Tariflere sığmayan güzellikler yaşadık yine, kısacık tatillerde, dar vakitlerde..
Ama güzellikler hep o dar vakitlerde yaşanır zaten..
Kıymetini bilelim diye mi? Kimbilir...
Belki de herşeye alışma yeteneğimizin bizlere bir oyunudur bu, güzelliklere de çabucak alışmak.. (ne güzel söylemiştin Rabia ablam) kıymetini bilememek bu yüzden.. Anlamamak yaşadığımız an'ı, farkında olamamak..
Belki de bu oyuna gelmeyelim diye daracık vakitlere sıkışır bazı güzellikler.. İçimize çektiğimiz her nefeste daha büyük açılsın diye gözlerimiz, uyanalım diye yaşadığımız an'a..
Tüm martılar size de martı Jonathan'ı anımsatır mı?
Ben okuduğumdan beri Richard Bach'ın o öyküsünü, tüm martılar Jonathan'dır, eğer yalnız uçuyorlarsa... Peki ya bir feribotta gözlerinize bakarlarsa? kimbilir, belki siz de bir Jonathan'sınızdır!
Martılar deli deli uçarken, çocuklar güvertede zıplarken güzeldi üşümek.. sıcak kakaoyla ısınmak, Özlemciğimin nefis poğaçaları eşliğinde.. Ve arabayla yolculuğun en güzel tarafı, yolda bir bayır görüp "ben burda koşmak istiyorum!" deyince durup orada koşabilmekti (sağol sevgili Cem:)
Derken...
Artık geliyorum diyen kış günlerinin ilk yağmurlarından birinde, o güzel yolculuğun ardından güzel Bursa'nın bir güzel tepeciğinde, dağın, ormanın sessizliğinde, dostlarımızla buluştuk yine.. Yağmurla yıkanmış güllerin arasından koşarak geçip kucaklaştık..
Özlemiştik.. hem de çok!
Masal gibiydi tıpkı.. O iki gün.. Ya da gerçekten bir masaldı.. bir öykü, belki bir şiir..
Tam içinde yaşadığımız!
kahramanları olduğumuz..
Hayallerimizi ceplerimize koymuştuk İstanbul'dan gelirken. Bir tek onları getirmiştik.
Gerisi büyük kentte kalmıştı.. bize başka birşey gerekmezdi..
Yağmur durmadı hiç!
Tıpkı çocukluğumdaki gibi çok yağdı.. hep yağdı.. özlediğim yağmur.. hep burnumda tüten o yağmur kokusuydu içime dolan... ıslanan topraktan çıkan o Tanrısal koku.. kaç kez doldu gözlerim.. kaç kez gizlemeye çalıştım.. kaç kez gizleyemedim..
Bahçede yaktığımız ateşin başında ısınırken, İlhan İrem dinlerken, yalnızca ateşin yansıması olabilir miydi gözlerimizdeki ışık?
Gecenin ilerleyen vakitlerinde toplandığımızda sedirlerin üzerinde, sohbetimizin, o yürek paylaşımlarının tadı anlatılabilir mi? Bazen kahkahalarla.. sonra suskunluklarla.. zaman zaman uykuya direnerek..
Hep bir şarkı çalıyordu içimde.. hissettikçe yaşadığım güzelliği, hep çalacak bir şarkı...
"saçların sarmaşıklar.. daldan dala uzanan
uçuyorum dallarda.. başımda sonsuz zaman
bilmeden yeşilliğine düşmüş bir damlayım ben
tüm dünyanın kökünde.. her şeyin kaynağı sen"
Ertesi sabah kurduğumuz o kocaman kahvaltı sofrasını görüntülememe makinem bir türlü izin vermedi malesef. Rabia ablamın nefis yumurtalı ekmeği, elleriyle yaptığı çeşit çeşit reçeller, mini minnacık kiraz domateslerle süslenmiş o sofrada uzun zamandır yaptığım en keyifli kahvaltıyı yaptım dostlarımla..
Dedim ya.. masal gibiydi.. sadece iki gün sürmüş, ama hiç unutmayalım diye ruhlarımıza yazılmış, yağmur kokulu bir masal..
Kente döndük.
Yine fotoğraflar kaldı gözlerimizde.. yani yine "görüntüler"..
İşte paylaşıldı bir kısmı.. bir kısmı daha büyük, daha güzel projeler için saklanacak..
Güzel bakışlarıyla yakaladıkları kareleri paylaşan sevgili Alim'e ve Ufuk'a çok teşekkürler...
Yorum Gönder