0
Bir zeytin ağacının altında oturup gökyüzünü seyretmek kadar ne dinlendirebilirdi beni? Temiz havayı içime çekerken, yağmurlu ve soğuk bir ikindide bıraktığım İstanbul'a inat güneş içimi sıcacık ısıtırken...


Akhisar'daydık 2 hafta önce.

Zeytin hasat şenliklerine katıldık.

Tıpkı bağbozumu gibi, Ege ve Akdeniz'in güzel ritüellerinden birini yaşadık keyifle, coşkuyla, mutlulukla. Herşeyiyle çok güzel bir geziydi. Leziz'e yazdığım sayfa yetmedi, orada yer veremediğimiz fotoğrafları da burada paylaşmak istedim.


Bana hiç yabancı değildi bir zeytin fabrikası. İş hayatıma bir zeytin fabrikasında başlamıştım, hem de tam 5 yılımı geçirmiştim orada. Zeytin konusunda "master degree" sayıyordum artık kendimi :) Yıllar sonra Akhisar'da gezdiğim zeytin işletmesi, bir sürü anıyı getirdi aklıma. Önemli misafirler için çardak altına hazırladığımız zeytinli lezzetleri hatırladım, bizim için hazırlanmış masayı görünce. Aynı özen, aynı sevgi, aynı içtenlikle hazırlanmıştı tabaklar. Öyle ki, keşke gelirken kahvaltı yapmasaydık dedik...


Yine de zeytin ezmesinin tadına bakmadan geçemedim. Hele zeytinyağına ekmek banmak, ne kadar tok olursam olayım kaçırmayacağım bir şeydir! O yeşilimsi güzelliğe yakışacak baharat kaseleri de vardı yanında, ama ben onu hiçbir şeyle karıştırmak istemedim.


Fabrika işçilerinden bir hanım, zeytinli poğaçalar yapmıştı bizim için. Tam Ege usulü, tam anne poğaçası. Tarifini almayı ihmal etmedik tabi! Leziz'in Kasım sayısında var tarifi.


Şu güzelliğe bakar mısınız?

Yeşil zeytin ezmeli, közlenmiş kırmızı biberli kanepeler.


Ezme ama bildiğiniz gibi değil...

Hani o marketlerdeki zeytin ezmeleri gibi hiç değil. Tadı inanılmaz... Sanıyorum bunlar sadece ihraç ediliyor... Bir başka firmanın hediye ettiği küçük kavanozu bir çırpıda yarıya indirdik sevgilimle.


Zeytinyağlı yemek yarışmasında derece almış Akhisarlı hanımlar, aynı lezzetleri bir de bizim için hazırlamışlardı. Zeytin ağaçları altına kurulmuş masalarda, harika bir açık büfede, tümü zeytinyağlı, tümü Egeli lezzetler... Bu mevsimde patlıcanın bu kadar lezzetlisini nasıl bulmuşlar diye düşündüğüm, annemin elinden yiyormuş gibi hissettiğim imambayıldı... Tam sevdiğim kıvamda yapılmış, servis eden hanımın ekstradan üzerine zeytinyağı gezdirdiği fava... Zeytinli ekmek... Yoğurtlu kabak salatası... Barbunya... Akdeniz salatası... İncecik sarılmış yaprak sarma! 


Anneme telefon ettim hemen. Anne dedim, senin yaprak sarmandan yedim az önce! Allahım, içine üzüm, fıstık filan koyulmamış, tatlı değil ekşi, naneyle lezzetlendirilmiş, pirinçleri diri kıvamda kalmış, parmak inceliğinde sarılmış yaprak sarma... Annem usulü. Ah bir de üzerinde sarımsaklı kese yoğurdu olsaydı! 


Zeytinli ekmek, çay yanında yemelik bir güzellikti.

Yemeklerle de yakıştı ama asıl sıcakken, çay yanında olmalı diye düşündüm.


Tulumba tatlısı, annemin bayramlar haricinde pişirdiği tek şerbetli tatlıdır. Küçük parmak boyunda olur onun tulumbası. Çok severim sıcakken yemeyi. Epeydir de yememiştim, hoşuma gitti. Bayramda fırsat olursa anneme yaptırır tarifini paylaşırım sizlerle...


Zeytin nasıl bir güzellik...

Ağaçtan toplandığında ayrı güzel....


.... sofraya geldiğinde ayrı.


Bu da benim kendi ellerimle diktiğim zeytin fidanı...

Dünya üzerindeki otuzuncu dikili ağacım. Ne büyük mutluluk!


Bu bir aşk hikayesiymiş.

Kadim zamanlardan kalma.

Akhisar'ın antik kentinde gezerken gördüğümüz bu taş üzerindeki yazılar, aşkı anlatıyormuş. Karısından uzak düşen bir adamın, ona ve çocuğuna duyduğu özlemle taşa kazıdığı bu harfler, belki de tarihin en eski aşk mektubuymuş. Üzerine kalpler bile kazımış üstelik...


Ege'nin güneşli sıcak kucağından kopup İstanbul'un puslu akşamına indim.

Zamanın başka türlü aktığı İstanbul'a...

Yorum Gönder

 
Top