Bu bir kış yazısı olacak. Fotoğrafları seçerken bile üşüdüm! Muhtemelen sizler de üşüyeceksiniz okurken. O yüzden, başlamadan önce sıcacık bir salep yapın derim kendinize. Ya da bir fincan sıcak çikolata. Bu yazıda bahisleri geçecek zira. Onlarsız kış olur mu? Kış yazısı da olmaz.
İşimle ilgili katıldığım kısacık bir Erzurum gezisindeydim geçtiğimiz günlerde. Açıkçası giderken hem uçağın girebileceği türbülanslardan, hem çok üşüyüp hiçbir koşulda ısınamamaktan, ısrarlara dayanamayıp (!) kayak öğrenmeye çalışırken düşüp bir yerlerimi kırmaktan, hasta olmaktan, vs... korkuyordum. Sonra düşündüm ki bir kışsevere bu korkular yakışmaz! :)
Ne yaptım, ufak valizimi kaptığım gibi düştüm yollara. Ve şükür ki korktuklarımın hiçbiri gelmedi başıma. Aksine, çok keyifli iki gün geçirdim. Çok özleyeceğim lezzetlerle tanıştım, karın yumuşacık bir pamuk battaniye gibi örttüğü yerlere ilk basan olmanın keyfini yaşadım, en büyük korkularımdan birini yenip ayaklarıma kızakları taktım ve çok güzel anılarla döndüm şehrime...
Şehrin her noktası soğuktu da, geceleri zirve yapıyordu elbette. Dışarısı -22 derecedeyken nasıl o kadar ısıtmayı başardıklarını anlamadığım otelde hiç üşümedim ama kısacık transferler sırasında nefesimin kesildiği anlar olmadı değil. Yine de tertemiz bir havası var Erzurum'un. Soğuk evet, ama içinize işlerken bile İstanbul'un nemli soğuğuna göre daha insaflı.
Bunca karı bir arada uzun zamandır görmemiş bizler, normal kış tatilcilerinin daha tepeden kaymak için kullandıkları telesiyeji gezinti maksatlı kullandık! Tabi kısacık bir gezinti bu ama inanın daha uzununu hiç kimse istemez.
Bu kadar çok üşüdükten sonra işte bu şömine yok mu...
Her şeye değiyor.
İyi ki üşümüşüm dedirtiyor. İnsan üşümekten keyif alır mı? Sonunda şömine varsa alıyor. Geliyor sonra salepler, sütlü kahveler, sıcak çikolatalar... Bıraksınlar beni, ben burda kitap okuyayım, sonra uyuyayım biraz, uyanıp yine kitap okuyayım, yine uyuyayım...
Bir de sıcak şarap keyfi var ama. Hem de dışarıda, akşamın buz gibi havasında. Tam gün batımında.
İçeride neden içmiyoruz? diyenler olsa da, karda içmenin tadı galiba bir başka. Dumanı tüten kadehle, eldivenin bile ısıtmayı başaramadığı avuçlarınızı ısıtmak, her tarçınlı yudumda boğazınızın yanması muhteşem.
Ama ikinci kadehte daha fazla dayanamayıp içeri attım kendimi tabii... Kar buz keyfi bir yere kadar, eninde sonunda Egeliyim ben! İçine elma dilimleri atılmış sıcak şarabın yanında en iyi giden bence tarçınlı kurabiyedir ama elimizde kakaolu vardı, olsundu.
Erzurum Evleri, 13 eski Erzurum evinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş. Tandır evi, sokak çeşmeleri, kırlangıç örtüsü ve eski ev dekorlarıyla, geçmişi yaşatan bir mekân. Ben inanamadım böyle bir yerin var olduğuna. Eski Erzurum kültürünün yaşatıldığı "sokak"ları gezerken adeta konuk oluyorsunuz bu evlere. Hatta öyle ki, burada yaşayanların olmadığına inanmak güç. Yöresel mutfağın (cağ kebabından ibaret olmayan mutfağın) lezzetlerini bir arada bulup tadabileceğiniz belki de tek yer burası. Kesme aşı ve ayran aşından ben ayran aşı çorbasını tercih ettim. İçindeki aş otu dedikleri ot veriyor farklı lezzetini bu çorbaya. Gerisi bildiğimiz buğday çorbası, yoğurtlu. Çok sevdim.
Ekşili yaprak sarma, lor dolması, kuymak, hıngel, aklımda kalan yöre lezzetlerinden bazıları.
Ama benim aklımı başımdan alan iki lezzet var asıl. Birisi pestil çullaması. Sadece tadına bakayım dedim sonuç ama öyle olmadı. Sıcak sıcak getirilen bir tatlıya dayanmak her zaman zorken, bir de işin içinde zaten çok sevdiğim pestil ve dut kurusu olunca, direnmenin bir anlamı kalmadı. Aşağıda gördüğünüz "pestil çullaması", yumurta ile yapılan bir pestil kavurmasıymış. Yemem diyenleri utandıracak bir lezzete sahip:)
Yolunuz oralara düşerse, hem yöresel yemekleri tatmak hem de eski Erzurum'un ruhunu solumak için uğrayın Erzurum Evleri'ne. Cumhuriyet Caddesi Yüzbaşı Sokak'ta, herhalde kime sorsanız gösterirler ama telefonunu da yazayım: 0442 213 83 72.
Aklımı başımdan alan ikinci lezzet, yine bir tatlı tabii ki. Erzurum'un meşhur kadayıf dolması. En güzelini kebapçılar yapıyor. Biz üç farklı yerde tattık ama benim en beğendiğim, ilk tattığım yer olduğu için mi, yoksa sıcak sıcak masaya getirdikleri için mi bilmem ama Gelgör'ün dolması oldu. Ölümcül bir lezzet bu, hele tazeyken... İçinde cevizli bir iç olan kadayıf dolmaları yağda kızartıldıktan sonra şerbetleniyor. Ortaya çıtır çıtır, göründüğü kadar da ağır olmayan bir lezzet çıkıyor.
Daha çok vaktimiz olsaydı ve hava bu kadar soğuk olmasaydı belki daha iyi tanıyabilirdik Erzurum'u. Ama bu kadar oldu fırsatımız, tadımlık. Yine de, belki kar örtüsü yokken gitseydik bu kadar almazdık tadını diye düşünüyorum.
Oltu taşlarının sakinleştirici bir tılsımı varmış, biliyor muydunuz? Öyle dediler, ben de sevgilime bir tespih aldım buradan. Kendi hediyelerim de var tabi:) Bu siyah taştan yapılmış her şey öyle güzel ki...
Heidi'nin evi gibi değil mi sizce de?
Ben arasıra burada yaşamak isterdim. Her zaman değil ama, arasıra:) Velhasıl güzeldi Palandöken.
Sabah uyandığınızda pencereden bakamıyorsunuz, öylesine göz alıyor bu bembeyaz örtü. Kaç kez nefesim kesilerek "çok güzel!" dedim kimbilir...
Ana Sayfa
»
erzurum
»
kadayıf dolması
»
oltu taşı
»
palandöken
»
pestil
»
YÖRESEL YEMEKLER
» Kış Yazısı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yorum Gönder