle de ekmeklerde bolca kullanırız. Tarifin özelliğine göre, bazen beyaz un ağırlıkta olur, bazen kepekli un daha çok kullanılır, ama genellikle kullanılır. Tek başına kullanıldığında hamur işlerini -içindeki kepeğin ağırlığından dolayı- fazla kabartmadığı için beyaz unla karıştırılarak kullanılması tercih ve tavsiye edilir:)

- Esmer şeker: Sağda gördüğünüz pakette de esmerim şekerim var. Amma da reklam yaptım değil mi:) Ama böyle güzel şeylerin reklamı yapılmaz mı? Hem de müşteri şikayetlerine değer veren, sorunlu çıkan bir paketi özürler dileyip geri aldıktan sonra yenisini yanında hediyesiyle gönderen bir firmaysa? Kısacası ben Doğa markalı herşeyi seviyorum, lezzetli bitki çaylarını da, kahvaltılık nefis tahıl ezmelerini de. Ve tabi ki karamelli lezzetiyle esmer şekerini de. Her yerde bulamıyorum ama bulduğumda mutlaka alıyorum evde bulunması için. Vicdanımı rahatlatıyor onunla yaptığım tatlılar:) Beyaz şekerden nesi farklı, onu da açıklamak gerek. Şekerin esmeri, şeker kamışı ya da şeker pancarının ikinci şurubundan doğal olarak elde ediliyormuş ve sanırım bu nedenle daha keskin (hoş) bir kokusu var. Rafine olmadığı için kana beyaz şeker kadar hızlı karışmıyor ve sonuçta kan şekeriniz aynı hızla düşmüyor. Kalori açısından beyazdan çok büyük farkı yok ama daha sağlıklı olduğu kesin.

- Gomasio: Öndeki küçük tabakta duran da gomasio! Gomasio da ne ola ki? Kavrulmuş susam ve deniz tuzu karışımdan oluşan nefis birşey! Yine Uzakdoğu mutfağına ait bir lezzet. Özellikle makrobiyotik beslenmede tuz yerine kullanılıyormuş. Tijen ablamdan öğrendiğimden beri evde daima bir kavanoz bulunuyor. 13 tatlı kaşığı susamla 1 tatlı kaşığı deniz tuzu ölçüsüyle yapılıyor. Yapımı da çok kolay. Tuz ve susamı karıştırarak kavuruyorum. Susamların rengi dönüp çıtırdamaya başladıklarında ocaktan alıp ılımalarını bekliyorum ve sonra tahta havanda dövüyorum. Sonra da hoop kavanoza! Sonra da salataların, ot ve sebze kavurmalarının üzerine! (özellikle ıspanağa öyle yakışıyor ki!)

5. En beğenerek kullandığınız mutfak aletinizden bahseder misiniz?


İşte bunlar! Kek kalıplarım:) Çok seviyorum cici kalıplarımı. Fotoğrafta muffin kalıplarım da olmalıydı aslında ama maalesef onları unutmuşum, epeydir kullanmadığım buradan belli! En kısa zamanda muffin yapmalıyım. Neyse; kelepçeli kalıbım, baton kek kalıbım (bu aralar favorim!), tart kalıbım ve de ortası delik kek kalıbım görünüyor fotoğrafta. Borcamlarımı da seviyorum tabi. Bana kalsa daha çoook alacağım ama abartmanın anlamı yok değil mi? (yoksa var mı:) Sanırım kendi mutfağımda bir kalıp koleksiyonum olacak:))

Efendim bir sobe daha burada sona ererken, ee.. hemen ben de birilerini sobeliyorum. Burcu, Zinnur ve Aslı, kura çektim size çıktı!!:) Bizi mutfağınıza konuk eder misiniz?

************

Son bir şey daha var! Bu güzel kurabiyeleri yazmazsam olmazdı. Sevim’in Yılmaz’a yolladıklarımı kıskanıp “bize hiç damla çikolatalı kurabiye yaptığını görmedik?!” siteminden sonra acilen yapılması gerekiyordu ve Yeşim’in bu güzel tarifi denendi...

Zeytinyağı, esmer şeker ve kepekli unla yapıldılar, kıtır kıtır ve çok leziz oldular. Kıtır kurabiyeleri pek sevmeyen annem bile çok beğendi. Sevim ofise götürüyor, ben de sahurda kahveme banıp banıp yiyorum, sağolasın Yeşim! Tarifi işte burada.

Yorum Gönder

 
Top