0
Biten yılın son günlerine dek, her gün bir şeyler yazmak istedim inanın... Olmadı bir türlü. Hep yapılacak işler vardı. Dergide yetiştirilmesi gereken okumalar, yapılması gereken çeviriler, geç vakit geldiğim evde beni bekleyen bir düzine yapılacak iş, planlar, listeler, alışverişler, mutfak telaşları... Derken bir baktım Aralık sonuna gelmişiz. Bir yıl daha geçip gidivermiş...

Yılın son gününden bir gün önce, Ece'nin uzattığı kutudan bir fortune cookie aldım. İçinde, "her gün kendin için zaman ayır" yazıyordu. İşte bu dedim. En çok ihtiyacım olan şey bu belki de...

Bu yılın Noel paskalyası Ahmet abimden geldi. Hemen yan sokağımızdaki tarihi bir fırından almış, benim nedense varlığını hep unuttuğum bir fırından. Mis gibi sakız ve mahlep kokan bu kocaman çöreği dilimleyip tadına baktığımda mutlulukla gülümsedim. Yılda bir defaya mahsus olan bütün buluşmalar gibi özeldi.


Rabia ablamdan gelen bu melek ise çam ağacımızın tepesini süsledi. Evimizi aydınlattı gülümseyen yüzüyle. Biz onu çok sevdik. Diğer yılbaşı süsleriyle birlikte kaldırmaya hiç niyetimiz yok bu yüzden. Kütüphanede, kitaplarımın arasında yeri hazır...
Uzun süredir tarif vermediğimi biliyorum. Biriktiler ve yazılacaklar, merak etmeyin. Aradan çok zaman geçti, çok yaşanmışlık birikti... Yılın ilk gününde, blogumla daha fazla ilgilenmek kararlarımın arasındayken, daha fazla gecikmeden yazmak istedim. "Kendim" için ayırdığım saatler başladı çünkü. Dilerim her gün bunu yapabilirim, kendim için birazcık zaman ayırabilirim hayatın telaşı içinde.

2010 benim için çok özel bir yıldı, içimdeki düğümlerin çözülmeye başladığı, yolumun ışıklandığı, içimin ferahladığı yıl... Ama giderken, dergideki ilk günlerimde sadece birkaç kez karşılaşıp kısacık konuştuğum, hep gülen yüzüyle hatırlayacağım bir arkadaşımızı götürdü aramızdan. Yılın son gününde, günün akşam saatlerinde, bizim yılbaşı coşkusu içine girdiğimiz dakikalarda, Zeynep gitti. Dilerim gittiği yerde hiç acı yoktur ve şimdi gülümsüyordur bizlere bakarak. Hâlâ yolculuğun telaşlı durakları arasında koşuşturan bizlere...

Bize emanet bedenlerimiz, sadece ruhlarımızın kılıfı değil.

Hayata tutunduğumuz dikişler onlar...

Ne olur iyi bakın, iyi davranın kendinize. Sadece kendinize değil, bütün evrene... Başkaları için iyi şeyler dileyin ki, sizin için de iyi şeyler olsun. En büyük SIR budur demişti Üstad!

En çok ihtiyacınız olanların size geldiği yıl olsun bu yıl...

Ama lütfen onları çağırın.

Siz ne çağırırsanız, size o gelir.

Yorum Gönder

 
Top